Kamer suresi türkçe okunuş sesli takip
Mubarek Kuranı kerim kitabımızın 54. suresi olan Kamer suresinin Kolay ezberleme ve doğru okuma için okunuşu ile latin harflerle yazılışını ve anlamını en kolay anlaşılan şekilde biraraya getirdik. dilerseniz mp3 olarak bu sureyi indirebilirsiniz. Allah Blogumdan faydalananlara zihin açıklığı versin.
1.ayeti
Kamer 1
- İkterebetis sâatu ven şakkal kamer(kameru).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ٱقْتَرَبَتِ ٱلسَّاعَةُ وَٱنشَقَّ ٱلْقَمَرُ
- Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
2.ayeti
Kamer 2
- Ve in yerev âyeten yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirr(mustemirrun).
- وَإِن يَرَوْا۟ ءَايَةً يُعْرِضُوا۟ وَيَقُولُوا۟ سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
- Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.
3.ayeti
Kamer 3
- Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr(mustekırrun).
- وَكَذَّبُوا۟ وَٱتَّبَعُوٓا۟ أَهْوَآءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
- Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir.
4.ayeti
Kamer 4
- Ve lekad câehum minel enbâi mâ fihî muzdecer(muzdecerun).
- وَلَقَدْ جَآءَهُم مِّنَ ٱلْأَنۢبَآءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
- Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi.
5.ayeti
Kamer 5
- Hikmetun bâligatun fe mâ tugnin nuzur(nuzuru).
- حِكْمَةٌۢ بَٰلِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ ٱلنُّذُرُ
- Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor!
6.ayeti
Kamer 6
- Fe tevelle anhum, yevme yed’ud dâi ilâ şey’in nukur(nukurin).
- فَتَوَلَّ عَنْهُمْ ۘ يَوْمَ يَدْعُ ٱلدَّاعِ إِلَىٰ شَىْءٍ نُّكُرٍ
- (6-7) O hâlde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil’in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir hâlde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.
7.ayeti
Kamer 7
- Huşşe’an ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun).
- خُشَّعًا أَبْصَٰرُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ ٱلْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
- (6-7) O hâlde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil’in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir hâlde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.
8.ayeti
Kamer 8
- Muhtıîne iled dâi, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir(asirun).
- مُّهْطِعِينَ إِلَى ٱلدَّاعِ ۖ يَقُولُ ٱلْكَٰفِرُونَ هَٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
- Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, “Bu zor bir gün” derler.
9.ayeti
Kamer 9
- Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).
- ۞ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا۟ عَبْدَنَا وَقَالُوا۟ مَجْنُونٌ وَٱزْدُجِرَ
- Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.
10.ayeti
Kamer 10
- Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
- فَدَعَا رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَغْلُوبٌ فَٱنتَصِرْ
- O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye dua etti.
11.ayeti
Kamer 11
- Fe fetahnâ ebvâbes semâi bi mâin munhemir(munhemirin).
- فَفَتَحْنَآ أَبْوَٰبَ ٱلسَّمَآءِ بِمَآءٍ مُّنْهَمِرٍ
- Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık.
12.ayeti
Kamer 12
- Ve feccernel arda uyûnen feltekalmâu alâ emrin kad kudir(kudire).
- وَفَجَّرْنَا ٱلْأَرْضَ عُيُونًا فَٱلْتَقَى ٱلْمَآءُ عَلَىٰٓ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
- Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.
13.ayeti
Kamer 13
- Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin).
- وَحَمَلْنَٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَٰحٍ وَدُسُرٍ
- Biz Nûh’u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik.
14.ayeti
Kamer 14
- Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).
- تَجْرِى بِأَعْيُنِنَا جَزَآءً لِّمَن كَانَ كُفِرَ
- Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu.
15.ayeti
Kamer 15
- Ve lekad tereknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin).
- وَلَقَد تَّرَكْنَٰهَآ ءَايَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
- Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?
16.ayeti
Kamer 16
- Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
- فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
- Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!
17.ayeti
Kamer 17
- Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
- وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
- Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
18.ayeti
Kamer 18
- Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
- كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
- Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!
19.ayeti
Kamer 19
- İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaren fî yevmi nahsin mustemirr(mustemirrin).
- إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِى يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
- Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgâr gönderdik.
20.ayeti
Kamer 20
- Tenziun nâse ke ennehum a’câzu nahlin munkair(munkairin).
- تَنزِعُ ٱلنَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
- İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
21.ayeti
Kamer 21
- Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
- فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
- Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!
22.ayeti
Kamer 22
- Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
- وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
- Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
23.ayeti
Kamer 23
- Kezzebet semûdu bin nuzur(nuzuri).
- كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِٱلنُّذُرِ
- (23-24) Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.”
24.ayeti
Kamer 24
- Fe kâlû ebeşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur(suurin).
- فَقَالُوٓا۟ أَبَشَرًا مِّنَّا وَٰحِدًا نَّتَّبِعُهُۥٓ إِنَّآ إِذًا لَّفِى ضَلَٰلٍ وَسُعُرٍ
- (23-24) Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.”
25.ayeti
Kamer 25
- E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun).
- أَءُلْقِىَ ٱلذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنۢ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
- “Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir.”
26.ayeti
Kamer 26
- Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru).
- سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ ٱلْكَذَّابُ ٱلْأَشِرُ
- Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!
27.ayeti
Kamer 27
- İnnâ mursilûn nâkati fitneten lehum fertekıbhum vestabir.
- إِنَّا مُرْسِلُوا۟ ٱلنَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَٱرْتَقِبْهُمْ وَٱصْطَبِرْ
- (Salih’e şöyle demiştik:) “Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret.”
28.ayeti
Kamer 28
- Ve nebbi’hum ennel mâe kısmetun beynehum, kullu şirbin muhtedar(muhtedarun).
- وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ ٱلْمَآءَ قِسْمَةٌۢ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
- “Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.”
29.ayeti
Kamer 29
- Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akare).
- فَنَادَوْا۟ صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
- Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.
30.ayeti
Kamer 30
- Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
- فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
- Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!
31.ayeti
Kamer 31
- İnnâ erselnâ aleyhim sayhaten vâhıdeten fe kânû ke heşîmil muhtezir(muhteziri).
- إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَكَانُوا۟ كَهَشِيمِ ٱلْمُحْتَظِرِ
- Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.
32.ayeti
Kamer 32
- Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
- وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
- Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
33.ayeti
Kamer 33
- Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur(nuzuri).
- كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۭ بِٱلنُّذُرِ
- Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.
34.ayeti
Kamer 34
- İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin).
- إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ ۖ نَّجَّيْنَٰهُم بِسَحَرٍ
- (34-35) Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.
35.ayeti
Kamer 35
- Ni’meten min indina, kezâlike neczî men şeker(şekere).
- نِّعْمَةً مِّنْ عِندِنَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى مَن شَكَرَ
- (34-35) Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.
36.ayeti
Kamer 36
- Ve lekad enzerehum batşetenâ fe temârev bin nuzur(nuzuri).
- وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا۟ بِٱلنُّذُرِ
- Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar.
37.ayeti
Kamer 37
- Ve lekad râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).
- وَلَقَدْ رَٰوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِۦ فَطَمَسْنَآ أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا۟ عَذَابِى وَنُذُرِ
- Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.
38.ayeti
Kamer 38
- Ve lekad sabbehahum bukreten azâbun mustekırr(mustekırrun).
- وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
- Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.
39.ayeti
Kamer 39
- Fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).
- فَذُوقُوا۟ عَذَابِى وَنُذُرِ
- “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.
40.ayeti
Kamer 40
- Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
- وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
- Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
41.ayeti
Kamer 41
- Ve lekad câe âle fir’avnen nuzur(nuzuru).
- وَلَقَدْ جَآءَ ءَالَ فِرْعَوْنَ ٱلنُّذُرُ
- Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti.
42.ayeti
Kamer 42
- Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin muktedir(muktedirin).
- كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَٰهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
- Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.
43.ayeti
Kamer 43
- E kuffârukum hayrun min ulâikum em lekum berâetun fîz zubur(zuburi).
- أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُو۟لَٰٓئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَآءَةٌ فِى ٱلزُّبُرِ
- (Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?
44.ayeti
Kamer 44
- Em yekûlûne nahnu cemîun muntesir(muntesirun).
- أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
- Yoksa onlar, “Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz” mu diyorlar?
45.ayeti
Kamer 45
- Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura).
- سَيُهْزَمُ ٱلْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ ٱلدُّبُرَ
- O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
46.ayeti
Kamer 46
- Belis sâatu mev’ıduhum ves sâ’atu edhâ ve emerr(emerru).
- بَلِ ٱلسَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَٱلسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ
- Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.
47.ayeti
Kamer 47
- İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur(suurin).
- إِنَّ ٱلْمُجْرِمِينَ فِى ضَلَٰلٍ وَسُعُرٍ
- Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.
48.ayeti
Kamer 48
- Yevme yushabûne fîn nâri alâ vucûhihim, zûkû messe sekar(sekare).
- يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِى ٱلنَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا۟ مَسَّ سَقَرَ
- Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek.
49.ayeti
Kamer 49
- İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader(kaderin).
- إِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَٰهُ بِقَدَرٍ
- Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.
50.ayeti
Kamer 50
- Ve mâ emrunâ illâ vâhıdetun ke lemhın bil basar(basari).
- وَمَآ أَمْرُنَآ إِلَّا وَٰحِدَةٌ كَلَمْحٍۭ بِٱلْبَصَرِ
- Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.)
51.ayeti
Kamer 51
- Ve lekad ehleknâ eşyâakum fe hel min muddekir(muddekirin).
- وَلَقَدْ أَهْلَكْنَآ أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
- Andolsun, biz sizin gibileri hep helâk ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan?
52.ayeti
Kamer 52
- Ve kullu şey’in fe alûhu fîz zubur(zuburi).
- وَكُلُّ شَىْءٍ فَعَلُوهُ فِى ٱلزُّبُرِ
- İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır.
53.ayeti
Kamer 53
- Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar(mustetarun).
- وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُّسْتَطَرٌ
- Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.
54.ayeti
Kamer 54
- İnnel muttekîne fî cennâtin ve neher(neherin).
- إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَنَهَرٍ
- Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar.
55.ayeti
Kamer 55
- Fî mak’adi sıdkın inde melîkin muktedir(muktedirin).
- فِى مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍۭ
- Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.
önceki sure
Necm Suresi Sonraki Sure
Rahman Suresi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Buraya Bir Yorum bırakarak sayfaya değer katabilirsiniz..
❗ Yorumlar Denetlendikten sonra yayınlanır ❗