Kalem suresi türkçe okunuş sesli takip
Kuranı kerimin 68 sıradaki 68. suresi (68. sure) Kalem suresinin Kolay ezberleme ve doğru okuma için okunuşu ile latin harflerle yazılışını ve anlamını en kolay anlaşılan şekilde biraraya getirdik. dilerseniz mp3 olarak bu sureyi indirebilirsiniz. Allah Blogumdan faydalananlara zihin açıklığı versin.
1.ayeti
Kalem 1
- Nûn vel kalemi ve mâ yesturûn(yesturûne).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ نٓ ۚ وَٱلْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
- (1-2) Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.
2.ayeti
Kalem 2
- Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn(mecnûnin).
- مَآ أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
- (1-2) Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.
3.ayeti
Kalem 3
- Ve inne leke le ecren gayre memnûn(memnûnin).
- وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
- Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır.
4.ayeti
Kalem 4
- Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin).
- وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
- Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
5.ayeti
Kalem 5
- Fe se tubsıru ve yubsırûn(yubsırûne).
- فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
- (5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
6.ayeti
Kalem 6
- Bi eyyikumul meftûn(meftûnu).
- بِأَييِّكُمُ ٱلْمَفْتُونُ
- (5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
7.ayeti
Kalem 7
- İnne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
- إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعْلَمُ بِٱلْمُهْتَدِينَ
- Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.
8.ayeti
Kalem 8
- Fe lâ tutııl mukezzibîn(mukezzibîne).
- فَلَا تُطِعِ ٱلْمُكَذِّبِينَ
- O hâlde yalanlayanlara boyun eğme.
9.ayeti
Kalem 9
- Veddû lev tudhinu fe yudhinûn(yudhinûne).
- وَدُّوا۟ لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
- İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.
10.ayeti
Kalem 10
- Ve lâ tutı’ kulle hallâfin mehîn(mehînin).
- وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ
- (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
11.ayeti
Kalem 11
- Hemmâzin meşşâin bi nemîm(nemîmin).
- هَمَّازٍ مَّشَّآءٍۭ بِنَمِيمٍ
- (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
12.ayeti
Kalem 12
- Mennâın lil hayri mu’tedin esîm(esîmin).
- مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
- (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
13.ayeti
Kalem 13
- Utullin ba’de zâlike zenîm(zenîmin).
- عُتُلٍّۭ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ
- (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
14.ayeti
Kalem 14
- En kâne zâ mâlin ve benîn(benîne).
- أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
- (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
15.ayeti
Kalem 15
- İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelîn(evvelîne).
- إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ
- Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.
16.ayeti
Kalem 16
- Se nesimuhu alel hurtûm(hurtûmi).
- سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ
- Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.
17.ayeti
Kalem 17
- İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneh(cenneti), iz aksemûle yasri munnehâ musbihîn(musbihîne).
- إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا۟ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
- Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.
18.ayeti
Kalem 18
- Ve lâ yestesnûn(yestesnûne).
- وَلَا يَسْتَثْنُونَ
- (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)
19.ayeti
Kalem 19
- Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûn(nâimûne).
- فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ
- Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.
20.ayeti
Kalem 20
- Fe asbahat kes sarîm(sarîmi).
- فَأَصْبَحَتْ كَٱلصَّرِيمِ
- Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.
21.ayeti
Kalem 21
- Fe tenâdev musbihîn(musbihîne).
- فَتَنَادَوْا۟ مُصْبِحِينَ
- (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.
22.ayeti
Kalem 22
- Enıgdû alâ harsikum in kuntum sârımîn(sârımîne).
- أَنِ ٱغْدُوا۟ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰرِمِينَ
- (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.
23.ayeti
Kalem 23
- Fentalekû ve hum yetehâfetûn(yetehâfetûne).
- فَٱنطَلَقُوا۟ وَهُمْ يَتَخَٰفَتُونَ
- (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.
24.ayeti
Kalem 24
- En lâ yedhulennehel yevme aleykum miskîn(miskînun).
- أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
- (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.
25.ayeti
Kalem 25
- Ve gadev alâ hardin kâdirîn(kâdirîne).
- وَغَدَوْا۟ عَلَىٰ حَرْدٍ قَٰدِرِينَ
- (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.
26.ayeti
Kalem 26
- Fe lemmâ reevhâ kâlû innâ le dâllûn(dâllûne).
- فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوٓا۟ إِنَّا لَضَآلُّونَ
- Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.
27.ayeti
Kalem 27
- Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne).
- بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
- (Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.
28.ayeti
Kalem 28
- Kâle evsatuhum e lem ekul lekum levlâ tusebbihûn(tusebbihûne).
- قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
- Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi.
29.ayeti
Kalem 29
- Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
- قَالُوا۟ سُبْحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
- Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.
30.ayeti
Kalem 30
- Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn(yetelâvemûne).
- فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَٰوَمُونَ
- Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
31.ayeti
Kalem 31
- Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîn(tâgîne).
- قَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَٰغِينَ
- Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”
32.ayeti
Kalem 32
- Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayren minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûn(râgıbûne).
- عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ
- “Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”
33.ayeti
Kalem 33
- Kezâlikel azâb(azâbu), ve le azâbul âhıreti ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).
- كَذَٰلِكَ ٱلْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ ٱلْءَاخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ
- İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!
34.ayeti
Kalem 34
- İnne lil muttekîne ınde rabbihim cennâtin naîm(naîmi).
- إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
- Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
35.ayeti
Kalem 35
- E fe necalul muslimîne kel mucrimîn(mucrimîne).
- أَفَنَجْعَلُ ٱلْمُسْلِمِينَ كَٱلْمُجْرِمِينَ
- Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?
36.ayeti
Kalem 36
- Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).
- مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
- Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
37.ayeti
Kalem 37
- Em lekum kitâbun fîhi tedrusûn(tedrusûne).
- أَمْ لَكُمْ كِتَٰبٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ
- Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?
38.ayeti
Kalem 38
- İnne lekum fîhi lemâ tehayyerûn(tehayyerûne).
- إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ
- Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)
39.ayeti
Kalem 39
- Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum lemâ tahkumûn(tahkumûne).
- أَمْ لَكُمْ أَيْمَٰنٌ عَلَيْنَا بَٰلِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ
- Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?
40.ayeti
Kalem 40
- Sel hum eyyuhum bi zâlike zeîm(zeîmun).
- سَلْهُمْ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ
- Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”
41.ayeti
Kalem 41
- Em lehum şurekâu, fel ye’tû bi şurekâihim in kânû sâdikîn(sâdikîne).
- أَمْ لَهُمْ شُرَكَآءُ فَلْيَأْتُوا۟ بِشُرَكَآئِهِمْ إِن كَانُوا۟ صَٰدِقِينَ
- Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!
42.ayeti
Kalem 42
- Yevme yukşefu an sâkın ve yud’avne iles sucûdi fe lâ yestetîûn(yestetîûne).
- يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
- (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
43.ayeti
Kalem 43
- Hâşiaten ebsâruhum terhekuhum zilleh(zilletun), ve kad kânû yud’avne iles sucûdi ve hum sâlimûn(sâlimûne).
- خَٰشِعَةً أَبْصَٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا۟ يُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ وَهُمْ سَٰلِمُونَ
- (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
44.ayeti
Kalem 44
- Fe zernî ve men yukezzibu bi hâzel hadîs(hadîsi), se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
- فَذَرْنِى وَمَن يُكَذِّبُ بِهَٰذَا ٱلْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
- (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.
45.ayeti
Kalem 45
- Ve umlî lehum, inne keydî metîn(metînun).
- وَأُمْلِى لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِى مَتِينٌ
- Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.
46.ayeti
Kalem 46
- Em tes’eluhum ecren fe hum min magremin muskalûn(muskalûne).
- أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
- Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?
47.ayeti
Kalem 47
- Em inde humul gaybu fehum yektubûn(yektubûne).
- أَمْ عِندَهُمُ ٱلْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
- Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?
48.ayeti
Kalem 48
- Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hût(hûti), iz nâdâ ve huve mekzûm(mekzûmun).
- فَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ ٱلْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
- Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.
49.ayeti
Kalem 49
- Levlâ en tedârekehu ni’metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûm(mezmûmun).
- لَّوْلَآ أَن تَدَٰرَكَهُۥ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِۦ لَنُبِذَ بِٱلْعَرَآءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
- Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.
50.ayeti
Kalem 50
- Fectebâhu rabbuhu fe cealehu mines sâlihîn(sâlihîne).
- فَٱجْتَبَٰهُ رَبُّهُۥ فَجَعَلَهُۥ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
- (Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.
51.ayeti
Kalem 51
- Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semîûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn(mecnûnun).
- وَإِن يَكَادُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَٰرِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا۟ ٱلذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُۥ لَمَجْنُونٌ
- Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar.
52.ayeti
Kalem 52
- Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).
- وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَٰلَمِينَ
- Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Buraya Bir Yorum bırakarak sayfaya değer katabilirsiniz..
❗ Yorumlar Denetlendikten sonra yayınlanır ❗