Derviş Blog - cüz cüz, sure sure, kuran oku dinle yasin tebareke amme dualar

Yasin Tebareke Amme Amenerresulu oku Dinle, Rabbenağfirli,Ettehiyatu vecettehi duası,Cüz Cüz Hatim oku Derviş Blog

Hicr suresi türkçe okunuşu sesli takipli

Hicr suresi türkçe okunuş sesli takip


Kuranı kerimin 15. sıradaki 15. suresi (15. sure) Hicr suresinin Kolay ezberleme ve doğru okuma için türkçe okunuşu ile latin harflerle yazılışını ve anlamını en kolay anlaşılan şekilde biraraya getirdik. dilerseniz surenin sonundan mp3 olarak bu sureyi indirebilirsiniz. kuranı kerimi okuyan muhteşem sesli ve hızlı okuyuşlu kabe imamı mahir. Allah Blogumdan faydalananlara zihin açıklığı versin.



hicr+suresi+latin+harflerle+yazılışı





Alternatif: >>> İndir




Bismillahirrahmanirrahim - Rahman Rahim olan Allah’ın ismi ile

Hicr 1

  • Elif lâm râ tilke âyâtul kitâbi ve kur’ânin mubîn(mubînin).
  • بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ وَقُرْءَانٍ مُّبِينٍ
  • Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.

Hicr 2

  • Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn(muslimîne).
  • رُّبَمَا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْ كَانُوا۟ مُسْلِمِينَ
  • İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.

Hicr 3

  • Zerhum ye’kulû ve yetemetteû ve yulhihimul emelu fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
  • ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا۟ وَيَتَمَتَّعُوا۟ وَيُلْهِهِمُ ٱلْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
  • Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.

Hicr 4

  • Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ ve lehâ kitâbun ma’lûm(ma’lûmun).
  • وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
  • Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.

Hicr 5

  • Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırune).
  • مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ
  • Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.

Hicr 6

  • Ve kâlû yâ eyyuhellezî nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnûn(mecnûnun).
  • وَقَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِى نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
  • Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”

Hicr 7

  • Lev mâ te’tînâ bil melâiketi in kunte minas sâdıkîn(sâdıkîne).
  • لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِٱلْمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
  • “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”

Hicr 8

  • Mâ nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn(munzarîne).
  • مَا نُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَمَا كَانُوٓا۟ إِذًا مُّنظَرِينَ
  • Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.

Hicr 9

  • İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
  • إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
  • Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.

Hicr 10

  • Ve le kad erselnâ min kablike fî şiyaıl evvelîn(evvelîne).
  • وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِى شِيَعِ ٱلْأَوَّلِينَ
  • Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.

Hicr 11

  • Ve mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
  • وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
  • Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.

Hicr 12

  • Kezâlike neslukuhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
  • كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُۥ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
  • Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.

Hicr 13

  • Lâ yu’minûne bihî ve kad halet sunnetul evvelîn(evvelîne).
  • لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ ٱلْأَوَّلِينَ
  • Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar.

Hicr 14

  • Ve lev fetahnâ aleyhim bâben mines semâi fe zallû fîhi ya’rucûn(ya’rucûne).
  • وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّوا۟ فِيهِ يَعْرُجُونَ
  • (14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.

Hicr 15

  • Le kâlû innemâ sukkiret ebsârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn(meshûrûne).
  • لَقَالُوٓا۟ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَٰرُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
  • (14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.

Hicr 16

  • Ve le kad cealnâ fis semâi burûcen ve zeyyennâhâ lin nâzırîn(nâzırîne).
  • وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ
  • Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.

Hicr 17

  • Ve hafıznâhâ min kulli şeytânin recîm(recîmin).
  • وَحَفِظْنَٰهَا مِن كُلِّ شَيْطَٰنٍ رَّجِيمٍ
  • Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.

Hicr 18

  • İllâ menisterakas sem’a fe etbeahu şihâbun mubîn(mubînun).
  • إِلَّا مَنِ ٱسْتَرَقَ ٱلسَّمْعَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ مُّبِينٌ
  • Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.

Hicr 19

  • Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn(mevzûnin).
  • وَٱلْأَرْضَ مَدَدْنَٰهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَىْءٍ مَّوْزُونٍ
  • Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.

Hicr 20

  • Ve cealnâ lekum fîhâ meâyişe ve men lestum lehu bi râzıkîn(râzıkîne).
  • وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَٰيِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُۥ بِرَٰزِقِينَ
  • Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.

Hicr 21

  • Ve in min şey’in illâ indenâ hazâinuhu ve mâ nunezziluhû illâ bi kaderin ma’lûm(ma’lûmin).
  • وَإِن مِّن شَىْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُۥ وَمَا نُنَزِّلُهُۥٓ إِلَّا بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
  • Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.

Hicr 22

  • Ve erselner riyâha levâkıha fe enzelnâ mines semâi mâen fe eskaynâkumûh(eskaynâkumûhu), ve mâ entum lehu bi hâzinîn(hâzinîne).
  • وَأَرْسَلْنَا ٱلرِّيَٰحَ لَوَٰقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَسْقَيْنَٰكُمُوهُ وَمَآ أَنتُمْ لَهُۥ بِخَٰزِنِينَ
  • Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.

Hicr 23

  • Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne).
  • وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْىِۦ وَنُمِيتُ وَنَحْنُ ٱلْوَٰرِثُونَ
  • Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz

Hicr 24

  • Ve le kad alimnel mustakdimîne minkum ve le kad alimnel muste’hırîn(muste’hırîne).
  • وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَـْٔخِرِينَ
  • Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.

Hicr 25

  • Ve inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakîmun alîm(alîmun).
  • وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
  • Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

Hicr 26

  • Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
  • وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
  • Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.

Hicr 27

  • Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).
  • وَٱلْجَآنَّ خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ ٱلسَّمُومِ
  • Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.

Hicr 28

  • Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
  • وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى خَٰلِقٌۢ بَشَرًا مِّن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
  • (28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.

Hicr 29

  • Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
  • فَإِذَا سَوَّيْتُهُۥ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِى فَقَعُوا۟ لَهُۥ سَٰجِدِينَ
  • (28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.

Hicr 30

  • Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
  • فَسَجَدَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
  • Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.

Hicr 31

  • İllâ iblîs(iblîse), ebâ en yekûne meas sâcidîn(sâcidîne).
  • إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰٓ أَن يَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
  • Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.

Hicr 32

  • Kâle yâ iblîsu mâ leke ellâ tekûne meas sâcidîn(sâcidîne).
  • قَالَ يَٰٓإِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
  • Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi.

Hicr 33

  • Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
  • قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُۥ مِن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
  • İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”

Hicr 34

  • Kâle fahruc minhâ fe inneke recîm(recîmun).
  • قَالَ فَٱخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
  • (34-35) Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.

Hicr 35

  • Ve inne aleykel lâ’nete ilâ yevmid dîn(dîni).
  • وَإِنَّ عَلَيْكَ ٱللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلدِّينِ
  • (34-35) Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.

Hicr 36

  • Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
  • قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
  • İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi.

Hicr 37

  • Kâle fe inneke minel munzarîn(munzarîne).
  • قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ ٱلْمُنظَرِينَ
  • (37-38) Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.

Hicr 38

  • İlâ yevmil vaktil ma’lûm(ma’lûmi).
  • إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْوَقْتِ ٱلْمَعْلُومِ
  • (37-38) Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.

Hicr 39

  • Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
  • قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِى لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
  • (39-40) İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.

Hicr 40

  • İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
  • إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ ٱلْمُخْلَصِينَ
  • (39-40) İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.

Hicr 41

  • Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
  • قَالَ هَٰذَا صِرَٰطٌ عَلَىَّ مُسْتَقِيمٌ
  • (41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.

Hicr 42

  • İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn(gâvîne).
  • إِنَّ عِبَادِى لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْغَاوِينَ
  • (41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.

Hicr 43

  • Ve inne cehenneme le mev’ıduhum ecmaîn(ecmeîne).
  • وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
  • Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.

Hicr 44

  • Lehâ seb’atu ebvâb(ebvâbin), likulli bâbin minhum cuz’un maksûm(maksûmun).
  • لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَٰبٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
  • Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.

Hicr 45

  • İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).
  • إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ
  • Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.

Hicr 46

  • Udhulûhâ bi selâmin âminîn(âminîne).
  • ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍ ءَامِنِينَ
  • Onlara, “Girin oraya esenlikle, güven içinde” denilir.

Hicr 47

  • Ve neza’nâ mâ fî sudûrihim min gıllin ıhvânen alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).
  • وَنَزَعْنَا مَا فِى صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَٰبِلِينَ
  • Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.

Hicr 48

  • Lâ yemessuhum fîhâ nasabun ve mâ hum minhâ bi muhrecîn(muhrecîne).
  • لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
  • Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.

Hicr 49

  • Nebbî’ ibâdî ennî enel gafûrur rahîm(rahîmu).
  • ۞ نَبِّئْ عِبَادِىٓ أَنِّىٓ أَنَا ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
  • (49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

Hicr 50

  • Ve enne azâbî huvel azâbul elîm(elîmu).
  • وَأَنَّ عَذَابِى هُوَ ٱلْعَذَابُ ٱلْأَلِيمُ
  • (49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

Hicr 51

  • Ve nebbi’hum an dayfi ibrâhîm(ibrâhîme).
  • وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ
  • Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.

Hicr 52

  • İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle innâ minkum vecilûn(vecilûne).
  • إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَقَالُوا۟ سَلَٰمًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
  • Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti.

Hicr 53

  • Kâlû lâ tevcel innâ nubeşşiruke bi gulâmin alîm(alîmin).
  • قَالُوا۟ لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍ
  • Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.

Hicr 54

  • Kâle e beşşertumûnî alâ en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirûn(tubeşşirûne).
  • قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِى عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِىَ ٱلْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
  • İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.

Hicr 55

  • Kâlû beşşernâke bil hakkı fe lâ tekun minel kânıtîn(kânıtîne).
  • قَالُوا۟ بَشَّرْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلْقَٰنِطِينَ
  • “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.

Hicr 56

  • Kâle ve men yaknetu min rahmeti rabbihî illad dâllûn(dâllûne).
  • قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ
  • Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”

Hicr 57

  • Kâle fe mâ hatbukum eyyuhel murselûn(murselûne).
  • قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ
  • İbrahim, “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.

Hicr 58

  • Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn(mucrimîne).
  • قَالُوٓا۟ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
  • Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.

Hicr 59

  • İllâ âle lût(lûtın), innâ le muneccûhum ecma’în(ecma’îne).
  • إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
  • (59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

Hicr 60

  • İllemre’etehu kaddernâ innehâ le minel gâbirîn(gâbirîne).
  • إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ قَدَّرْنَآ ۙ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ
  • (59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

Hicr 61

  • Fe lemmâ câe âle lûtınil murselûn(murselûne).
  • فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلُونَ
  • (61-62) Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.

Hicr 62

  • Kâle innekum kavmun munkerûn(munkerûne).
  • قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
  • (61-62) Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.

Hicr 63

  • Kâlû bel ci’nâke bi mâ kânû fîhi yemterûn(yemterûne).
  • قَالُوا۟ بَلْ جِئْنَٰكَ بِمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَمْتَرُونَ
  • Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”

Hicr 64

  • Ve eteynâke bil hakkı ve innâ le sâdikûn(sâdikûne).
  • وَأَتَيْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
  • “Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”

Hicr 65

  • Fe esri bi ehlike bi kıt’ın minel leyli vettebı’ edbârehum ve lâ yeltefit minkum ehadun vamdû haysu tu’merûn(tu’merûne).
  • فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَٱتَّبِعْ أَدْبَٰرَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَٱمْضُوا۟ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
  • “Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin.”

Hicr 66

  • Ve kadaynâ ileyhi zâlikel emre enne dâbire hâulâi maktûun musbihîn(musbihîne).
  • وَقَضَيْنَآ إِلَيْهِ ذَٰلِكَ ٱلْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
  • Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.”

Hicr 67

  • Ve câe ehlul medîneti yestebşirûn(yestebşirûne).
  • وَجَآءَ أَهْلُ ٱلْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
  • Şehir halkı sevinerek geldiler.

Hicr 68

  • Kâle inne hâulâi dayfî fe lâ tefdahûn(tefdahûni).
  • قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيْفِى فَلَا تَفْضَحُونِ
  • Lût, dedi ki: “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”

Hicr 69

  • Vettekullâhe ve lâ tuhzûn(tuhzûni).
  • وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ
  • “Allah’a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.

Hicr 70

  • Kâlû e ve lem nenheke anil âlemîn(âlemîne).
  • قَالُوٓا۟ أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ ٱلْعَٰلَمِينَ
  • Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.

Hicr 71

  • Kâle hâulâi benâtî in kuntum fâilîn(fâilîne).
  • قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِىٓ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ
  • Lût: “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.

Hicr 72

  • Le amruke innehum le fî sekretihim ya’mehûn(ya’mehûne).
  • لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِى سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
  • (Melekler, Lût’a:) “Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)” dediler.

Hicr 73

  • Fe ehazethumus sayhatu muşrikîn(muşrikîne).
  • فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
  • Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.

Hicr 74

  • Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâreten min siccîl(siccîlin).
  • فَجَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ
  • Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

Hicr 75

  • İnne fî zâlike le âyâtin lil mutevessimîn (mutevessimîne).
  • إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
  • Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.

Hicr 76

  • Ve innehâ le bi sebîlin mukîm(mukîmîn).
  • وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ
  • O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.

Hicr 77

  • İnne fî zâlike le âyeten lil mu’minîn(mu’minîne).
  • إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ
  • Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.

Hicr 78

  • Ve in kâne ashâbul eyketi le zâlimîn (zâlimîne).
  • وَإِن كَانَ أَصْحَٰبُ ٱلْأَيْكَةِ لَظَٰلِمِينَ
  • “Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.

Hicr 79

  • Fentekamnâ minhum, ve innehumâ le bi imâmin mubîn(mubînin).
  • فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
  • Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.

Hicr 80

  • Ve le kad kezzebe ashâbul hıcril murselîn(murselîne).
  • وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَٰبُ ٱلْحِجْرِ ٱلْمُرْسَلِينَ
  • Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.

Hicr 81

  • Ve âteynâhum âyâtinâ fe kânû anhâ mu’rıdîn(mu’rıdîne).
  • وَءَاتَيْنَٰهُمْ ءَايَٰتِنَا فَكَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
  • Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.

Hicr 82

  • Ve kânû yanhıtûne minel cibâli buyûten âminîn(âminîne).
  • وَكَانُوا۟ يَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ
  • Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.

Hicr 83

  • Fe ehazethumus sayhatu musbıhîn(musbıhîne).
  • فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
  • Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.

Hicr 84

  • Fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
  • فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ
  • Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.

Hicr 85

  • Ve mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakk(hakkı), ve innes sâate le âtiyetun fasfehıs safhal cemîl(cemîle).
  • وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ ۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَءَاتِيَةٌ ۖ فَٱصْفَحِ ٱلصَّفْحَ ٱلْجَمِيلَ
  • Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.

Hicr 86

  • İnne rabbeke huvel hallâkul alîm(alîmu).
  • إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ
  • Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.

Hicr 87

  • Ve le kad âteynâke seb’an minel mesânî vel kur’ânel azîm(azîme).
  • وَلَقَدْ ءَاتَيْنَٰكَ سَبْعًا مِّنَ ٱلْمَثَانِى وَٱلْقُرْءَانَ ٱلْعَظِيمَ
  • Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.

Hicr 88

  • Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne).
  • لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
  • Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.

Hicr 89

  • Ve kul innî enen nezîrul mubîn(mubînu).
  • وَقُلْ إِنِّىٓ أَنَا ٱلنَّذِيرُ ٱلْمُبِينُ
  • De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.”

Hicr 90

  • Ke mâ enzelnâ alel muktesimîn(muktesimîne).
  • كَمَآ أَنزَلْنَا عَلَى ٱلْمُقْتَسِمِينَ
  • Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.

Hicr 91

  • Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn(ıdîne).
  • ٱلَّذِينَ جَعَلُوا۟ ٱلْقُرْءَانَ عِضِينَ
  • Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.

Hicr 92

  • Fe ve rabbike le nes’elennehum ecmaîn(ecmaîne).
  • فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
  • (92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.

Hicr 93

  • Ammâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
  • عَمَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
  • (92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.

Hicr 94

  • Fasda’ bi mâ tu’meru ve a’rıd anil muşrikîn(muşrikîne).
  • فَٱصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ ٱلْمُشْرِكِينَ
  • Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.

Hicr 95

  • İnnâ kefeynâkel mustehziîn(mustehziîne).
  • إِنَّا كَفَيْنَٰكَ ٱلْمُسْتَهْزِءِينَ
  • (95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.

Hicr 96

  • Ellezîne yec’alûne meallâhi ilâhen âhar(âhare), fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
  • ٱلَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
  • (95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.

Hicr 97

  • Ve le kad na’lemu enneke yadîku sadruke bi mâ yekûlûn(yekûlûne).
  • وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
  • Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.

Hicr 98

  • Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sâcidîn(sâcidîne).
  • فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ
  • O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
(Secde ayeti mi?! - Değil)

Hicr 99

  • Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu).
  • وَٱعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ ٱلْيَقِينُ
  • Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

Önceki Sure
İbrahim Suresi
Sonraki Sure
Nahl Suresi

< - >

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Bir Yorum bırakarak sayfaya değer katabilirsiniz..

❗ Yorumlar Denetlendikten sonra yayınlanır ❗