Hâkka suresi türkçe okunuş sesli takip
Kuranı kerimin 69 sıradaki 69. suresi (69. sure) Hâkka suresinin Kolay ezberleme ve doğru okuma için okunuşu ile latin harflerle yazılışını ve anlamını en kolay anlaşılan şekilde biraraya getirdik. dilerseniz mp3 olarak bu sureyi indirebilirsiniz. Allah Blogumdan faydalananlara zihin açıklığı versin.
1.ayeti
Hâkka 1
- El hâkkah(hâkkatu).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ٱلْحَآقَّةُ
- Gerçekleşecek olan kıyamet!
2.ayeti
Hâkka 2
- Mel hâkkah(hâkkatu).
- مَا ٱلْحَآقَّةُ
- Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet?
3.ayeti
Hâkka 3
- Ve mâ edrâke mel hâkkah(hâkkatu).
- وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْحَآقَّةُ
- Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin?
4.ayeti
Hâkka 4
- Kezzebet semûdu ve âdun bil kâriah(kâriati).
- كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌۢ بِٱلْقَارِعَةِ
- Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
5.ayeti
Hâkka 5
- Fe emmâ semûdu fe uhlikû bit tâgıyeh(tâgıyeti).
- فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا۟ بِٱلطَّاغِيَةِ
- Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
6.ayeti
Hâkka 6
- Ve emmâ âdun fe uhlikû bi rîhın sarsarin âtiyeh(âtîyetin).
- وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا۟ بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ
- Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
7.ayeti
Hâkka 7
- Sehharehâ aleyhim seb’a leyâlin ve semâniyete eyyâmin husûmen fe terel kavme fîhâ sar’â ke ennehum a’câzu nahlin hâviyeh(hâviyetin).
- سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَٰنِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى ٱلْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ
- Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.
8.ayeti
Hâkka 8
- Fe hel terâ lehum min bâkıyeh(bâkıyetin).
- فَهَلْ تَرَىٰ لَهُم مِّنۢ بَاقِيَةٍ
- Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?
9.ayeti
Hâkka 9
- Ve câe fir’avnu ve men kablehu vel mu’tefikâtu bil hâtıeh(hâtıeti).
- وَجَآءَ فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُۥ وَٱلْمُؤْتَفِكَٰتُ بِٱلْخَاطِئَةِ
- Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.
10.ayeti
Hâkka 10
- Fe asav resûle rabbihim fe ehazehum ahzeten râbiyeh(râbiyeten).
- فَعَصَوْا۟ رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً
- Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.
11.ayeti
Hâkka 11
- İnnâ lemmâ tagal mâu hamelnâkum fîl câriyeh(câriyeti).
- إِنَّا لَمَّا طَغَا ٱلْمَآءُ حَمَلْنَٰكُمْ فِى ٱلْجَارِيَةِ
- (11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
12.ayeti
Hâkka 12
- Li nec’alehâ lekum tezkireten ve teıyehâ uzunun vâıyeh(vâıyetun).
- لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَآ أُذُنٌ وَٰعِيَةٌ
- (11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
13.ayeti
Hâkka 13
- Fe izâ nufiha fîs sûri nefhatun vâhıdeh(vâhıdetun).
- فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ نَفْخَةٌ وَٰحِدَةٌ
- (13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
14.ayeti
Hâkka 14
- Ve humiletil ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh(vâhıdeten).
- وَحُمِلَتِ ٱلْأَرْضُ وَٱلْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَٰحِدَةً
- (13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
15.ayeti
Hâkka 15
- Fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu).
- فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ
- (13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
16.ayeti
Hâkka 16
- Ven şakkatis semâu fe hiye yevme izin vâhiyeh(vâhiyetun).
- وَٱنشَقَّتِ ٱلسَّمَآءُ فَهِىَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
- Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
17.ayeti
Hâkka 17
- Vel meleku alâ ercâihâ, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semâniyeh(semâniyetun).
- وَٱلْمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرْجَآئِهَا ۚ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَٰنِيَةٌ
- Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.
18.ayeti
Hâkka 18
- Yevme izin tu’radûne lâ tahfâ minkum hâfiyeh(hâfiyetun).
- يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنكُمْ خَافِيَةٌ
- O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
19.ayeti
Hâkka 19
- Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukreû kitâbiyeh.
- فَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَيَقُولُ هَآؤُمُ ٱقْرَءُوا۟ كِتَٰبِيَهْ
- İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!”
20.ayeti
Hâkka 20
- İnnî zanentu enniy mulâkın hısâbiyeh.
- إِنِّى ظَنَنتُ أَنِّى مُلَٰقٍ حِسَابِيَهْ
- “Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.”
21.ayeti
Hâkka 21
- Fe huve fî îşetin râdıyeh(râdıyetin).
- فَهُوَ فِى عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
- Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.
22.ayeti
Hâkka 22
- Fî cennetin âliyeh(âliyetin).
- فِى جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
- Yüksek bir cennettedir.
23.ayeti
Hâkka 23
- Kutûfuhâ dâniyeh(dâniyetun).
- قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
- Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).
24.ayeti
Hâkka 24
- Kulû veşrebû henîen bimâ esleftum fîl eyyâmil hâliyeh(hâliyeti).
- كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَآ أَسْلَفْتُمْ فِى ٱلْأَيَّامِ ٱلْخَالِيَةِ
- (Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.
25.ayeti
Hâkka 25
- Ve emmâ men ûtiye kitâbehu bi şimâlihî fe yekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh.
- وَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَٰلَيْتَنِى لَمْ أُوتَ كِتَٰبِيَهْ
- Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”
26.ayeti
Hâkka 26
- Ve lem edri mâ hısâbiyeh.
- وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ
- “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”
27.ayeti
Hâkka 27
- Yâ leytehâ kânetil kâdiyeh(kâdiyete).
- يَٰلَيْتَهَا كَانَتِ ٱلْقَاضِيَةَ
- “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
28.ayeti
Hâkka 28
- Mâ agnâ annî mâliyeh.
- مَآ أَغْنَىٰ عَنِّى مَالِيَهْ ۜ
- “Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.”
29.ayeti
Hâkka 29
- Heleke annî sultâniyeh.
- هَلَكَ عَنِّى سُلْطَٰنِيَهْ
- “Saltanatım da yok olup gitti.”
30.ayeti
Hâkka 30
- Huzûhu fe gullûh(gullûhu).
- خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
- (Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.”
31.ayeti
Hâkka 31
- Summel cahîme sallûh(sallûhu).
- ثُمَّ ٱلْجَحِيمَ صَلُّوهُ
- “Sonra onu cehenneme atın.”
32.ayeti
Hâkka 32
- Summe fî silsiletin zer’uhâ seb’ûne zirâan feslukûh(feslukûhu).
- ثُمَّ فِى سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَٱسْلُكُوهُ
- “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”
33.ayeti
Hâkka 33
- İnnehu kâne lâ yu’minu billâhil azîm(azîmi).
- إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ ٱلْعَظِيمِ
- “Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.”
34.ayeti
Hâkka 34
- Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn(miskîni).
- وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ
- “Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.”
35.ayeti
Hâkka 35
- Fe leyse lehul yevme hâhunâ hamîm(hamîmun).
- فَلَيْسَ لَهُ ٱلْيَوْمَ هَٰهُنَا حَمِيمٌ
- “Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”
36.ayeti
Hâkka 36
- Ve lâ taâmun illâ min gıslîn(gıslînin).
- وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ
- “Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”
37.ayeti
Hâkka 37
- Lâ ye’kuluhu illel hâtiûn(hâtiûne).
- لَّا يَأْكُلُهُۥٓ إِلَّا ٱلْخَٰطِـُٔونَ
- Onu günahkârlardan başkası yemez.”
38.ayeti
Hâkka 38
- Fe lâ uksımu bima tubsırûn(tubsırûne).
- فَلَآ أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
- (38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
39.ayeti
Hâkka 39
- Ve mâ lâ tubsırûn(tubsırûne).
- وَمَا لَا تُبْصِرُونَ
- (38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
40.ayeti
Hâkka 40
- İnnehu le kavlu resûlun kerîmin.
- إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
- (38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
41.ayeti
Hâkka 41
- Ve mâ huve bi kavli şâirin, kalîlin mâ tu’minûn(tu’minûne).
- وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ ۚ قَلِيلًا مَّا تُؤْمِنُونَ
- O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
42.ayeti
Hâkka 42
- Ve lâ bi kavli kâhin(kâhinin), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).
- وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ ۚ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
- Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43.ayeti
Hâkka 43
- Tenzîlun min rabbil âlemîn(âlemîne).
- تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
- O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44.ayeti
Hâkka 44
- Ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl(ekâvîli).
- وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ ٱلْأَقَاوِيلِ
- (44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
45.ayeti
Hâkka 45
- Le ehaznâ minhu bil yemîn(yemîni).
- لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِٱلْيَمِينِ
- (44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46.ayeti
Hâkka 46
- Summe le kata’nâ minhul vetîn(vetîne).
- ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ ٱلْوَتِينَ
- Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47.ayeti
Hâkka 47
- Fe mâ minkum min ehadin anhu hâcizîn(hâcizîne).
- فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَٰجِزِينَ
- Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
48.ayeti
Hâkka 48
- Ve innehu le tezkiretun lil muttekîn(muttekîne).
- وَإِنَّهُۥ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ
- Şüphesiz Kur’an, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.
49.ayeti
Hâkka 49
- Ve innâ le na’lemu enne minkum mukezzibîn(mukezzibîne).
- وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنكُم مُّكَذِّبِينَ
- Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.
50.ayeti
Hâkka 50
- Ve innehu le hasretun alel kâfirîn(kâfirîne).
- وَإِنَّهُۥ لَحَسْرَةٌ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ
- Şüphesiz Kur’an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.
51.ayeti
Hâkka 51
- Ve innehu le hakk´ul yakîn(yakîni).
- وَإِنَّهُۥ لَحَقُّ ٱلْيَقِينِ
- Şüphesiz Kur’an, gerçek kesin bilgidir.
52.ayeti
Hâkka 52
- Fe sebbıh bismi rabbikel azîm(azîmi).
- فَسَبِّحْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلْعَظِيمِ
- O hâlde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Buraya Bir Yorum bırakarak sayfaya değer katabilirsiniz..
❗ Yorumlar Denetlendikten sonra yayınlanır ❗