islam aleminin en güvendiği kaynak olan sahih buharide ki ahir zaman kıyamet ve fitneleri anlatan hadisi şerifler..
06.08.2009/ axi
KİTABU’L-FİTEN
Fitneler Kitabı
1- YÜCE ALLAH’IN
“Ve öyle bir fitneden sakının ki, hiç de içinizden yalnız zulmedenl ere dokunmakl a kalmaz ve bilin ki Allah’ın
azabı şiddetlidir” (el-Enfâl: 25)
KAVLİNİN BEYÂNI İLE PEYGAMBER(S)’İN FİTNELERDEN SAKINDIRM ASININ BEYÂNI HAKKINDA GELEN HADÎSLER BABI
1 Fiten, “Fitne”n\n cem’idir. Fitne, imtihan, mihnet, azâb, şiddet ve her türlü mekruh ma’nâsmadır. Küfür, günâh, fısk, fucûr, rüsvâyhk, insanlar arasında ihtilâl, şekaavet, kavga, musîbet ve bütün günâhlara da “Fitne” denir. Eğer bu Allah tarafından olmuşsa, hikmet üzere olmuştur. Allah’ın emri olmaksızın insanlar tarafından olmuşsa, bu kctülenmiştir. Allah insanları fitne çıkarmakla kötülemiştir: “Fitne katiden eşeddir… “; “Fitne katiden daha büyüktür” (el-Bakara: 191, 217); “Hakikat erkek mü’minlerls kadın müzminleri belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenle r; onlar için cehennem azabı vardır, onlar için bir de yangın âzâbı vardır” (el-Burûc: 10) kavilleri gibi.
2 Bâzı günâhlar vardır ki, zararı umûmî olur, sebeb olacağı fitne ve ihtilâl, getireceği mihnet ve musîbet yalnız o günâhı yapan, İşi yerinden oynatan ve bu suret-
1-…….Abdullah ibnu Ebî Muleyke şöyle demiştir: Esma bintu
Ebî Bekr (R) söyledi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Ben (kv-yâmet gününde) havzımın başında benim yanıma gelecek olanları beklerim. Derken benim yakınımda birtakım insanlar yakalanırlar. Ben:
— Onlar benim ümmetimdir; derim. Allah:
— Sen onların senden sonra dînlerinden arkalarına dönüp gittikler ini bilmezsin! buyurur”.
Abdullah ibn Ebî Muleyke:
— Allah’ım, bizler topuklarımız üzerinde arkamıza dönmekten yâhud (dînimizde) fitnelere uğratılmaktan Sana sığınırız! demiştir.
2-…….Abdullah ibn Mes’üd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle
buyurdu: “Ben sizin havuz başına ilk varan öncünüzüm. Yemîn olsun orada sizden bir takım adamlar bana kaldırılıp gösterilecek, hattâ ben onlara vermek üzere elimi uzatırım ki, bu sırada onlar çekilip benden uzaklaştırılırlar. Ben:
le kendine ve başkalarına zulmetmiş olan zâlimlere hass kalmaz da kurunun yanında yaşı da yakar. Meselâ münker i’lâm, ma’rûfu emr ve münkeri nehiyde gevşeklik, akîde bozmak, kelime ayrılığı, cihadda gevşeklik bu kabildend ir. Bir şahsın hatâsı orduyu batırabilir. Hadîste geldiği üzere bir geminin dibini delmeğe uğraşan bir şahsın fiili öyle bîr batma musibetin i meydana getirir ki, bu fitne, o geminin içinde bulunanla rdan yalnız onu delene veya ona yardım edenlere veya sükût edenlere değil, hiç haberi olmayanla ra varıncaya kadar hepsine isabet edecek şâmil bir musibet clur (Hakk Dîni, III, 238T-2388).
— Ey Rabb’im! Onlar benim sahâbîlerimdirler! derim. Yüce Allah:
— Sen onların senden sonra dînde neler îcâd ettikleri ni bilmezsin! buyurur” 3,
3-…….Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa’d(R)’dan işittim, o şöyle diyordu: Ben Peygamber (S)’den işittim, o şöyle buyuru-yordu: “Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Ona gelen içer, ondan içen ebediyyen bir daha susamaz. Ve muhakkak benim yanıma bir-takım kavimler gelecekle r ki, ben onları tanırım, onlar da beni tanırlar. Sonra benimle onlar arasına bir perde konulur”.
Ebû Hazım dedi ki: Ben bu hadîsi kendileri ne tahdîs ederken Nu’-mân ibn Ebî Ayyaş da işitti ve:
— Sen bu hadîsi Sehl’den bu şekilde söylerken işittin mi? diye sordu.
Ben de:
— Evet, dedim.
Ebû Hazım şöyle dedi: Ve ben Ebû Saîd el-Hudrî üzerine şehâ-det ediyorum ki, muhakkak surette ben ondan işittim, o şu sözler ziyâde ederek Peygamber’in şöyle buyurduğunu söylüyordu:
— “Onlar muhakkak bendendir ler, derim. Bana:
3 “Furat” ve “Font”, su başına kaafilede n önce gidip havuzlan, kovalan ve s alma İşlerinden benzer tedbîrleri alıp hazırlık yapacak kimseye denir. “Ben s zin furatınızım” demek, sizden önce havuzun başına gidip onu hazırlayıcıyı demektir (Nevevî).
Bunu ve bundan sonrakini Müslim, Peygamber’in Fadlı’nda getirmişti
— Sen onların senin ardından ne tebdiller yaptıklarını bilmezsin, denilir.
Ben de:
— Benden sonra (dînde) değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar! derim” A.
2- PEYGAMBER(S)İN:
“Sizler benden sonra hoşlanmayacağınız birtakım çirkin işler göreceksiniz”
KAVLİ BABI 5
Abdullah ibn Zeyd de:
Peygamber (S) “Havuz başında bana
kavuşuncaya kadar sabredini z” buyurdu, demiştir 6.
4-…….Bize Zeyd ibnu Vehb tahdîs etti: Ben Abdullah ibn Mes’-
ûd(R)’dan işittim, şöyle dedi: Rasûlullah (S) bizlere:
— “Sizler benden sonra istikbâlde (dünyâ işleri ve paylarında)
4 “Suhkun”, uzaklaşmak ve ırak olmak yâhud helak olmak ma’nâsma “Bu’d” gibi masdardır. “Haberiniz olsun ki Semûd kavmi ilâhî rahmetten nasıl uzak-laştıysa, Medyen kavmi de öylece uzaklaştı” (HM; 96) âyetindeki gibi, mukadder bir fiilin te’kîdî mef’ûlü mutlakı olarak, makaamma kaaim bir duâ cümlesi hâlinde ve “Kahrolsun” tarzında şiddetli bir zecr ifâde eyler…. (HakkDîni, VII, 5219).
5 Bu, bu bâbda gelecek olan hadîsten bir parçadır.
6 Buhârî Abdullah ibn Zeyd’den gelen bu hadîsi Mağâzî’de, “Huneyn gazvesi bâ-bıMnda getirmişti.
başkalarının size tercih edildiğini ve (dîn işlerinde de) hoşlanmayacağınız birtakım (bid’atlı) işler göreceksiniz” buyurdu. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Bu vaziyet karşısında bizlere nasıl hareket etmemizi emredersi niz? diye sordular.
Rasûlullah:
— “Emirlere istedikle ri haklarım eda ediniz, kendi hakkınızı da Allah’tan isteyiniz” buyurdu 7.
5-…….Ebû Recâ’dan; o da İbn Abbâs(R)’tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Her kim emîrinden meydana gelen bir hareketi fena görürse, sabretsin (isyankâr vaziyet almasın). Çünkü her kim sultândan (yânî ona itaatten) bir karış dışarı çıkarsa, o, Câhiliyet ölümüyle ölür”8.
7 Bu hadîsin bir rivayeti Alâraâtu’n-Nübüvve’de 107 rakamıyle geçmişti.
Hadîsin “Kendi üzerinize edası vâcib olan hakları eda edersiniz, lehinize olan (mahrum bırakıldığınız) kendi haklarınızı da Allah’tan istersini z” fıkrası “Allah’ın hakkım Allah’a, kralın hakkını krala veriniz” şeklindeki meşhur söze uygun düşmüştür. Bu söz Hz. îsâ’ya nisbet edilmekte dir. Lukâ încîli, Bâb: 20, Âyet: 26.
8 Rasûlullah bu hadîslerinde sahâbîlerini fitne ve ihtilâlden sakındırmış ve kendisind en sonra devlet adamlarında dînî umdelere aykırı hâl ve hareketle r gördüklerinde nasıl hareket edecekler ini öğütlemiştir. Peygamber âmme velayetin i taşıyan bir kısım âmirlerin dînen meşru’ olmayan hareketle rde bulunacak larını peygamber lik nuru ile görüp biliyordu . Bu vaziyet karşısında sabır ve sükûn ile hareket etmelerin i ve bozguncul uktan sakınmalarım vasiyet ediyordu. “Ve her kim sabırsızlanarak âmme velayetin i hâiz olan sultândan, yânî millî otoriteyi temsîl eden devlet reisinden ve İslâm Ümmeti’nden bir karış ayrılırsa, Câhiliyet ölümü ile Ölür” buyurmuştur ki, bu başsız ve içtimaî nizâmdan mahrum câhil milletler in âsî bir ferdi olarak Ölür demektir, yoksa kâfir olarak ölür demek değildir. Ancak bu mutlak itaatin bir sının vardır ki, o da Allah’a karşı küfür ve ma’siyete sebeb olmamaktır.
6-……. Bana Ebû Recâ el-Utâridî tahdîs edip şöyle dedi: Ben
İbn Abbâs(R)’tan işittim, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Her kim emîrinden hoşlanmayacağı bir şeyin meydana geldiğini görürse, onun fenalığına sabretsin (isyan etmesin). Çünkü herkim (İslâm) camiasından bir karış ayrılır da ölürse muhakkak o, Câhiliyet ölümü ile ölür”9.
7-…….Cunâde ibnu Ebî Umeyye şöyle demiştir: Bizler, hasta
hâlinde iken, Ubâde ibnu’s-Sâmit(R)’in yanma girdik ve ona:
— Allah seni iyileştirsin, sen bize Peygamber(S)’den işittiğin ve Allah’ın onunla seni faydalandıracağı bir hadîs tahdîs et, dedik.
O şöyle dedi: Peygamber (S) bizi (Ensâr cemâatini Akabe gecesi bey’at için) çağırdı. Biz de kendisiyl e bey’at ettik.
Ubâde dedi ki: Peygamber’e, Ensâr üzerine bir borç olarak bizden aldığı ahid ve mîsâkta şöyle söyleyip bey’at ettik: “Allah ve Ra-sûlü’nün emirlerin i dinleyip onlara hem neş’eli, hem kederli zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat etmek ve âmirlerimiz kendi arzularını nefisleri miz üzerine tercîh etseler dahî onlara itaat etmek ve niza (ve kıtal) etmemek üzere bey’at ettik, ancak emî-rin açık bir küfrünü görseniz, onun küfrü hakkında yanınızda Allah’ın Kitâbı’ndan kuvvetli bir deliliniz olması hâli müstesnadır” 10.
9 Bu da aynı hadîsin başka yoldan bir rivayetid ir.
10 Bu hadîs, devlet nüfuz ve kudretini temsîl eden emîre ve devlet başkanına itaat etmek ve ona karşı isyan ve kıtale girişmemek hususunda açık bir nastır. Bir de bunda itaatin son hududu bildirilm iştir ki, o da emîrin açık bir nassm delâlet
8-…….Bize Şu’be, Katâde’den; o da Enes ibn MâIik(R)’ten; o
da Useyd ibn Hudayr(R)’dan şöyle tahdîs etti: Ensâr’dan bir kimse Peygamber(S)’e geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Beni zekât âmili veya bir yere vâlî ta’yîn buyurmaz mısınız? Nitekim (Muhacirle r’den) fulânı ta’yîn ettiniz! diye ta’rîz eyledi.
Rasûhıllah:
— “(Ey Ensâr cemâati!) Şübhesiz sizler benden sonra yakında (böyle dünyâ işlerinde) başkalarının size tercîh edildiği zamana kavuşacaksınız. Bununla beraber yine de siz sabredini z! Nihayet (kıyamet günü) bana kavuşacaksınız” buyurdu n.
3- PEYGAMBER(S)’İN:
‘Ümmetimin helaki beyinsiz birtakım gençlerin elleriyle dir” KAVLİ BABI
ettiği açık bir küfrü tutması ve küfrü emretmiş olmasıdır. Bu surette onun velayetin i inkâr etmek caiz oluyor. “Çünkü ma’siyette itaat yoktur, itaat ancak ma’rûftadır”
Kötü emirlere karşı İtaat edilmeyip ne olacak? Dâvûdî şöyle demiştir: Zâlim emirler hakkında âlimlerin içtihadı şöyledir: Bir fitneye, bir zulme sebeb olmadan hafi ve düşürülmesi mümkin olursa, düşürülür. Mümkin olmazsa vâcib olan sabretmek tir. Bâzıları da şöyle demişlerdir: Fâsık kişiye başlangıçta âmme velayeti akdedilme melidir. Âdil olarak bey’at edilip de sonra zulme başlarsa, bir küfre tutunmadi kça, ona karşı çıkmak ve ihtilâl sahîh değildir. Küfre yapışırsa, ona karşı çıkmak ve ihtilâl vâcib olur…
Bu hadîsi Müslim de Mağâzî’de getirmiştir.
11 Bunun bir rivayeti Ensâr.’ın Faziletle ri’nde geçmişti. “Muhacirle r’den fulânı ta’yîn ettin” sözüyle kasdedile n, Amr ibnu’1-Âs’tır. Peygamber’in “Sizler ileride ter-cîhler göreceksiniz” sözüyle cevâb vermesi, zikredile n fulânm ta’yîni, ona hâss olan bir maslahatt an dolayı değil de, senin ve bütün müslümânlann maslahatı olduğu içindir, ma’nâsına işarettir (Kastallânî).
9-…….Bize (Emevîler’den) Amr ibnu Yahya ibn Saîd tahdîs edip
şöyle dedi: Bana dedem Saîd ibn Amr haber verip şöyle dedi: Ben (bir kerre Muâviye zamanında) Medine’de Peygamber’in mescidind e, Ebû Hureyre ile beraber oturuyord um. Yanımızda Mervân ibnu’l-Hakem de vardı. Ebû Hureyre (R):
— Ben (kendisi fıtraten) doğru sözlü olan ve (Allah tarafından) doğruluğu tasdik olunan Rasûlullah(S)’tan: “Ümmetimin helaki, Ku-reyş’ten birkaç gencin ellerinde dir” buyururke n işittim, dedi.
Mervân:
— Allah’ın la’neti o gençlerin üzerine olsun! dedi. Ebû Hureyre:
— Eğer Fulân oğulları ve Fulân oğulları diye isimlerin i söylemek isteseydi m, muhakkak söylerdim, dedi.
Emevîler’den Amr ibnu Yahya dedi ki:
— Mervân oğullan İslâm hükümetini alarak Şam’a mâlik oldukları sırada büyükbabam Saîd ibn Amr ile beraber Mervân oğullan’-na giderdik. Bir kerresind e büyükbabam orada birtakım genç genç Mervân oğulları’nı gördü de bize: Belki şu gençler bu ümmetin helakine sebeb olacak gençlerden olabilirl er, dedi (de Ebû Hureyre hadîsine işaret etti). Biz de büyükbabama: (Rasûlullah’ın bu haberini) sen daha iyi bilirsin! dedik 12.
12 Tıybî’nin beyânına göre, Rasûlullah (S) bir kerre ru’yâsında Mervân’ın babası Hakem ibn Ebi’l-Âs’ın çocuklarının minber üzerinde top oynar gibi oynadıklarını görmüştü. Peygamber’in minberi, Peygamber lik ve Hilâfet makaamı idi. Bu ru’yâ günün birinde Mervânîler’in Hilâfet makaamına geçeceklerinin ve ümmetin riyaset makaamım çocuk oyuncağına çevireceklerinin bir remzi idi ve böyle olmuştur. Bu sebeble Peygamber, Hakem’e işaret ederek: “Şunun sulbünden gelecekle rin çıkaracağı fitneden dolayı yazıklar olsun ümmetime!” buyurmuştur.
4- PEYGAMBER(S)’İN:
“Vukû’u yaklaşan bir şenden dolayı vay Arab’ın hâline!” KAVLİ BABI
10-…….Zeyneb bintu Cahş (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)
uykudan yüzü kıpkırmızı olarak uyandı da:
— “Lâ ilahe ille’ttah! Vukû’u yaklaşan bir şenden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab’ın hâline! Bu gün Ye’cûc ve Me’cûc şeddinden şunun gibi bir delik açıldı!” buyuruyor du.
Sufyân ibn Uyeyne (şağ şehâdet parmağının ucunu dibine getirip yummakla bu parmağın iki boğumu Sürülmüş yılan gibi olmasıy-le) doksan işareti yaptı yâhud yüz işareti bağladı.
(Zeyneb dedi ki:)
—Bizim içimizde bu kadar sâlih kimseler varken, biz helak olur
muyuz? denildi. Peygamber:
Hakem, Rasûlullah’ın hayâtı zamanında işlediği kötülüklerden dolayı Taife sürülmüş ve Mervân orada dünyâya gelmişti. Ebû Bekr ve Umer devrinde de orada sürgün yaşayan bu baba ve oğul, Hz. Usmân halîfe olunca, Hakem, Halîfe’nin amcası olduğundan Medine’ye gelmeleri ne müsâade edilmişti. Ve en sonu, Peygamber’in hadîsi gerçekleşerek, Mervân Hilâfet makaamına geçmiş, Muhammed Ümmeti arasında türlü ayrılıklara sebeb olmuştur.
Bunun bir rivayeti Alâmâtu’n-Nübüvve’de geçmişti. Müslim de rivayet
etmiştir.
Tenbth; Taftazânî şöyle dedi: Yezîd il Muâviye’nin la’netinin cevazında ihtilâf edilmiştir. Hulâsa ve diğerlerinde: Ona ve Haccâc’a la’net yakışmaz. Çünkü Peygamber (S), namaz kılanlara ve kıble ehlinden olanlara la’netten nehyet-tî… demiştir (Kastallânî).
— “Evet, pislik (yânî fısk, fucûr, fuhuş ve ma’siyet) çoğaldığı zaman (helak olursunuz)” buyurdu I3.
11-…….Usâme ibn Zeyd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) yüksek bir yerden Medîne evleri arasından yükselen köşklere baktı da:
— “Benim görmekte olduğum fitneleri sizler görebiliyor musunuz?” buyurdu.
Sahâbîler:
— Hayır, dediler. Rasûlullah:
— “Şübhesiz ben, evleriniz in aralarına dökülen fitne ve felâket mahalleri ni, şiddetli yağmur sellerini n açtığı yarlar gibi (gözümle) görüyorum” buyurdu 14.
5- FİTNELERİN MEYDANA GELMELERİ BABI
13 Bunun bir rivayeti, Peygamber ler ile Alâmâtu’n-Nübüvve’de Ye’cûc ve Me’cûc konusunda geçmişti.
14 Bunun bâzı rivayetle ri Hacc, Mezâlim, Alâmâtu’n-Nübüvve’de de geçmişti.
Müslim de bunu Fiten’de getirmiştir. Peygamber’in bu haberi de aynen meydana gelmiştir. Hz. Usmân’ın şehîd edilmesiy le başlayan bu fitneler, musîbetler aralıksız devam etmiş, Cemeî, Sıffîn, Nehrevân harbi, Hz. Alî’nin ve Hüseyin’in öldürülüşü, Harre vak’ası gibi acı vak’alar bunları ta’kîb etmiştir.
12-…….Bize Ma’mer, ez-Zuhrî’den; o da Saîd ibnu’l-Müsey-
yeb’den; o da Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
— “(Kıyametin yaklaşması alâmetleri şunlardır:) Zaman birimleri birbirine yakın olur (yıllar ay, aylar gün, günler de saat gibi hızla geçer). Allah ‘a kulluk ve hayır amelleri eksilir, kalblere şiddetli cimrilik atılıp yerleştirilir, birçok fitneler meydana gelir ve hercümerc çoğalır” buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! O here nedir? diye sordular. Rasûlullah da iki kerre:
— “Öldürme, öldürme!” buyurdu 15.
Şuayb, Yûnus, el-Leys, ez-Zuhrî’nin kardeşinin oğlu; bu üçü de ez-Zuhrî’den; o da Humeyd’den; o da Ebû Hureyre’den; o da Pey-gamber(S)’den olmak üzere söylediler 16.
13-…….Şakîk şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes’ûd’un ve Ebû
Mûsâ el-Eş’arî’nin beraberin de idim, bu ikisi: Peygamber (S) “Kıyametin kopmasının önünde öyle bir takım günler vardır ki, onlarda Yeryüzüne cahillik inip yayılır, ilim kaldırılır ve öldürmekten ibaret olan hercümerc çoğalır” buyurdu, dediler.
15 Tirmizî’nin rivayet ettiği merfû’ Enes hadîsinde “Zaman birimleri birbirine yaklaşıp da sene ay; ay hafta; hafta gün; gün saat; saat de hurma yaprağının yanması gibi olmadıkça kıyamet kopmaz” buyurulmuştur. Hakk olan bundan muradın tâ zamana varıncaya kadar herşeyden bereketin çekilmesidir. Bu da kıyametin yaklaşması alâmetlerindendir (Kastallânî).
16 Buharı hadîsin başka geliş yollarını göstermektedir.
14-…….Bize Şakîk tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibn Mes’-
ûd ile Ebû Mûsâ oturdular da birbirler ine hadîs söylediler. Ebû Mûsâ:
— Peygamber (S): “Kıyametin önünde öyle günler vardır ki, onlarda ilim kaldırılır, cahillik inip yayılır, katiden ibaret olan hercü-merc çoğalır” buyurdu, dedi.
15-…….Ebû Vâil şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Mes’ûd ile
Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin beraberin de oturmakta idim. Ebû Mûsâ (R): Ben Peygamber(S)’den bundan önceki hadîsin benzerini işittim. “Here” Habeş dilinde “Öldürmek”tir, dedi17.
16-…….BizeŞu’be, Vâsıl ibn Hayyân’dan; odaEbû Vâil’den;
o da Abdullah ibn Mes’ûd’dan tahdîs etti. Zannediyo rum ki, Abdullah bu hadîsi Peygamber’e yükselterek şöyle buyurdu, dedi: “Kıyametin kopmasından önce here günleri vardır ki, onlarda ilim zail olur ve cehalet meydana çıkar”.
Ebû Mûsâ: “Here”, Habeş dilinde “ÖIdürmek”tir, dedi.
Ebû Avâne, Âsım’dan; o daEbû Vâil’den söyledi ki, Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Abdullah ibn Mes’ûd’a:
17 Bunlar hep ayrı yollardan gelen ve birbirler ini te’kîd eden hadîslerdir.
— Sen Peygamber (S)’in zikretmiş olduğu kıyametten önceki o here günlerini biliyorsu n, deyip bundan önceki hadîs tarzında söylemiştir.
İbn Mes’ûd:
— Ben Peygamber(S)’den: “Kendileri hayâtta bulunup da kıyametin koptuğu zamana erişen kimseler, insanların şerrlilerindendir” buyururke n işittim, demiştir 18.
6- BÂB:
“Bundan sonra gelecek zaman, muhakkak evvelkind en daha şerrli olacaktır”
17-…….Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs etti ki, ez-Zubeyr ibnu Adiyy
şöyle demiştir: Biz Haccâc’dan karşılaştığımız_zulümden dolayı Enes ibn Mâlik’e gidip şikâyet ettik. Enes ibn Mâlik (R):
— Sabredini z! Çünkü bundan sonra üzerinize gelecek zaman, muhakkak bundan daha şerrli olacaktır. Ve bu fenalık (siz ölüp de) Rabb’inize kavuşuncaya kadar (asırlarca) böyle sürüp gidecekti r. Ben
bu sözü Peygamber iniz(S)’den işittim, dedi19.
18 Müslim’in Abdullah ibn Mes’ûd’dan rivayetin de, Rasûlullah (S): “Kıyamet ancak insanların şerrlileri üzerine kopacaktır” buyurmuştur. Ebû Hureyre’den bir rivayette: “Lâ ilahe ille ‘ilah diyen hiçbir kimse üzerine kıyamet kopmayaca kttr” buyuruhnuştur. Bu rivayetle rin delâletlerine göre, kıyamet ancak kâfirler, münafıklar, şerirler üzerine kopacaktır. Salih mü’minler tamâmiyle ölmüş bulunacak tır. Ebû Hureyre’den bir rivayette: “Kıyametin yaklaşması zamanında Allah latîfbir rüzgâr gönderecek ve gönlünde zerre kadar îmânı olan hiçbir kimseyi bırakmayıp ruhunu alacak” buyurulmuştur ki, bu da yukanki rivayetle rin te’-yîd edicisidi r.
19 Bu şikâyet Haccâc’m Irak valiliği sırasında yapılmıştı. Tâifli bir hocanın oğlu olan Haccâc, cesaret ve iyi konuşmasiyle Abdulmeli k ibn Mervân’m gözüne girip Hicaz Vâlîsi olmuş, Abdullah ibnu’z-Zubeyr’in halifelik da’vâsı vesilesiy le Mekke ve Medine’yi sahabe kanıyle boyadıktan sonra, Irak Vâlîliği de mükâfat
18-…….Peygamber’in zevcesi Ümmü Seleme (R) şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (S) dehşetle uyandı da şöyle buyuruyor du: “Subhânallah! Allah bu gece ne hazîneler indirdi! Ve ne fitneler indirildi! Hücrelerin sahibeler i olan kadınları (yânî zevceleri ni) namaz kılmaları için kim uyandırır? Dünyâda nice giyinik kadınlar vardır ki, âhirette çıplaktırlar”20.
olarak ona verilmişti. Haccâc burada da aynı zulümleri yapmaya başlayınca, bu hadîsin râvîsi olan Kûfeli Zubeyr ibn Adiyy, beraberin de bir’hey’etle Enes İbn Mâlik’e gidip şikâyet etmişlerdi. O sırada Enes ibn Mâlik Basra’da yerleşmişti. Bu şikâyetin ona yapılması, Enes’in resmî bir sıfatı olduğundan değil, Peygamber’in mühim bir sahâbîsi olması i’tİbâriyle bir dert yanmaktı. Ve yakın bir ihtimâl ile Haccâc’a karşı isyankâr bir vaziyet almak hususunda Enes’in fikrini sormaktı. Enes, Haccâc’ın daha acı ve kanlı bir fitne kapısını açmaması İçin, şikâyetçilere sabır tavsiye etmiş ve daha büyük bir fitnenin önünü almıştır.
Taberânî’nin Abdullah ibn Mes’ûd’dan sahîh senedle rivayet ettiği hadîste de Peygamber (S): “Dün bu günden, bu gün de yarından hayırlıdır” buyurmuştur. Şu da kaydedilm elidir ki, mazinin hâlden, hâlin de istikbâlden hayırlı olması umûmî ve mutlak bir kaaide değildir. Bâzı zaman olur ki, onda şerr, geçenden daha az olur. Meselâ Umer ibn Abdilazîz zamanı, Haccâc’m zulüm devrinden bir müddet sonra idi. Şübhesiz ki, Râşid Halîfeler devrini andıran âdil bîr idare hâkimdi. Bunun için Hasen el-Basrî; hâlin mâzîyi aratması kaai-desi, mutlak değil, ekseriyet e hamledilm iştir, demiştir.
20 Başlığa uygunluğu “Ve ne fitneler indirildi” sözünden alınır. Buhârî bunu burada iki senedle getirdi. Bunun bir rivayeti ilim Kitabı, “Geceleyin ilim ve va’z bâbı”nda geçmişti.
Peygamber’in ru’yâda görüp de haber verdiği fitneler ve ni’metler Allah’ın bildirmes i olan vahy yoluyla kendisine bildirile n şeylerdendir. Peygamber’in ru’-yâlan da vahiydir: “Üigil ıi’ fW J *sj ji = Ben ru’yâda seni boğazlıyorum diye görüyorum” (es-Sâffât: 102) âyeti, İbrahim’in İsmâîl’i yâhud İshâk’i kesmeye me’-mûr olduğunu haber veren âyettir.
Bu hadîste nice mu’cizeler vardır: Peygamber, ümmetine kendisind en sonra uğrayacakları fitneler ve musibetle ri, hem de nail olacakları hudûdsuz nİ’-met ve rahmet hazînelerini haber vermiştir. Bir de “Giyinik çıplaklar” zümresinden yâhud örtülü olmakla beraber elbisesin de israf ve tebzîr edecek nice kadınların zuhur edeceğini de haber veriyor. Mü’minlerin annelerin i uyandırmaya
7- PEYGAMBER(S)’İN:
‘Kim bize silâh çekerse, o bizden değildir”
KAVLİ BABI
19-…….Bize Mâlik, Nâfi’den; o da Abdullah ibn Umer(R)’den
haber verdi ki, Rasûlullah (S): “Her kim biz müslümânlara silâh çekip kıtal ederse, artık o biz müslümânların camiasından değildir” buyurmuştur21.
20-……. Bize Ebû Usâme; Bureyd’den; o da Ebû Burde’den;
o da Ebû Mûsâ eI-Eş’arî(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S): “Her kim bize silâh çekerse, artık o bizden değildir” buyurmuştur 22.
teşvik etmesi de, kendileri ne va’z etmek, sadaka vermeyi ve israfı terketmeyİ, Peygamber kadınları olmalarıyle aldanmaya rak ibâdet ve tâatlerden gaflet etmemeler ini bildirmek içindir. Müsriflikle giyinenle rin âhirette çıplak olmaları, haseneler den soyunmuş olmalarındandır.
21 Bu hadîsi Müslim, îmân’da, Ebû Hureyre’den: “Kim bize silâh çekerse, o bizden değildir” fıkrasıyle başlatır, “Kim bize hîle ve hıyanet ederse, o bizden değildir” suretinde rivayet eder. Taberânî ile Ebû Nuaym’m Abdullah ibn Mes’ûd’dan rivayetle rinde, hadîsin sonunda: “Htle ve hud’a sahihleri cehennemd edir” ziyâdesi vardır. Her iki rivayete göre, hadîsin tamâmı bu fıkraların birleşmesiy-ledir.
Bu şiddetli tehdîd, bu adam İslâm camiasından çıkar ve tevbe ederse, tev-besi kabul olunmaz, cehenneml ik olur ma’nâsına değildir; sakındırmak içindir.
22 Bu da vukarıki hadîsin hasVa bir sahâbîden rivayetid ir.
21-…….Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Ben Ebû Hu-
reyre(R)’den işittim, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Sakın sizin biriniz silâhını (çıkarıp da) dîn kardeşine işaret etmesin! Çünkü işaret eden kimse bilmez, belki şeytân eline hız verip çeker de (dîn kardeşini vurur) bu suretle cehennemd en bir çukura yuvarlanır”>23,
22-…….Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben Amr
ibn Dînâr’a;
— Yâ Ebâ Muhammedi Sen Câbir ibn AbdilIah(R)’tan: Bir adam mescidden geçti, yanında (demirleri meydanda) okları vardı. Rasû-Iullah (S) ona “Demirleri nden tut (da kimseye dokunmasınlar)” buyurdu, derken işittin mi? diye sordum.
Amr ibn Dînâr:
— Evet işittim, diye cevâb verdi.
23 Bu hadîslere göre fsiâm Devleti’ne karşı silâhlı isyan edip bu tecâvüzü meşru’ saymak, İslâm birliği ni’metine nankörlüğü gerektire n büyük bir suçtur. İslâm hukukuna göre bunun tenkili vâcibdir. Rasûlullah, müslümânları böyle silâhlı ihtilâlden men’ edip sakındırarak Veda Haccı’nda Minâ’da yaptığı hutbesind e: “Sakın benden sonra küfür hâlindeki bedevîlik hayâtınıza dönüp de birbirini-zin boynunu vurmaya kalkışmayınız” buyurmuştur. Son hadîs şaka bile olsa, kardeşine silâhla işaret etmenin ne kötü bîr sonuca götürebileceğini en belîğ şekilde belirtmek tedir.
23-…….Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dînâr’dan; o da Câbir ibn Abdillah(R)’tan şöyle tahdîs etti: Bir adam mescidden geçti, yanında demirleri m meydana çıkarmış olduğu birçok okları vardı. Rasûlullah (S) tarafından, okların herhangib ir müslümâna dokunup yaralamam ası için, demirli taraflarından tutması emrolundu .
24-……. Bize Ebû Usâme, Bureyd’den; o da Ebû Burde’den;
o da Ebû Mûsâ(R)’dan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Herhangib iriniz mescidimi zin yâhud çarşımızın birinden yanında demirli oklar varken geçecek olursa, okların demirlen üzerinden tutsun -yâhud: Onlardan birini müslümânlardan bir kimseye isabet ettirmeme k için demirleri ni avucunun içiyle alıp tutsun-!” buyurdu 24.
8- PEYGAMBER(S)’İN:
“Benden sonra birbirini zin boyunlarını vuracak kâfirlere dönmeyiniz”
KAVLİ BÂBÎ
24 Bu hadîslerin birer rivayeti Namaz Kitâbı’nda, Mescid’lerin evvelinde geçmişti. Bunlardan anlaşılan, meskûn yerlerde, ibadethan elerde, çarşı, pazar gibi insanların toplu bulundukl arı yerlerde herhangib ir kazaya sebeb olmamak için, silâhla dolaşılmaması, şayet silâhı varsa tedbîrini alarak iyice emniyetin i korumaktır.
25-…….Bize Şakîk tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibn Mes’
ûd (R): Peygamber (S): “Müslümâna sövmek fısk, onunla kıtal etmek küfürdür” buyurdu, demiştir 25.
26-……. Bana Vâkıd, babası Muhammed ibn Zeyd’den haber
verdi ki, İbn Umer (R) Peygamber(S)’den: “Benden sonra birbirler i-nizin boyunlarını vuracak kâfirlere dönmeyiniz” buyururke n işitmiş-ür 26.
25 Peygamber’in maksadı -Allah, Rasûlü’nün murâdını en bilendir-, müslümân ile sövüşmek fısk ve fucûr ehlinin; müslümânla kıtal de küfür ehlinin sânından olduğunu beyân olsa gerektir. Küfür ehlinin sânından olan ahlâk ve fiiller vakıa insanı âsî mertebesi nden de düşürüp hemen îmânını selbetmez . Fakat îmânı yaralayıp sahibini Allah korusun, küfür ve nifak helak vâdîlerine sürüklemesinden korkulur. ..
26 Yânî benden sonra hakkı örtücü kâfirlere dönmeyiniz. Çünkü küfrün ma’nâsı, lügatte “Örtmek”tir. Bu fiiller insanı küfre götürür. Dâvûdî: Bunun ma’nâsı: Mü’minlere, kâfirlere yapacağ niz fiilleri yapmayınız, demektir dedi (Kastallâ-nî).
27-…….Bize İbnu Şîrîn, Abdurrahmân ibn Ebî Bekre’den; o
da babası Ebû Bekre’den ve diğer bir adamdan -ki o, kimse (yânî Hu-meyd ibn Abdirrahmân) benim nefsimde Abdurrahmân ibn Ebî Bekre’den daha faziletli dir- tahdîs etti ki, Ebû Bekre (R): Rasûlullah (S) Minâ’da Nahr gününde insanlara hutbe yaptı da:
— “Bu hangi gündür biliyor musunuz?” buyurdu. Sahâbîler:
— Allah ve Rasûlü en bilendir! dediler.
Hattâ biz, Rasûlullah bu güne eski adından başka bir ad verecek sandık.
Rasûlullah:
— “Bu, nahr günü değil midir?” buyurdu. Biz:
— Evet yâ Rasûlallah, nahr günüdür! dedik. Rasûlullah:
— “Bu içinde bulunduğunuz hangi beldedir? Bu, Mekke beldesi değil midir?” buyurdu.
Bizler:
— Evet yâ Rasûlallah, Mekke’dir! dedik. Rasûlullah:
— “Şu hâlde iyi biliniz ki, bu ayınızda, bu beldenizd e, bu gününüzün haram olduğu gibi kanlarınız, mallarınız, namuslarınız ve bedenleri nizin dış yüzü olan derilerin iz birbirini ze haramdır (Her türlü saldırıdan korunmuştur). Dikkat edin! Bunu sizlere tebliğ ettim mi?” buyurdu.
Bizler:
— Evet tebliğ ettin! dedik. Rasûlullah:
— “Allah’ım, şâhid ol!” dedikten sonra:
— “Bunu burada hazır bulunanla r, burada hazır bulunmaya nlara (yânî müstakbel nesillere) tebliğ etsin. Çünkü bâzı tebliğ edici bunu kendisind en daha iyi belleyece k olana tebliğ edebilir” buyurdu.
Muhammed ibn Kesîr: Tebliğ böyle olmuştur (yânî tebiîğ çok ker-re böyle hafızlardan daha iyi hafız olanlara yapilagel miştir), dedi. Rasûlullah:
— ”Benden sonra birbirini zin boyunlarını vuracak kâfirlere dönmeyiniz” buyurdu.
Abdurrahmân ibn Ebî Bekre şöyle dedi: Câriye ibnu Kudâme onu yaktığı vakit, el-Hadramî’nin yakıldığı gün olunca, Câriye kendi askerleri ne:
— Ebû Bekre Nufey’e bakınız; o teslîm ve inkıyâd üzere mi yâ-hud değil mi? dedi.
Askerler ona:
— İşte bu Ebû Bekre’dîr ki, o senin el-Hadramî’ye yaptığın işi görmektedir (belki o seni söz yâhud silâhla reddetmek tedir), dediler.
Abdurrahmân ibn Ebî Bekre, geçen senedle şöyle dedi: Bana annem, Ebû Bekre Nufey’den: Onun (onların: Belki o seni silâh yâhud sözle inkâr etmiştir, dedikleri ni işittiği zaman): Eğer onlar evimde üzerime girmiş olsalardı, ben onlara karşı kendimi müdâfaa etmek için bir kamış deyneğini de uzanıp tutmazdım! dediğini tahdîs etti 27.
28-…….İbn Abbâs (R): Peygamber (S): “Benden sonra (gerisin geri giderek) dîninizden dönüp de birbirler inizin boyunlarını vuracak kâfirler olmayınız” buyurdu, demiştir 28.
27 Hadîsin bir rivayeti Hacc Kitabı, “Minâ günlerinde hutb^e bâbi”nda geçti.
Sanki Ebû Bekre: Ben kendimi savunmak için bir kamış deyneğine bile el uzatmadım ve elime almadım. Çünkü ben müslümânların birbirler iyle kıtal yapmalarım doğru görmem, onlarla nasıl olur da silâhla mukaatele ederim, demiş oluyor. Bu hâdisenin sebebi şudur: Muâviye, İbnu’l-Hadramî’yi Basra’ya gönderip, onların Alî’ye karşı harbe girmeleri ni istemişti. Alî de Câriye ibn Kudâ-me’yi gönderdi. O da onu muhasara etti. İbnu’l-Hadramî de bir eve girip orada saklandı. Câriye onun bulunduğu evi üzerine yaktı. Bunu el-Askerî zikretti. Ta-berî de otuzsekiz inci yıl hâdiseleri içinde Ebû’l-Hasen el-Medâinî yolundan böyle tahrîc etmiştir… (Kastallânî)
Ebû Bekre’nin sözü, kendisini n İslâm’da fitneye karışmayı doğru görmediğini ve iki taifeden birinde yer almayı da doğru görmediğini göstermektedir.
28 Bunun bir rivayeti, bundan daha bütün olarak Hacc Kitâbı’nda geçmişti.
29-…….Cerîr ibn Abdillah el-Becelî (R) şöyle demiştir: Rasû-
lullah (S) Veda Haccı’nda bana:
— “İnsanları sustur da dinlesinl er!” diye emretti. İnsanlar sükût ettikten sonra:
— “Benden sonra birbirini n boyunlarını vuran kâfirlere dönmeyiniz!” buyurdu 29.
9- BÂB:
‘Fitne zamanında oturanın fitnesi, ayakta durandan hayırlı olur”.
30-…….(Buradaki iki senedle) Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S)
şöyle buyurdu, demiştir: “Yakın gelecekte birtakım fitneler olacaktır. Fitne zamanında (ona karışmayıp) oturan kişi, ayakta durandan hayırlıdır. O zaman ayakta duran da (fitne sebebleri ni hazırlamaya) gidenden hayırlıdır. Bu yolda yürüyen de bi’Ufiil fesada çalışandan
29 Yânı amellerin iz müslümânların boyunlarını vurmakta kâfirlerin amellerin e benzemesi n. el-Muzhirî: Yânî ben dünyâdan ayrıldığım zaman bizler benim ardımdan, üzerinizde bulunduğunuz îmân ve takva üzerinde sabit olunuz; hiçbir kimseye zulmetmey iniz ve müslümânlarla muharebe etmeyiniz . Bunun bir rivayeti ilim Kitâbı’nda geçmişti (Kastallânî).
hayırlıdır. Her kim fitne olacağını bilip de, onu görmeğe çalışırsa, muhakkak onun kahrına uğrar. Her kim o fitne
zamanı iltica edecek veya sığınacak bir yer bulursa, hemen sığınsın (fesâdcılara karışmasın)/”30.
31-…….Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle
buyurdu: “İleride birtakım fitneler olacaktır. Fitne zamanlarında oturan kimse, ayakta durandan hayırlıdır. Ayakta duran da yürüyenden hayırlıdır. Yürüyen de koşandan hayırlıdır. Fitneyi görmeğe çalışan onun şerrini görür. Her kim fitne zamanı iltica edecek veya sığınacak bir yer bulursa, hemen ona sığınsın!*’31.
10- BÂB: “İki müslümân kılıçları ile karşılaştıkları zaman…
30 Başlık, hadîsten bir parça olduğu İçin, uygunluk tamdır. Bunu Müslim de Fi-ten’de getirmiştir.
“Men teşerrefe lehâ” Ona teşebbüs edip girişmek suretiyle onu görmeye ve muttali’ olmaya çalışan ve ondan yüz çevirmeyen ma’nâsınadır.
Testeşrifhû: Helake bakması sebebiyle fitne onu helak eder demektir.
el-îstişrâf: Bir adama zulm ve cevr eylemek ma’nâsınadır ve gözünü yukarı kaldırarak güneşe bakar şekilde bir nesneye bakmak ma’nâsınadır ki, dikkat ve mübalağa zımmmda olur (Kaamûs Ter.).
31 Bu da aynı hadîsin başka yoldan bir rivayetid ir. Bu hadîslerde fitnelerd en sakındırma ve fitnenin şerri, ona girmekle olacağı hükmü vardır. Fitneden mu-râd, her çeşit fitnedir, yâhud İktidar talebi hususunda ki ihtilâftan çıkan fitnedir. İnsan bunda haklı olanla bâtıl olanı bilemez.. . Bir taife evlere girip karışmamayı söyledi. Diğerleri de fitne beldesind en başka yerlere gitmeyi öğütledi… (Kas-tallânî).
32-…….Bize Hammâd, ismini söylemediği bir adamdan; o da
Hasen Basrî’den tahdıs etti ki (Ahnef ibn Kays) şöyle demiştir: Ben Alî ile Muâviye arasındaki harb fitnesi günlerinde silâhımla çıkmıştım. Akabinde beni Ebû Bekre karşıladı da:
— Nereye gitmek istiyorsu n? diye sordu. Ben de:
— Rasülullah’ın amcası oğluna (yânî Alî’ye) yardım etmek istiyorum, dedim.
Ebû, Bekre bana şöyle dedi:
— Rasûlullah (S): “İki müslümân kılıçlarıyle birbirler ine yöne-lip vuruştukları zaman, ikisi de (yânî öldüren de, ölen de) ateştedir” buyurdu. Öldüren böyledir, ama ölene ne oldu? diye soruldu. Rasûlullah: “Ölen de arkadaşını öldürmek istemiştir” buyurdu.
Hammâd ibn Zeyd şöyle dedi: Ben bu hadîsi Eyyûb es-Sahtıyânî ile Yûnus ibn Ubeyd’e zikrettim de, bunu onların da bana tahdîs etmelerin i istiyordu m. Onların ikisi de: Bu hadîsi Hasen Basrî ancak el-Ahnef ibn Kays’tan; o da Ebû Bekre’den olmak üzere rivayet etmiştir, dediler 32.
32 Bu hadîsler, İslâm Dîni’nin beşer hayâtına ne derece kıymet verdiğinin delilleri dir.
Öldüren ateşe girmeye hakk kazanır, fakat ölenin günâhı nedir ki, ateşe girecekti r? Buna şöyle cevâb verildi: Bunların suçları bir ve eşit değildir. Bunda silâhla yönelme fiili ve kıtal vukû’u vardır. Öldüren, kıtal ve öldürmeye karşılık azâb olunur; ölen de yalnız kıtale karşılık azâb olunur, sırf azm üzerine azâb olunmaz (Kastallânî).
33- Bize Süleyman tahdîs etti. Bize Hammâd bu hadîsi tahdîs etti.
Ve Muemmel de şöyle dedi: Bize Hammâd ibn Zeyd tahdîs etti. Bize Eyyûb, Yûnus, Hişâm ibn Hasan ve Muallâ ibnu Ziyâd, Hasen Basrî’den; o da el-Ahnef ten; o da Ebû Bekre’den; o da Peygam–ber(S)’den olmak üzere tahdîs ettiler.
Ve bunu Ma’mer, Eyyûb’dan rivayet etti. Bunu Bekkâr ibnu Ab-dilazîz, babasından; o da Ebû Bekre’den rivayet etti.
Ğunder de şöyle dedi: Bize Şu’be, Mansûr’dan; o da Rıb’î ibn Hırâş’tan; o da Ebû Bekre’den; o da Peygamber’den tahdîs etti.
Hâlbuki Sufyân es-Sevrî bunu Mansûr’dan diye yükseltmedi33.
11- BÂB: BİR DEVLET BAŞKANI ÜZERİNDE TOPLANMIŞ BİRCEMAAT BULUNMADIĞI ZAMAN (BU FİTNE, DAĞINIKLIK VEİHTİLÂF HÂLİNDE) MÜSLÜMÂNIN İŞİ NASIL OLACAKTIR?
34-…….Ebû îdrîs el-Havlânî, Huzeyfe ibnu’l-Yemân(R)’dan şöyle derken işitmiştir: İnsanlar Rasûlullah(S)’a (geleceğe âid) hayırdan sorarlardı. Ben de (İslâm Ümmeti’ne gelecek) şerrden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım. Bu endîşe ile bir kerresind e:
— Yâ Rasûlallah! Biz vaktiyle Câhiliyet devrinde şirk ve küfür içinde idik. Sonra Allah bize şu büyük İslâm hayrını getirdi. Bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şerr ve fitne var mıdır? diye sordum.
Rasûlullah:
— “Evet vardır” buyurdu. Ben:
— O şerrden ve fitneden sonra bir hayır ve salâh var mıdır? dedim.
Rasûlullah:
— “Evet bir hayır ve salâh vardır. Fakat onun içinde bâzı şerr ve fesâd bulunacak (hayrı bulandıracak, duruluğunu bozacak)” buyurdu.
Ben:
— O hayrın (temizliğini bulandıracak) kiri nedir? diye sordum. Rasûlullah:
— “O devrin âmirlerinden bir zümre ümmeti benim sünnetim ve yolumun hilâfına idare edecekler . Sen o devrin âmir ve valilerin den bâzılarının hareketle rini (doğru bulup) tasvîb, bâzılarının hareketle rini de (çirkin bulup) reddedece ksin!” buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Bu karışık hayır devrinden sonra, yine bir şerr ve fesâd devri gelecek midir? -dedim.
Rasûlullah:
— “Evet gelecekti r. O devirde birtakım da’vetçiler (propagand acılar) halkı cehennem kapıları üzerine çağıracaklar. Her kim onların da’vetine icabet ederse, onu cehenneme atacaklar” buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Bu da’vetçileri bize vasfetsen iz!? dedim. Rasûlullah:
— “Onlar bizim milletimi zden insanlardır. Bizim dillerimi zle ko-
nuşurlar (hâlbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur)” buyurdu. Ben:
— Yâ Rasûlallah! O devir bana yetişirse (yânî ben o devirde yaşarsam) nasıl hareket etmemi emredersi niz? dedim.
Rasûlullah:
— “İslâm cemâatine mutâbaat et ve onların devlet başkanlarına itaat eyle!” buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Onların bir cemâati yoksa, başlarında devlet başkanları da yoksa? dedim.
Rasûlullah:
— “O takdirde sen bu fırkaların hepsinden ayrıl (evine çekil). Velev ki, bu ayrılman bir ağaç kökünü ısırman suretiyle (meşakkatli) olsa bile. Artık ölüm sana erişinceye kadar, sen bu ayrılık üzere bulun!” buyurdu 34.
12- FİTNELER VE ZULÜMLER EHLİNİN FERDLERİNİ ÇOĞALTANKİMSELER BABI
34 Başlığa uygunluğu “Onların bir cemâati ve devlet başkanları bulunmazs a” sözünden alınır. Ağaç dibini ısırmaktan murâd, şartlarıyle bir imâm bulunup ona bey’at edinceye kadar fitnelerd en ayrı kalmaktır.
Bunun bir rivayeti Nübüvvet Alâmetleri Kitâbı’nda da geçmişti. Bunu Müslim de Fitneler’de getirmiştir. Rasûlullah’ın mutlak surette hayır ve saadet olan zamanlard an sonra geleceğini haber verdiği fitneler, musibetle r, Hz. Usmân’ın şehîd edilmesiy le başlamış, Cemel, Sıffîn, Kerbelâ, Hârre, Ka’be’nin tecâvüze-uğraması faciaları birbirini ta’kîb etmiştir. Bunlardan sonra şerr ile karışık hayır devrine, Kaadı Iyâd, “Umer ibn Abdilazîz zamanıdır” demiştir. Umer ibnu’l-Abdilazîz “Emîru’l-Mü’minîn” unvânıyle anılır. O tamâmiyle İslâm umdelerin e göre idare ettiği için,’ ‘İkinci Umer” diye anılır. İkİbuçuk seneye yakın devri, Râşid Halîfeler devrine katılarak, hakîkî hilâfet devri kapanır. Bundan sonra “Emirlik ve Saltanat” üzerine kurulan ve babadan oğula ageçen mutlakıyet sistemi idareler devri başlamıştır. Bunu Muâviye, oğlu Yezîd’i halef ta’yîn etmekle başlatmıştı. Muâviye bu emaret saltanatına Umer devrinde Şâm VâlîIİ-ği zamanında başlamıştı. Umer Şâm ve Filistin’i ziyaretin de Muâviye’nin bu ziyaretin den hoşlanmayarak “Bu da Arablar’m kisrâsıdır” demiştir.
35-…….Ve el-Leys, Ebû’l-Esved’den söyledi ki, Ebû’l-Esved
şöyle demiştir: (İbnu’z-Zubeyr zamanında Şâm ehli ile mukaatele etmeleri için) Medine ehli üzerine bir ordu ayrılmıştı. Ben de kendimi bu orduya yazdırmıştım. Akabinde İkrime’ye kavuştum da kendimi bu orduya yazdırdığımı ona haber verdim. O beni bundan şiddetle nehyettik ten sonra, şöyle dedi:
— Bana İbn Abbâs (R) şöyle haber verdi: Müslümanlardan birtakım insanlar (Mekke’de kalıp hicret etmeyerek) müşriklerin beraberin de oluyorlar ve Rasûlullah’a karşı müşriklerin şir}c camiasını çoğaltıyorlardı. Harbde düşman saffları arasında bulunan bu kimselere ok geliyor ve vuruluyor yâhud bunlardan bâzılarına isabet ediyor da onu öldürüyor yâhud da ona vuruyor da öldürüyordu. İşte Yüce Allah, bunun üzerine şunu indirdi: “Öz nefisleri nin zâlimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki: ‘Ne işte idiniz?’ Onlar: ‘Biz Yeryüzü ‘nde (dînin emirlerin i uygulamak tan) aciz kimselerd ik’ derler. Melekler de: ‘Allah’ın Ârzh geniş değil miydi? Siz de orada hicret edeydiniz yaV derler. İşte onların barınakları cehennemd ir. O ne kötü bir yerdir” (en-Nisâ: 97)35.
13- BÂB: MÜSLÜMAN, DEĞERSİZ VE HAYIRSIZ İNSANLAR İÇİNDE KALDIĞI ZAMAN (NE YAPACAKTI R)? 36
35 Bunun bir rivayeti Tefsîr’de de geçmişti.
Aynî’nin Vâkıdî’den naklettiği nuzûl sebebi şudur: Bu âyet, Mekke’de ikaa-met eden ve müslümân olduklarım söyleyen birtakım kimseler hakkında inmiştir. Onlar Medine’ye hicret etmeyip, zahirde îmân etmiş görünürlerdi. Hakikatte nifaklarını gizlerler di. Bedir harbi açıldığı zaman da bunlar müşriklerle beraber Mekke’den çıkıp müslümânlarla harbetmey e gelmişlerdi. Fakat melekler bunların suratlarına çarparak, omuz köklerine vurarak bunları öldürmüşlerdi. Buniar ölürken yâhud cehenneme sevkolunu rken, melekleri n bunlara: Niye bu zuîmü İşlediniz? suâlleri ve onların cevâblan bu âyette bildirilm iştir.
36 Bu başlık, Taberî’nin Ebû Hureyre’den rivayet ettiği hadîsin lafzıdır, denildi. (Aynî).
36-…….Huzeyfe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bize iki hâdise haber verdi. Bunlardan birini gördüm, öbürüsünü görmeyi de gözlüyorum. Rasûlullah bize (emânetin nasıl indiğim şöyle) haber verdi: “Emânet (yânî dîn duyguları, adalet ve emniyet umdeleri ilk önce) sâlih kimseleri n gönüllerinin derinliğine iner (fıtrî duygulanırlar). Sonra o kullar, Kur*ân’dan bilgi alırlar, daha sonra sünnetten öğrenirler (kesbî duygulanırlar)”,
Rasûlullah bize emânetin ref ini (geri kaldırıldığını) de haber verip şöyle buyurdu: “(Fıtrî ve kesbî duygulana n bilgin) kişi gece uykusunu uyur. O, uyurken emânet hafızasından (silinip) alınır da, emânetin eseri (izi, yeri), rengi uçuk bir nokta hâlinde yanık yeri gibi kalır. Sonra o bilgin kişi bir uyku daha uyurken emânetin (geri kalan kısmı da) alınır. Bunun eseri ve yeri de balta sallayan bir işçinin avucunda-ki kabarcık gibi kalır, (bir zaman sonra o da söner gider). Şu hâlde (o mübarek) emânet, senin ayağına düşürdüğün bir kıvılcımın düştüğü yerişişirip, senin onu bir kabarcık hâlinde görmen gibidir. Hâlbuki bu kabarcıkta (vücûdun hayatî uzviyeti üzerinde te’sîr edici) birşey yoktur (bir zaman sonra söner gider).
Şu vaziyette halk, birbiriyl e alışveriş etmek ve medenî münâsebette bulunmak için (müşkil bir günün) sabahına erişmiş bulunur. Hiç kimse emâneti edâ etmek imkânını bulamaz. Şöyle ki: (Kâh) Fulân oğulları içinde emîn bir kimse vardır (emâneti ona veririm) denilir.
(Kâh) birisinin lehine “O ne akıllıdır, ne tedbirlid ir, o ne zerâfetli zâttır, o ne kahramandır” diye şehâdet olunur. Hâlbuki hakkında propagand a yapılan şahsın kalbinde hardal tanesi kadar îmân eseri yoktur.” Huzeyfe dedi ki: Bana öyle bir zaman karşı geldi (öyle bir zamanda yaşadım) ki, o meymenetl i devirde ben kiminle alışveriş edeceğim diye tasalanma zdim. Çünkü medenî münâsebette bulunacağım kimse müslümânsa onu İslâmı (bana hıyanet etmekten) men’ ederdi, Eğer Hrıstiyan (ve Yahûdî) ise onu (bulunduğu yerin) vâlîsi hıyanetten men’ ederdi. (Bu suretle o devirde umûmî bir emniyet vardı). Bugün ise ben Fulân ve Fulân’dan başka kimse ile alışveriş edemez oldum37.
14- FİTNE SIRASINDA (FESAD YERİ OLAN ŞEHİRLERDEN KAÇARAK) ÇÖL ARABLARI’YLA OTURMAK BABI 38
37 Hadîsin başlığa uygunluğu ma’nâsmdan alınır. Buhârî bu hadîsin aynını, sened olarak da Rikaak Kitabı, “Emânetin kaldırılması bâbı”nda getirmişti.
Kur’ân âyetlerinde, hadîslerde hem devlet ve ulü’I-emr gibi mühim konularda zikroluna n bu “Emânet” kelimesin in, zikrolund uğu konulara göre ma’-nâlan vardır. Hepsinde “Emânet”, umûmî bir ta’bîr ile “Hıyanet” mukaabili kullanılmıştır. Bu hadîsin baş tarafındaki “Emânet” kelimesin in ma’nâsı, fıtrî dîn duygusuyl a kesbî ibâdet, adalet ve medeniyet umdeleri olduğu açık olarak anlaşılmaktadır. Bu kutsal duygunun ve Allah’a karşı ubudiyet, insanlar arasında içtimaî bir nizâm ve emniyet te’mîn eden umdelerin Allah tarafından insanların gönüllerine nasıl ilham ve vahy olunup, sonra birer birer nasıl silinip gittiğini Huzeyfe en belîğ bir uslûb ile Peygamber’in dilinden nakletmiştir…
Hadîsin ikinci fıkrasında da İslâm nuru doğduğu ve yayıldığı müddetçe ziyasını saçtığı yerlerde müslim- gayrimüslim bütün ferdler arasında umûmî bir emniyet ve i’timâd kurulup, o nurun sönmesiyle bütün gönülleri umûmî bir emniyetsi zlik karanlığı kapladığı tasvir olunmuştur.
Hadîsin üçüncü fıkrasında Huzeyfe, hem bu emniyet devrinde yaşadığım, hem de İçtimaî nizâm bozulup emniyetsi z bir muhît içinde kalarak, Fulân’dan ve Fulân’dan başka kimse ile muamelede bulunmadığını bildiriyo r. Huzeyfe, Usmân’ırt şehîd edilmesin den kırk gün sonra, yânî hicretin otuzaltin ci yılında vefat ettiğine göre, o faciayı meydana getiren günlerin çetinliğini ve emniyetsi zliğini görüp ifâde etmiş oluyor… “Fulân ve Fulân’dan başka” kinâyesiyle, muamele yapılmağa hakk kazanacak kimseleri n azlığını bildirmek istiyor. Buradaki “Mubayaa” lafzıyle, siyâsî ve umûmî bey’at ma’nâsı da kasdoluna bilir… 38 Bu başlık “Ayn” yerine “Ğayn” harfiyle de rivayet edilmiştir ki, buna göre ma’nâ garîb yaşamak, bir zabta göre “Ğayn” ve keskin “Zây”
ile “Teazzub” gelmiştir ki, buna göre şehirlerden uzakta ve yalnız yaşamak ma’nâsına olmuş olur.
37-…….Bize Hatim ibn İsmâîl, Yezîd ibn Ebî Ubeyd’den tah-
dîs etti ki, Seleme ibnu’1-Ekva’ (R) Medine’de Haccâc’ın yanına geldiğinde, Haccâc:
— Ey İbnu’1-Ekva’, sen ayağının iki ökçesine basarak dîninden geri döndün, (Medine’yi bırakıp) çölde bedevî Arablar’la yaşadın! dedi.
İbnu’1-Ekva’:
— Hayır (ben hicret ettiğim Medine’den yüz çevirmedim), fakat Rasûlullah (S) bana çölde oturmağa izin verdi, diye karşıladı.
Ve yine Yezîd ibn Ebî Ubeyd şöyle demiştir: Usmân ibn Affân’-ın şehîd edilmesi vak’asından sonra Seleme ibnu’1-Ekva’ Medîne’den çıkıp Rebeze’ye gitmiş, orada bir kadınla evlenmiş, o kadın kendisine birtakım çocuklar doğurmuştu. Orada (uzun yıllar) ikaamet etti. Nihayet vefatından beş-on gün önce Medine’ye gelmişti39.
39 Seleme ibnu’1-Ekva’ (R) Medine’de 74 târihinde ve 80 yaşında vefat etmiştir. O sırada Haccâc, Hicaz Vâlîsi olarak Medine’de ikaamet edip türlü bahaneler le Peygamber’in sahâbîlerini öldürüyordu. Seleme (R) çölden Medine’ye döndüğünde, onu da yanma çağırıp: Ey Seleme, sen mürtedsin. Çölden Medine’ye hicret ettikten sonra tekrar dönüp çöle gitmişsin! diye 80 yaşındaki bu ihtiyar sahâbî-yi korkutup tehdîd etmişti. Haccâc bu sözü ile Abdullah ibn Mes’ûd’un şu hadîsine işaret etmek istiyordu: “Allah faiz malı yiyen kişiye la’net etsin… ve Medine’ye hicret ettikten sonra çöl hayâtına dönen kişi de mürteddir”. Haccâc bu sözüyle, Rıdvan ağacı altında Rasûlullah’a üç kerre bey’at eden bir sahâbîyi öldürmek yâhud da gözünü yıldırmak istiyordu . Seleme, çölde yaşamasına Rasû-Iullah’ın izin verdiğini bildirmek le cevâb vermiş oluyor. Rebeze, Medine civarında bir bâdiyenin adıdır. Umer zamanında zekât develerin in yayılması için koru edinilmişti.
38-…….Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle
buyurdu: “Müslümânın hayırlı malı koyun olması yakındır. Müslüman onunla dînine sâhib olmak üzere fitnelerd en kaçarak kâh dağların başını, kâh vadilerin yağmur düşen yerlerini (otlak olarak) seçer”40.
15- FİTNELERDEN ALLAH’A SIĞINMAK BABI
40 Hadîs, fitne zamanında sürülerini alıp dağlara ve otlak arazîlere kaçmak ve selâmette kalmak bakımından koyunun önemini ve hayırlılığını ifâde etmektedi r.
39-……. Bize Hişâm ed-Destevâî, Katâde’den tahdîs etti ki, Enes
(R) şöyle demiştir: Sahâbîler Peygamber(S)’e birtakım sorular sordular ve nihayet sormakta ısrar ettiler. Bunun üzerine Peygamber bir gün minbere çıktı da:
— “Bana her neden soracak olursanız, muhakkak sizlere beyân ederim” buyurdu.
Ben bu sırada sağa ve sola bakmaya başladım ki, herbir insan başı elbisenin içinde olarak ağlıyordu. Bu sırada bir adam söze başladı ki, o birisiyle kavga ettiği zaman kendisi babasından başkasına nisbet olunurdu. O zât:
— Ey Allah’ın Peygamber i! Benim babam kimdir? diye sordu. Peygamber:
— “Baban Huzâfe’dir!” buyurdu. Bunun üzerine Umer söze başlayıp:
— Biz Allah’ın Rabb’imiz olduğuna, İslâm’ın dînimiz olduğuna, Muhammed’in rasûl olduğuna razı olduk. Bizler fitneleri n kötülüğünden Allah’a sığınırız! dedi 4I.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— “Ben hayırda veşerrde asla bu günün benzerini görmüş değilim. Şu muhakkak ki bana cennet ve cehennem sûretlendi de nihayet ben bu ikisini şu duvarın önünde gördüm” buyurdu.
Katâde dedi ki: Bu hadîs şu âyetin yanında zikrolunu yor: “Ey îmân edenler, A ilah yın affettiği şeyleri -ki, eğer size açıklanırsa ve siz bunları Kur’ân inerken sorup da hükmü kendinize izhâr edilirse fenanıza gidecekti r -sormayın. Allah çok mağfiret edicidir, çok halimdir” (el-Mâide: 101) 42.
Ve Abbâs en-Nersî şöyle dedi: Bize Yezîd ibn Zura’ tahdîs etti. Bize Saîd ibn Ebî Arûbe tahdîs etti. Bize Katâde tahdîs etti ki, onlara da Enes (R): Allah’ın Peygamber i bu hadîsi söyledi, demiş ve şunu ilâve etmiştir: Herbir insan başım elbisesi içine dönerek ağlıyor ve:
— Ben fitneleri n kötülüğünden Allah’a sığınıcıyım, diyordu. Yâhud da:
— Ben fitneleri n kötülüğünden Allah’a sığınıyorum, diyordu.
Buhârî dedi ki: Ve bana Halîfe ibn Hayyât müzâkerede şöyle dedi: Bize Yezîd ibn Zura’ tahdîs etti. Bize Saîd ibn Ebî Arûbe ve Mu’te-mir, babası Süleyman ibn Tarhân’dan; o da Katâde’den tahdîs etti ki, onlara da Enes, Peygamber(S)’den bu hadîsi tahdîs etmiş ve: Peygamber:
41 Umer’in bu sözü şöyle de tercüme edilmiştir: “Biz Allah Taâiâ’yı Rabb, İslâm’ı dîn, Muhammed’i rasûl olarak kabul ve tasdik ettik”.
42 Bu âyetin nuzûl sebebi bu kıssa olmuştur diye tefsirler de zikrolunm uştur.
“Fitneleri n şerrinden Allah ‘a sığıma hâlde bulunuyor um” buyurdu, demiştir 43.
16- PEYGAMBER(S)’İN:
“Fitne doğu cihetinde dir
KAVLİ BABI
40-…….Bize Hişâm ibn Yûsuf, Ma’mer’den; o da ez-Zuhrî’den;
o da Sâlim’den; o da babası Abdullah ibn Umer(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S) minberin yanında ayağa kalktı da (doğuyu işaret ederek iki kerre):
— “Fitne şu taraftadır, fitne şu taraftadır: Şeytânın boynuzu doğduğu yerdedir -yâhud: Güneşin boynuzu doğduğu yerdedir-” buyurmuştur.
43 Başlığa uygunluğu “Biz fitneleri n şerrinden Allah’a sığınırız” sözündedir. Bu hadîsin bir rivayeti Duâlar’da da geçmişti. Peygamber’İn fitnelerd en Allah’a sığınması, ümmetine öğretmek içindir. Bunun bâzı rivayetle ri İlim ve Kusûf’ta da geçti.
Bu hadîste babasının kim olduğunu soran zât, Kisrâ’ya elçi olarak gönderilen Abdullah ibn Huzâfe es-Sehmî’dir. Müslim’in rivayetin e göre, bu Abdullah, babasından başka bir babaya nisbet ve bir kavga ettikçe: “Fulân’in oğlu” dîye ayıplanirdı. Anası böyle bir suâl sorduğunu işitince: Senden daha fena bir evlâd görmedim. Ananın Câhiüyet günlerinde kadınların işlediği şeylerden birini işlemediğini nereden biliyordu n? Ya ananı âlem nazarında rüsvây edeydin iyi mi olurdu? diye azarlamış. O da cevaben: Vallahi eğer beni zencî köleye ilhak etmiş olaydı, onu kabul ederdim! demiştir (Tecrîd Ter., I, 79).
41-…….BizeLeys, Nâfi’den; o da İbn Umer(R)’den tahdîs etti
ki, o: Rasûlullah (S) gündoğusu tarafına yönelmiş olduğu hâlde:
— “Dikkat edin! İyi biliniz ki, fitne işte bu taraftadır; şeytânın boynuzu doğduğu yerdedir!” buyururke n işitmiştir 44.
42-…….İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) zikretti ve:
— “Yâ Allah, Şam’ımızda bize bereket ihsan et! Yâ Allah, Ye-men’imizde bize bereket ihsan et!” diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, Necd’imizde de! diye niyaz ettiler. Rasûlullah:
— “Yâ Allah, bize Şam’ımızda bereket ihsan eyle! Yâ Allah, bize Yemen’imizde bereket ihsan eyle!” diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, Necd’imizde de! dediler.
İbn Umer dedi ki: Zannediyo rum Rasûlullah, üçüncü defasında:
— “Zelzelele r ve fitneler işte oradadır. Şeytânın karn’ı (yânı hi-zib ve ümmeti) de orada çıkacaktır!” buyurdu 45.
44 Peygamber bu hadîslerde meydana gelecek fitneleri n, musibetle rin çıkış yerini, cihetini bildirmiştir. Peygamber’in vefatından sonra çıkan fitneleri n hepsi, doğu tarafından çıkmıştır. İlerideki fitneleri n çıkış yerleri de orası olacağını ifâde eder. “Şeytânın boynuzu” ta’bîri de temsilden İbarettir.
45 Bunun bir rivayeti Yağmur Duâsi’nda geçmişti. “Kam”, bir asırda yaşayan insanların tabakası ma’nâsma geldiği gibi, içinde bir peygamber zuhur eden bir müddette yaşamış olanlara da, ilim ehlinden bir tabakaya da denir… Buna göre “Şeytânın karnı”, şeytânın hizbi ve ümmeti demek olur. Nitekim Deccâl o havaliden, Irak cihetinde n yıkacaktır, demişlerdir…
43-…….Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: Bizim yanımıza Abdullah
ibn Umer çıktı, biz de kendisind en bize (rahmet ve ruhsatı şâmil) güzel hadîs tahdîs etmesini ümîd ettik.
Saîd dedi ki: Bizden önce bir insan ona doğru ileri geçti de:
— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Bize fitnedeki kıtalden tahdîs et! Yüce Allah “Fitne kalmayıncaya, dîn de Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın… ” (el-Bakara: 193; el-Enfâl; 39) buyuruyor, dedi.
Bunun üzerine İbn Umer (R):
— Sen fitne nedir bilir misin? Anan seni zayi’ etsin! Muham-med (S) ancak müşriklerle mukaatele ederdi. Onların dînlerine girmek bir fitnedir. O’mın kıtali, sizin kıtaliniz gibi mülk, yânı iktidar üzerine değildi, dedi46.
46 Başlığa uygunluğu, içinde fitne bulunması yönündendîr.
Bunun bir rivayeti Tefsîr’de de geçmişti. O zât, âyetle fitnedeki kıtalin meş-rû’Iuğuna delîl getirmişti, ibn Umer gibi kıtalden çekinenleri redd vardı. İbn Umer verdiği cevâbla, fitne harbinin müslümânlar arasında olan iktidar ve me-liklik harbi olmadığını, fitne harbinin müşrik baskılarından kurtulmak için yapılan harb olduğunu anlatmış oluyor.
Âyetin ma’nâsı, fitne yânî şirk ve tefrika olmasın da dîn hep Allah için olsun, yalnız Allah’a boyun eğilip itaat edilsin. Hâlbuki “Allah katında dîn, islâm’dır”. Bunlarda Tevhîd dîni olan İslâm’dan başka bir dîn bulunmasın, fitnenin başı olan şirk kalksın… Allah’ın kullarım başkalarına mahkûm tutan bâtıl dînler Hakk Dîn karşısında yıkılsın, hakk hâkim olsun da fitne ve mihnetle kimse hakk ma’bûddan başkasına itaat ve inkıyada sevk ve cebredilm esin… (Hakk Dîni, I, 698; III, 2403).
17- DENİZİN DALGALANM ASI GİBİ DALGALANA CAK OLAN FİTNE
BABI
Ve Sufyân ibn Uyeyne, Halef ibnu Havşeb’den söyledi
ki, selef, fitne inmesi sırasında İmru’u'l-Kays’ın
söylediği şu beyitleri misâl edinip inşâd etmeyi
severlerd i47:
el-Harhu evvelu mâ iekûnu fetiyyete n Tes’â bi-zînetihâ îi-kulli cehûii
Hattâ izâ’ş-taalet ve şebbe dırâmuhâ Vellet azûzen gayre zâti haîîli
Şemtâe yunkeru îevnuhâ ve îeğayyeret Mekrûhaten li’ş-şemmi ve’t-takbîli
( = Harb evvelinde her câhil erkek için zînetiyle koşan
genç bir kız olur.
Nihayet ateşlendiği ve yanacak şeyleri yandığı zaman
zevci olmayan bir koca karı olarak geri döner.
Ki siyah saçları beyazla karışmış, renkleri sevilmez
koklamak ve öpmek için sevimsiz bir hâle değişmiştir.)
47 Buhârî bunu et-Târthu’s-Sagîr “inde Abdullah ibn Muhammed el-Müsnîdî’den se-nedli olarak rivayet etmiştir. Bu İmru’u'1-Kays ibn Abis el-Kindî’dir. Bu beyitleri n Amr ibn Ma’dikerb’e âid olduğunu Ebû’l-Abbâs el-Muberred el-Kâmilfî’t-Târîhİnde, es-Suheylî de Ravdu’l-unffî TefsiriSîretiibn Hişâm ‘mda kesin olarak belirtmişlerdir (Kastallânî).
44-…….Bize Şakîk Ebû Vâil ibn Seleme tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Huzeyfe ibnu’î-Yemân’dan işittim, şöyle diyordu: Bizler Umer ibnu’l-Hattâb’m yanında oturuyord uk. Umer bir ara:
— Peygamber (S)’in fitne hakkındaki sözlerini hanginiz ezberinde tutuyor? diye sordu.
Huzeyfe:
— İnsanın ehli, malı, evlâdı, komşusu yüzünden uğrayacağı fitnelere namaz, sadaka, ma’rûf ile emr ve münkerden nehy amelleri keffâret eder, dedi.
Umer, Huzeyfe’ye:
— Benim senden sormak istediğim bunlar değildir, lâkin ben Pey-gamber(S)’in “Denizin dalgalanm ası gibi dalgalana cak” buyurduğu fitneyi soruyorum, dedi.
Huzeyfe, Umer’e:
— Yâ Emîra’l-Mü’minîn! O fitneden senin üzerinde bir korku yoktur. Çünkü muhakkak seninle onun arasında kilitli bir kapı vardır, dedi.
Umer, Huzeyfe ‘ye’
— Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı? diye sordu. Huzeyfe:
— Evet kırılacaktır, dedi. Umer:
— Demek ki, o takdîrde ebediyyen kilitlenm eyecek, dedi. Huzeyfe dedi ki: Ben:
— Evet, dedim.
Şakîk dedi ki: Biz Huzeyfe’ye:
— Umer kapıyı biliyor muydu? diye sorduk. Huzeyfe:
— Evet, yarından evvel bu gece olduğunu bilmekte olduğum gibi (biliyordu). Bunun sebebi şudur: Ben ona öyle bir hadîs tahdîs ettim ki, onda yalan yanlış hiçbirşey yoktur, dedi.
Şakîk ibn Seleme el-Esedî: Huzeyfe’ye kendimiz “Kapı kimdir?” diye sormağa cesaret edemezdik de, Mesrûk ibnu’I-Ecda’a sormasını emrettik. Mesrûk, Huzeyfe’ye:
— Kapı kimdir? diye sordu.
O da:
— Umer’dir, dedi48.
48 Bu hadîsin birer rivayeti Namâz’da, Mevâkît bâbı’nda; Zekât’ta, Oruç’ta ve Nübüvvet Alâmetleri’nde de geçmişti. Oralarda da bildirild iği gibi Fitne, aslında imtihan ve denemedir ki, Türkçe’si sınama demektir. Hâlisi karışıktan belli olsun diye altını, gümüşü potada eritmeğe fitne dendiği gibi, İyiliği, kötülüğü belli olsun diye insana edilen her muameleye de fitne denilir. Bu lafzın ma’nâlan çoktur, hepsi de bu ma’nâdan dallanıp budaklanır.
Umer kapının kendi zâtı olduğunu bildiği hâlde, kendisind en sonra gelecek fitneden suâl etmesi, fitnenin azametini bildiği ve şayet tafsilâtını unutmuş-sa hatırlaması içindir. Kendi zamanında belki mukaddime leri meydana çıkar diye korkuyorm uş.
45-……. Bize Muhammed ibrm Ca’fer, Şerîk ibn Abdillah’tan;
o da Saîd ibnu’I-Müseyyeb’den haber verdi ki, Ebû Mûsâ el-Eş’arı (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün bir ihtiyâcı için Medine bus-tânlarından bir bustâna doğru çıktı, ben de O’nun izi üzerinde arkasından çıktım. Peygamber bustânın içine girince, ben O’nun kapısı önünde oturdum ve kendi kendime: “Ben bugün kendisi bana emretmediği hâlde, muhakkak Peygamber’in kapıcısı olacağım” diye ahdettim.
Peygamber gidip ihtiyâcını yerine getirdi ve oradaki kuyunun ağzında örülmüş bileziğin üzerine oturdu ve (serinleme k için) iki baldırını açarak ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Bu hâlde iken akabinde Ebû Bekr geldi de yanına girmek için izin istiyordu . Ben Ebû Bekr’e:
— Sen olduğun gibi burada dur da ben senin için izin isteyeyim, dedim.
Ebû Bekr durdu. Ben Peygamber’e gelip:
— Ey Allah’ın Peygamber i, Ebû Bekr yanına gelmeğe izin istiyor, dedim.
Peygamber:
— “Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Bekr girdi ve Peygamber’in sağ yanına gelip oturdu. O da baldırlarını açıp ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Akabinde Umer geldi. Ben ona da:
— Olduğun yerde bekle de ben senin için izin alayım, dedim. Peygamber:
— “Umer’e izin ver ve onu da cennetle müjdele!” buyurdu. Akabinde Umer de gelip Peygamber’in sol tarafında oturdu. O
da baldırlarını açıp ayaklarını kuyuya sarkıttı. Bu suretle kuyunun bileziği doldu ve orada oturacak başka bir yer kalmadı. Sonra Usmân geldi. Ben ona da:
— Olduğun yerde dur da ben senin için izin alayım! dedim. Peygamber:
— “Usmân için de izin ver ve onu kendisine isabet edecek belâ ve imtihan ile beraber cennetle müjdele!” buyurdu.
Usmân da içeriye girdi ve onların yanında oturacak bir yer bulamadı da değişik bir yere çekildi ve nihayet.o nların karşılarına gelip kuyunun bir tarafı üzerine oturdu. O da baldırlarım açtı, sonra ayak- larmı kuyunun içine sarkıttı.
Ebû Mûsâ dedi ki: Ben bu sırada bir kardeşim için temenni etmeye ve Allah’a onun da buraya gelmesini duâ etmeye başladım.
Saîd ibnu’l-Müseyyeb: Ben bu iki sahâbînin Peygamber din beraberin de ve Usmân’ın yalnız oluşunu, onların kabirleri nin burada birleşmesi ve Usmân’ın da onlardan ayrı olmasıyle te’vîl ettim, demiştir 49.
46-…….Süleyman ibn Mıhrân şöyle demiştir: Ben Ebû Vâil Şa-
kîk ibn Seleme’den işi:tim, o şöyle dedi: Usmân aleyhinde vuku’ bulan fitne esnasında Halîfe’nin sevgili dostu olan Usâme’ye:
— Usmân’a gitsen de halk arasındaki fitneyi anlatarak gidermeye çalışsan! denilmişti.
Usâme cevaben:
— Şübhesiz ben Usnıân’a bu işleri fitne kapısı açmaksızın gizlice söylemişimdir ve o kapıyı açan ilk kişi ben olmam. Ben, Rasûlul-Iah’tan işittiğim bir sözden sonra, insanlard an iki kişi üzerine emîr olmasının ardından bir adama “Sen hayırlısın” diyecek değilim: Ra-sûlullah şöyle buyuruyor du: “Kıyamet gününde bir adam getirilir ve cehenneme atılır da cehennem, değirmen eşeğinin değirmen taşlarıy-le öğütmesi gibi onu öğütür. Bunun üzerine cehennem halkı onun başına toplanırlar da: Ey Fulân! Sen ma’rûfile emrediyor ve münkerden nehyediyo r değil miydin? derler. O da: Evet ben ma’rûfile emreder-
49 Başlığa uygunluğu “Usmân’a izin ver, onu da kendisine isabet edecek belâ ve imtihan ile beraber cennetle müjdele” sözünden alınır. Bu da denizin dalgalanm ası gibi olan fitneler topluluğundandır. Bunun için Peygamber belâyı ona tahsis etti. Umer üzerine cereyan edecek birşey zikretmed i. Çünkü Umer, Usmân’ın imtihanı gibi üzerine tasallut, imamlığın geri alınması isteği, haremine taarruz ve çirkin işlere nisbet gibi imtihan edilmedi. Bunun bir rivayeti, Ebû Bekr’İn fadlı bölümünde geçmişti. Bunun birkaç rivayetin i Müslim de Fadâil’de getirmiştir.
dim de onu kendim yapmazdım ve yine ben münkerden nehyeder-dim de onu kendim işlerdim, der”50.
18- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)
47-…….Ebû Bekre (R) şöyle demiştir: Yemîn olsun, Allah beni Cemel vak’ası günlerinde (daha önce Peygamber’den işitmiş olduğum) bir kelime ile menfaatla ndırmıştır: Peygamber(S)’e Fars halkının Kisrâ Pervîz’in kızını kendileri ne şehinşâh seçtikleri haberi ulaşınca:
— “Mukaddera tını bir kadının eline veren kavim, asla felah bulmaz” buyurmuştu 51.
50 Başlığa uygunluğu Usâme’nin sözünden alınabilir. Bunun bir rivayeti Cehen-nem’in sıfati’nda geçti. Müslim de bunu, kitabının sonunda “Ma’rûfu emr bâ-bı”nda getirmiştir. Bu hadîs devlet adamlarıyle güzel muaşeret ve onlara karşı lütuf ile muamele edilmesi, halkın dilekleri ni tatlı dil ile tebliğ ve gizlice Öğüt verilmesi hükümleri alınır…
51 Başlığa uygunluğu, Cemel günlerinin şiddetli bir fitne olması, vak’ası meşhur olup Alî ile Âişe arasında vâki’ olması bakımındandır. Çünkü Âişe bunda bir deve üzerinde bulunduğu için bu isimle isimlendi rilmiştir.
Mağâzî’nin sonunda geçen rivayet daha geniştir. Orada Ebû Bekre: Cemel vak’ası günlerinde cemel yaranma katılarak (Alî’ye karşı) onlarla birlikte harb etmeğe başladıktan sonra, daha önce Rasûlullah’tan işittiğim bir kelime ile Allah bana hayır ve menfâat ihsan buyurdu (da Cemel yaranma katılmadım).. demiş ve hadîsi nakletmiştir. Ebû Bekre, Kisrâ’nul kızı hadîsinden, Âişe’nin deve üzerinde bir asker birliği idare etmesine intikaal edip hareketin i yeniden ta’yîn etmiş ve onlara katılmamıştır.
48-…….Bize Ebû Meryem Abdullah ibnu Ziyâd.el-Esedî tahdîs
edip şöyle dedi: Talha, ez-Zubeyr ve Âişe (R) Basra’ya doğru yürüdükleri zaman, Alî ibn Ebî Tâlib (R) Ammâr ibn Yâsir ile Hasen ibn Alî’yi (insanları seferber etmeleri için) yolladı. Onlar ikisi Kûfe’ye, bizim yanımıza geldiler (ve mescide girdiler). İkisi de minbere çıktılar. Alî’nin oğlu Hasen, minberin üzerinde üst tarafında oldu. Ammâr ise (minber üzerinde) Hasen’den daha aşağıda ayağa kalktı. Bizler ona doğru toplandık.
Ebû Meryem dedi ki: Ben Ammâr’dan şöyle derken işittim: — Âişe, Basra’ya doğru yürümüştür. Ve Allah’a yemîn ederim ki, Âişe elbette dünyâda ve âhirette sizin Peygamber’inizin zevcesi-dir. Lâkin Allah Tebâreke ve Taâlâ, Alî ibn Ebî Tâlib’e mi itaat ediyorsun uz yâhud da Âişe’ye mi itaat ediyorsun uz? diye belli etmek için, Âişe ile sizleri imtihan etmiştir 52
19- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)
49-…….Ammâr ibn Yâsir (R), Küfe minberi üzerinde ayağa kalktı da Âişe’yi ve onun (beraberin dekilerle ) Basra’ya doğru yürüyüşünü zikretti ve:
— Muhakkak ki Âişe, dünyâda da, âhirette de sîzin Peygambe-
52 Bunun cfa başlığa uygunluğu, bundan Öncekinin uygunluğu gibidir.. .
riniz(S)’in zevcesidi r. Lâkin o, kendisiyl e imtihan olunduğunuz zâtlardan biridir, dedi53.
50-…….Ben Ebû Vâü’den işittim, şöyle diyordu: Alî, Ammâr’ı,
Küfe ehlinin Alî’nin mâiyyetinde harbe çıkmalarını hazırlamak üzere Küfe erilinin Alî’nin mâiyyetinde harbe çıkmalarını hazırlamak üzere sâ ile Ebû Mes’ûd girdiler ve:
— Biz senin İslâm’a girdiğinden beri bizim yanımızda bu işe sür’-atle girmenden daha sevimsiz bir işi yaptığını görmüş değiliz, dediler.. .
Ammâr da onlara:
— Ben de sizin İslâm’a girmenizd en beri benim katımda bu işten geri durmanızdan daha sevimsiz bir iş yaptığınızı görmedim, dedi.
Ve Ebû Mes’ûd da Ammâr ile Ebû Musa’ya birer takım elbise giydirdi de sonra beraberce mescide gittiler.
53 Bu da bundan önceki hadîsin bir tarafıdır. Buhârî bunu getirmekl e Ebû Meryem’in hadîsini kuvvetlen dirmek istemiştir… (Aynî).
51-…….Şakîk ibn Seleme şöyle demiştir: Ben Ebû Mes’ûd, Ebû
Mûsâ ve Ammâr’ın beraberin de oturuyord um. Ebû Mes’ûd, Ammâr’a:
— Ben senden başka arkadaşlarından herbirine, isteseydi m muhakkak şöyle derdim: Ben senin Peygamber’e sahâbîlik yaptığından beri benim nazarımda bu işe sür’atle girişinden daha ayıplı bir iş yaptığını görmedim! derdim, dedi.
Ammâr da:
— Yâ Ebâ Mes’ûd! Ben de ne senin, ne de arkadaşlarının, Peygamber’e sahâbî olmanızdan beri benim nazarımda bu işten geri durmanızdan daha ayıplı bir iş yaptığınızı görmedim, dedi.
Bunun üzerine zengin hâlde bulunan Ebû Mes’ûd, hizmetçisine:
— Yâ Gulâm! İki takım elbise getir de onlardan bİFİni Ebû Mû-sâ’ya, diğerini de Ammâr’a ver! dedi ve onlara da:
— Bu yeni elbiseler içinde cumua namazına gidin, dedi54.
20- BÂB: “Allah bir kavme azâb indirince …”?55
52-…….İbnu Umer (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S): “Allah
bir kavme azâb indirince, o kavim içinde bulunan (iyi, kötü) her ferde azâb isabet eder. Sonra (kıyamet gününde) herkes kendi amellerin e eöre diriliîlîrit***’ v.’.^»-”” ^
ne göre diriltili rler” buyurdu
54 Bunların da asıl başlığa bir fasıl gibi olan unvansız bâb’a fer’î bir ilgisi olduğu meydandadır. Kirmânî: Bu işte ağır davranmak nasıl ayıp olur? dedi. Ben de: Çünkü bu (geri kalmak) “Mü ‘minler kardeştirler, kardeşlerinizin arasını iyüeş-tirin…” (el-Hucurât: 10) gereğinden geri kalmaktır, derim (Aynî).
55 “lzâ”nın cevâbı, hadîste zikredile n ile yetinildiği için hazfedilm iştir.
56 Yânî iyiler mükâfatlanır, kötüler cezalanıp azâb olunurlar . Dünyâda amelleri iyi olanlar, âhirette durumları iyi olur. Dünyâda amelleri kötü olanlar, âhirette kölü (jlurlar.
21- PEYGAMBER(S)’İN ALÎ’NİN OĞLU HASEN İÇİN:
“Benim bu oğlum elbette bir seyyiddir . Umarım kit
Allah bu oğlum sebebiyle müslümânlardan iki büyük
fırkanın arasını ıslâh eder”
KAVLİ BABI
53-…….Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bize İsrâîl Ebû Mûsâ
el-Basrî tahdîs etti.
Sufyân şöyle dedi: Ben İsrail’e Kûfe’de kavuştum. O Küfe Kaa-dısı Abdullah ibn Şubrume’nin yanına gelmişti. Ona:
— Beni Küfe Emîri îsâ ibn Musa’nın huzuruna girdir de, ben ona va’z edeyim! dedi.
İbnu Şubrume, İsrâîl üzerine emîrden bir tehlike gelir diye korktu da bunu yapmadı.
İsrâîl şöyle dedi: Bize Hasen Basrî şöyle tahdîs etti: Alî’nin oğlu Hasen, Muâviye îbn Sufyân’a büyük birlikler le yürüdüğü zaman, Amr
ibnu’1-Âs, Muâviye’ye:
— Ben arkada olanları geri dönmedikçe,, geri dönüp kaçmayacak olan bir ordu görüyorum! dedi.
Muâviye, Amr’a:
- Babalan öldürülürse müslümânların zürriyetlerine bakmaya bana kim tekeffül eder? dedi. Anın
— Ben tekeffül ederim -yâhud: Muâviye: Nerede ve nasıl tekeffül olunacaktır? dedi.-
Bundan sonra Abdullah ibnu Âmir ile Abdurrahmân ibnu Se-mure -bunların ikisi de Kureyş’in Abduşşems oğulları’ndandir-:
— Biz Muâviye’ye kavuşur da ona barış istemesin i söyleriz, dediler.
Hasen Basrî (geçen senedle) şöyle dedi: Yemîn olsun ki, ben Ebû Bekre(R)’den işittim, şöyle dedi: Peygamber (S) minberde hutbe yaparken torunu Hasen içeriye geldi. Bunun üzerine Peygamber (S):
— “Şübhesiz benim bu oğlum bir seyyiddir (şeref sahibi bir efendidir). Umarım ki Allah bu oğlum sebebiyle müslümânlardan iki büyük fırkanın arasını ıslâh eder” buyurdu 57.
54-…….Amr ibnu Dînâr şöyle dedi: Bana Muhammed ibn Alî
(ibn Hüseyn ibn Alî Ebû Ca’fer el-Bâkır) haber verdi ki, ona da Usâme ibn Zeyd’in himayesin de bulunan Harmele haber vermiştir.
Yine Amr ibnu Dînâr: Ben bu Harmele’yi görmüşümdür, demiştir. Harmele şöyle dedi: Usâme ibn Zeyd beni Medine’den Kûfe’ye, Alî’nin yanına gönderdi (de ondan mal istiyordu). Usâme, Harme-le’ye dedi ki:
— Alî senden şimdi soracak ve arkadaşın Usâme (Cemel ve Sıf-fîn vak’alarında) bana yardımdan niçin geri kaldı? diyecekti r. Alî’ye şöyle de: Usâme sana şunu söylüyor: “Eğer sen arslanm ağzının içinde olaydın, ben muhakkak orada seninle beraber olmamı arzu ederdim.
57 Başlığa uygunluğu açıktır. Buhârî bunun birer rivayetin i Hasen ibn Alî’nin faziletle rinde ve Peygamber lik Alâmetleri’nde de getirmiştir. Orada da bâzı açıklamalar verilmişti..
Lâkin bu müslümânlarla kıtal öyle bir iştir ki, ben bunu doğru bulmam!”
Harmele dedi ki: Ben bu sözü getirip Alî’ye haber verdim. Fakat Alî ona hiçbir mal vermedi.
Harmele dedi ki: Ben akabinde Abdullah ibn Ca’fer’in oğulları Hasen ve Hüseyin’in yanına gittim de onlar beni binek deveme kadar yüklediler, dedi58.
22- BÂB: BİR İNSAN BİR KAVMİN YANINDA BİRŞEY SÖYLER DE SONRA ONLARIN YANINDAN ÇIKAR VE SÖYLEDİĞİNİN ZIDDINISÖYLERSE?
55-…….Nâfi’ şöyle demiştir: Medîne ahâlîsi,Yezîd ibnMuâvi-
ye’nin bey’atinden çıktıkları zaman İbn Umer kendine hass cemâatini ve oğullarını topladı da onlara hitaben şöyle dedi:
— Ben Peygamber(S)’den işittim: “Verdiği sözünde durmayıp cayan gaddar herbir kişi için kıyamet gününde bir bayrak dikilir” bu-yuruyordu. Ve şübhesiz bizler bu adama (yânî Muâviye’nin oğlu Yezîd’e) Allah’ın ve Rasûlü’nün bey’at emri üzere bey’at etmişizdir. Ve ben bir adama Allah’ın ve Rasûlü’nün bey’at emri üzere bey’at edilip de sonra o adam için kıtal bayrağı dikilmesi nden daha büyük bir gadr ve sözünden cayma bilmiyoru m. Ve yine ben sizden hiçbir kimseyi Yezîd’in bey’atinden çıkıp da bu işte başka bir kimseye bey’at
58 Başlığa uygunluğu “Akabinde ben Abdullah ibn Ca’fer’in oğullan Hasen ve Hüseyin’in yanına gittim” sözlerinden alınabilir. Çünkü bu sözde Hasen’in cömertliği ve seyyidliğîne bir delâlet vardır. Zîrâ cömerdin seyyid olması sâlih olur… (Aynî).
ettiğini bilmiyoru m. Şayet böyle birşey olmuşsa, onunla benim aramda muhakkak bir kesici ve ayırıcı olmuş olur! dedi ».
56–……Ebû’l-Minhâl Seyyar ibn Selâme şöyle dedi: (Ebû Suf-
yân’ın oğlu) Abdullah ibnu Ziyâd ve Mervân ibnu’l-Hakem Şam’da hâkim oldukları, Abdullah ibnu’z-Zubeyr de Mekke’de hilâfet üzerine hareket ettiği, Basra’da da Kurrâ (yânî Haricîler) yine hilâfete karşı isyan ettikleri zaman, ben babam Selâme er-Riyâhî ile beraber Ebû Berze el-Eslemî(R)’nin yanına gittik, nihayet evinde huzuruna girdik. O kendisine âid olan kamıştan yapılmış yüksek bir odanın gölgesinde oturuyord u. Biz onun yanma oturduk ve babam ondan hadîs tahdîs etmesini istedi de:
59 Başlığa uygunluğu gaybette, huzurunda söylenenin aksini söylemenin bir nevi’ gadr olması bakımındandır. Hadîsin bir rivayeti Cizye’de geçmişti. Müslim de bunu Mağâzî’de getirmiştir. Bu hadîste kendisi lehine bey’at yapılmış olan imâma itaat vucûbu ve onun aleyhine çıkıştan men’ hükmü ve o imâm cevr etse bile fâsıklığı sebebiyle bey’ati çözülmiyeceği hükmü vardır.
Yezîd, Medîneliler’in kendisini n bey’atini reddettik leri haberi ulaşınca, onlar için Müslim ibn Ukbe el-Murrî maiyyetin de bir ordu hazırladı ve ona, Medîne-liler’e üç kerre dönmelerini, yoksa kendileri yle harb edeceğini bildirmes ini emretti, sonunda gâlib gelince Medîne’yi orduya mübâh kıldı (Kastallânî).
— Yâ Ebâ Berzete! İnsanların içine düştükleri hâli görmez misin? dedi.
Onun ilk konuştuğunu işittiğim söz şudur:
— Şübhesiz benim Allah katında sevâb istediğim birşey şudur: Ben Kureyş’ten birtakım kabileler e Öfkelendim: Şübhesiz sizler, ey Arab topluluğu; sizler bilmekte olduğunuz şu zillet, azlık, sapıklık hâli üzere idiniz. Muhakkak ki, Allah sizleri îslâm Dîni ile ve Mu-hammed (S) ile kurtardı, nihayet sizler görmekte olduğunuz şu izzet, çokluk ve hidâyete ulaştınız. Ve şu dünyâ sizin aranızı ifsâd edip bozdu. Ve şu Şam’da bulunan adam (yânî Mervân ibnu’l-Hakem) vallahi eğer mukaatele ederse muhakkak dünyâ üzerine harb eder. Şu sizlerin arasında bulunan kimseler (yânî Basra kurrası olan Haricîler) vallahi mukaatele ederlerse muhakkak dünyâ üzerine mukaatele ederler. Şu Mekke’de bulunan kimse (yânî Abdullah ibnu’z-Zubeyr) de vallahi ancak dünyâ üzerine mukaatele eder! dedim 60.
57-…….Huzeyfe ibrtu’l-Yemân (R): Bugün zamanımız münafıkları, Peygamber (S) zamanındaki münafıklardan daha şerirdirler. Çünkü saadet asnndaki münafıklar nifaklarını gizlerler di. Bugünküler ise bütün bütün açığa vuruyorla r, demiştir.
58-…….Yine Huzeyfe (R): Nifak, Peygamber (S) zamanında
mevcûd idi. Bugün ise nifak îmândan sonra küfürdür, demiştir61.
60 Başlığa uygunluğu, Ebû Berze’nin ayıpladığı kimseler zahirde dîn işini yerine getirmek ve hakka yardım etmek için mukaatele etmeyi izhâr ediyorlar, bâtında ise ancak dünyâ için mukaatele ediyorlar olması bakımındandır (Aynî).
61 Nifak, kişinin diliyle îmân açıklayıp, gönlünde küfrü saklamasıdır. Huzeyfe’-nin bildirdiği gibi, nifak ile sıfatlanan münafıklar, saadet asrında Abdullah ibn Ubeyy ibn SelûTun başkanlığı altında teşekkül etmiş habîs bir zümre idi. Bunlar
23- BÂB:
‘Kabirlerd e olanlar (diriler tarafından) gıbta edilmedikçe kıyamet kopmaz”.
59-…….Bana Mâlik, Ebu’z-Zinâd’dan; o dael-A’rec’den; oda
Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S): “Hayâttaki bir kişi, kabirdeki bir adamın yanından geçerken: ‘Keski şu ölünün yerinde ben olaydım’ diye ölüm temenni etmedikçe kıyamet kopmaz” buyurmuştur 62.
24- ZAMANIN (İLK HÂLİNDEN) DEĞİŞTİRİLMESİ, NİHAYET PUTLARA İBÂDET ETMELERİ BABI
îmân ile küfür arasında bir nifak perdesine bürünerek hayâtlarını korumuşlardı. Fakat saadet asrı geçtikten sonra, îmân ile küfür arasında bir nifak merhalesi kalmamıştır. Çünkü bir müslümân gönlünde küfrü gizlemekl e mürted olur. Bâzı âlimler de Huzeyfe hadîsini şöyle te’vîl etmişlerdir. Saadet asrında münafıklar harb gibi içtimaî birliği gerektire n her işte yan çizerlerdi. Fakat görünüşte îmân izhâr ettikleri nden Peygamber bunların Uhud, Tebûk seferleri ndeki döneklikleri gibi birçok bozguncu hareketle rine rağmen, ceza ta’yîn etmezdi.. .. Hu-zeyfe’nin dediği gibi,bilâhare İslâm Dîni tamâmiyle kuvvet kazanınca, artık îmân ile küfür arasında bir ayırıcı sınır olan nifak maskesi atılmış “Ke lâ teferrakû = Birbirini zden ayrılmayınız” (Âlu îmrân: 103) düstûruna göre bozguncul uk, îmândan sonra işlenen bir isyan, bir küfür olarak görülmüştür ki, cezası tenkildir .
62 Bunun sebebi şudur: Belâ ve şiddet o kadar şiddetli olur ki, musibetle rin en büyüğü olan ölüm bile kişiye daha hafif gelir de i’tikaadmda iki musibetin hafifini temenni eder. Bu, fitneleri n zuhuru, bâtılın ve bâtıl ehlinin galebesi ile dînin gitmesi korkusu ve ma’siyetleri n meydana gelmesi zamanıdır…
Yânî dîninden vazgeçirmek ve vatandan çıkarmak gibi, insanları azaba uğratacak belâ ve mihnet, ölümden daha ağırdır. Ölümü temennî ettiren hâl, ölümden daha ağırdır. “Fitne ölümden daha beterdir”; “Fitne öldürmekten daha büyüktür” (el-Bakara: 191, 217).
60-……. ez-Zuhrî şöyle dedi: Saîd ibnu’l-Müseyyeb şöyle dedi: Bana Ebû Hureyre (R) haber verdi ki, Rasûlullah (S): “Devs kabilesi kadınlarının kıçları (tekrar) Zu’l-Halasaputhânesinin etrafında (tavaf ederek) çalkalanmadıkça, kıyamet kopmaz” buyurmuştur.
“Zu’l-Halasa”, Devs kabilesin in Câhiliyet devrinde ibâdet ede-geldikleri bir puttur 63.
61-…….Bana Süleyman itgı Bilâl, Sevr’den; o da Ebû’1-Gays’-
tan; o da Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): “Kah-tan oğullarından bir adam çıkıp insanları asâsiyle sevk ve idare etmedikçe kıyamet kopmayaca ktır” buyurmuştur 64.
63 Devs, Ebû Hureyre’nin kabîlesidir. Zu’l-Halasa onların putu idi.
Zu’l-Halasa, Yemen’de bir puthânenin veya onun içinde bulunan bir putun ismidir. Buna Yemen Ka’besi denilirdi . Asıl Ka’be’ye de “Ka’betu’ş-Şâmiyye” denilirdi . “Halasa” kelimesi “Hâlis” ismi failinin cem’idir. Gûyâ orada tavaf ve İbâdet edenler, hâlis ve temiz olurlarmış da onun için böyle isimlendi rilmiştir. Rasûlullah, Yemen’deki bu put evini Cerîr ibn Abdillah kumandasında yüzelli kişilik süvari göndererek yıktırıp yok ettirmişti. Bu vak’ayı Cerîr bizzat tafsîlâtiyle anlatır: Müslim Ter., Fadâilu’s-Sahâbe, Cerîr’in faziletle rinden bir bâb, VII, 399-400.
İbnlBattâl şöyle dedi: Bu hadîs ve benzerler inden murâd, dînin bütün yeryüzünde tamamen kesilip hiçbir eseri kalmayaca k demek değildir. Çünkü İslâm Dîni’nin kıyamete kadar bakî kalacağı sabittir. Ancak dîn zayıflayıp başladığı gibi garîbliğe dönecektir (Kastallânî).
64 Başlığa uygunluğu, Kahtân’dan çıkacak bir adamın insanları sevketmes i, ancak zamanın değiştirilmesi ve İslâm hâllerinin tebdilind e olması bakımındandır. Çünkü bu adam, Allah’ın hilâfeti kendileri nde kıldığı şerefli kimseler topluluğundan ve Peygamber kabîlesindtn değildir. Bu adam gayrı meşru bir gasbla idareyi ele alıp insanları zorbalıkla ve hiçbir hürriyet tanımayarak sevk ve idare edecektir ki, bu şekilde idare, fitneleri n en şiddetli olanlarmd andır.
25- (HİCAZ ARAZÎSİNDE) ATEŞ ÇIKMASI BABI
Enes ibn Mâlik de: Peygamber (S):
“Kıyamet alâmetlerinin ilki, doğudan çıkıp da insanları
batıya doğru sürüp toplayaca k olan bir ateştir”
buyurdu, demiştir 65.
62-……. Saîd ibnu’l-Müseyyeb şöyle demiştir: Bana Ebû Hu-
reyre (R) haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: “Hicaz Ar-zı’nda bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmayaca kttr. Öyle bir ateş ki, Busrâ’daki develerin boyunlarını ziyâlandıracaktır” 66.
65 Bu Enes hadîsi, Hicret Bâbı’mn sonlarında Humeyd yolundan, Abdullah ibn Selâm’m İslâm’ı hakkında ulaştırılmış olarak geçmişti. Bir rivayeti de Nübüvvet Alâmetleri’nde geçmişti.
66 Busrâ, Suriye’deki Harran kasabasıdır. Vaktiyle Doğu Roma İmparatorluğu’-nun ma’mür bir şehri ve Hnstiyanlığın dînî merkezler inden biri idi. İslâm Âle-mİ’nin Rûmlar’la ve Hrıstiyanlık’la ilk siyâsî ve askerî çatışması, Busrâ’da olduğundan, hadîste ve İslâm târihinde çok zikrolunu r.
Sarihleri n ve tarihçilerin bir kısmı, hicrî 654 yılında bir volkan patlamasıy-le birlikte meydana gelen büyük ateşin, Peygamber in bu hadîsinde haber verdiği ateş olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Buna göre, Peygamber’in yedi asır önce haber verdiği bu tabiat hâdisesi, haber verildiği gibi tahakkuk etmiştir ki, şübhesiz bu peygamber liğinin doğruluğunun en canlı şâhidlerinden birisidir . Bâzıları da bunun, kıyamete yakın büyük alâmetlerden olup, o zaman meydana gelecekti r diye anlamak istemişlerdir.
63-…….Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Furat (nehrinin suyu çekilerek) kıymetli altın hazînesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim o zaman orada hazır bulunursa, ondan birşey almasın!”
Ukbe şöyle dedi: Ve bize Ubeydulla h tahdîs etti: Bize Ebu’z-Zinâd, el-A’rec’den; o da Ebû Hureyre’den; o da Peygamber’den geçen hadîsin benzerini tahdîs etti. Ancak burada “Furat altın bir dağ açıklayacaktır” demiştir67.
26- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gihidir.)
64-……. Bize Ma’bed tahdîs edip şöyle dedi: Ben Harise ibnu
Vehb(R)’den işittim, şöyle dedi: Ben RasûluIlah(S)’tan işittim, şöyle buyuruyor du: “Sadakalarınızı veriniz. Zîrâ insanlar üzerine ileride öyle bir zaman gelecek ki, o sırada kişi, sadakasıyle dolaşır da onu kabul edecek bir kimse bulamaz”.
67 Furât, Erzurum dağlarından doğup Küçük Asya kıt’asmm birçok yerlerim dolaştıktan sonra Basra Körfezi’ne dökülen en büyük ırmaklardan birisidir . Furât, birçok vesileler le Rasülullah’m hadîslerinde geçer. Hilkatten beri akan bu muazzam nehrin bu uzun mecrasında kimbilir ne hazîneler saklıdır! Rasûlullah “Nehir kuruyarak kıymetli altın hazînesini açıklaması zamanı yaklaşıyor” buyurmakl a, bu büyük hâdisenin kıyamet alâmetlerinden olduğunu, dünyânın ömrü sona ereceği günlerin yaklaşmakta olduğunun alâmeti bulunduğunu haber vermiş oluyor…
Müsedded: Harise, Ubeydulla h ibn Umer’in ana-bir erkek kardeşidir, dedi.
Müsedded’in bu sözünü Ebû Abdillah el-Buhârî söyledi 68.
65-…….Bize Ebu’z-Zinâd, Abdurrahmân ibn Hürmüz’den; o
da Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
“İki büyük ordu birbiriyl e harb etmedikçe kıyamet kopmaya-caktır. Bu iki camianın ikisi de bir iddiada oldukları hâlde, aralarında büyük bir harb olacaktır. Otuza yakın yalancı mel’ûn Deccâller türemedikçe kıyamet kopmayaca ktır. Bu Deccâl’lerin hepsi: ‘Ben Allah’ın Rasûlü’yüm! iddiasında bulunacak tır. Yine (hakîkî âlimlerin vefâtıyle) İslâmî ilimler inkıraza uğramadıkça, zelzelele r çoğalmadıkça, zaman tekaarub edip gece-gündüz bir olmadıkça, fitneler zuhur etme-
68 Bunun bir rivayeti Zekât’ta, “Sadaka vermeyi teşvîk bâbi”nda daha geniş olarak geçmişti. Zekât kabul edecek kimse bulamamak, İktisâdı değerlerin alt-üst olduğu, maddeye ihtiyâcın kalmadığı, kıyamet alâmetlerinin başladığı zamanlardır.
Bundan sonraki hadîs daha tafsîllidir.
dikçe, here yânı adam öldürme vak’aları çoğalmadıkça kıyamet kopmayaca ktır. Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça, hattâ mal o derece çoğalacak ki, mal sahibi malının zekâtını kim kabul eder diye endişelenecek, hattâ mal sahibi bâzı kimselere zekât vermek isteyecek, fakat zekât arzettişi kimse ‘Benim zekâta ihtiyâcım yok’ diyecek; işte bunlar olmadıkça kıyamet kopmayaca ktır. Yine halk yüksek binalar yapmak yarışına çıkmadıkça ve bir kimse ölen bir kimsenin kabri yanından geçerken ‘Keski bunun yerinde ben olaydım!’ diye ölümü temenni etmedikçe kıyamet kopmayaca ktır. Yine böyle güneş batı tarafından doğup insanlar bu (âdete aykırı) hâdiseyi görünce toptan îmân edecekler . Fakat ‘Bu îmân, evvelce îmân etmemiş olan yâ-hud îmânında hayır ve fazilet kazanmaya n kimseleri n îmânları kendileri ne fayda vermeyeceği bir zamandır’69.
Muhakkak ki kıyamet şübhesiz kopacaktır. Hem de (alım-satım için) satıcı ile alıcı aralarında elbise açacaklar da satış-alış tamam olmadan ansızın kıyamet kopacak da, o elbisenin dürülmesi mümkin olmayacak tır. Yine muhakkak kıyamet kopacaktır. Hem de sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye sütü içmek nasîb olmayacak, hem de kişi havuzunu sıvayıp ta’mîr edecek, fakat kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak nasîb olmayacak . Kıyamet muhakkak kopacak, hem de yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek, kıyamet ansızın kopacak da o lokmayı yemek nasîb olmayacak”1®.
27- DECCÂLİN ZİKRİ BABI
69 Hadîs içinde îmânın fayda vermeyeceği zamanı bildiren bu ifâdenin tamâmı şöyledir: ‘ ‘Onlar hâlâ kendileri ne ille azâb melekleri nin gelmesini yâhud Rabb ‘leri-nin gelmesini veya Rabb’inin âyetlerinden birinin gelmesini mi bekliyorl ar? Rabb ‘inin âyetlerinden biri geldiği gün, daha evvelden îmân etmiş veya îmânında bir hayır kazanmış olmayan hiçbir kimseye (o günkü) îmânı asla fayda vermez…” (el-En’&m: 158).
70 Bu sayılan şeylerin hepsi kıyametin kopmasından Önce meydana gelecek alâmetlerdir. Bunlar kıyametin kopmasının yaklaştığına delâlet ve işaret ederler. Son taraftaki alâmetler ise kıyametin ansızın kopacağını gösterir. Bunların en sür’at-lisi ise lokmanın ağıza kaldırılıp yutulmama sıdır.
66-…….Kays ibn Ebî Hazım şöyle dedi: Mugîre ibn Şu’be (R)
bana şöyle dedi: Hiçbir kimse benim sorduğum kadar Peygamber(S)’e Deccâl’den sormamıştır. Peygamber (S) bana:
— “Deccâl sana zarar vermiyece ktir” buyurdu. Ben:
— (Yâ Rasûlallah, ondan korku vardır.) Çünkü insanlar onun beraberin de ekmek dağı ve su nehri vardır diye söylüyorlar! dedim.
Rasûlullah:
— “Mü’minlerin sapıtmasına sebeb olacak bu nevi’den birşey yapmak Allah üzerine pek kolaydır” buyurdu ?},
67-…….Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, Nâfi’den; o da îbn Umer(R)’-
den: Zannediyo rum ki, o da Peygamber(S)’den: “Deccâl’in sol gözü şaşıdır, sanki onun gözü, emsalinde n dışa doğru fırlamış üzüm tanesi gibidir” buyurduğunu tahdîs etti.
68-…….Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle bu-
71 Bunu Müslim de Fiten’de (rakam: 114 “2939″) getirmiştir.
Kaadi Iyâd dedi ki: Bunun ma’nâsı şudur: O, Allah’a göre, onun elinde halk ettiği şeyleri mü’minleri delâlete düşürücü ve kalblerin i şübheye sokucu kılmaktan hakirdir. Fakat Allah’ın ona o şeyleri yaptırması, ancak îmânlılann îmânlarının artması, kâfir, münafık ve benzerler inin aleyhine de hüccet sabit olması içindir…
yurdu: “Deccâl gelecek, nihayet Medine’nin bir tarafına inecek. Sonra Medine üç kerre sallanaca k da orada bulunan her kâfir ve münafık ona doğru çıkıp gidecek”12.
69-…….Biz Sa’d ibn îbrâhîm, babası İbrahim’den; o da Ebû Bek-
re(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Medine’ye Mesih Deccâl’in (değil kendisi) korkusu (bile) giremiyec ektir. O fitne günlerinde Medine’nin yedi kapısı olacak, herbir kapıda (muhafız) iki melek bulunacak tır”.
Dedi ki: Ve bize îbnu îshâk, Salih ibn İbrahim’den; o da babasından söyledi ki, o şöyle demiştir: Ben Basra’ya geldim, Ebû Bekre bana: Ben Peygamber (S)’den bu hadîsi işittim, dedi73.
72 Bu hadîslerin birer rivayeti Hacc Kitâbı’nm sonunda Medine’nin faziletle ri bâ-
bı’nda da geçmişti.
Kaadı Iyâd dedi ki: Bu hadîsler Deccâl’in varlığının sahîhliği hakkındaki Ehli Sünnet mezhebi lehine hüccettir. O aynı ile bir şahıstır ki, Allah onunla kullarını imtihan edecektir . Ve onu ilâhî mukaddera ttan olan bâzı şeyleri yapmağa muktedir kılacaktır… Ve “Allah, îmân edenlere dünyâ hayâtında da, âhi-rette de o sabit söz indînde sebat ihsan eder. Allah zâlimleri şaşırtır. Allah ne dilerse yapar” (İbrâhîm: 27). Sünnet ehlinin bütün muhaddîsler, fakîhler ve mütefekkirlerin mezhebi işte budur… (Nevevî) (Müslim Ter., VIII, 471).
73 Deccâl, zamanın âhirinde meydana çıkıp peygamber lik veya ulûhiyet iddia edecek bir yalancı olarak ta’rif edilmiş ve mePûn ma’nâsma “Mesîh” ile vasıflan-mışsa da, bir hadîste “o^U-a OLijii ^ J ö£ş = Zamanın âhirinde birçok Dec-câller olacaktır” buyurulduğu ve sarihler “Deccâlun” lafzını “Kezzâbün” ve “Mumerrihûn” ile tefsîr ettikleri nden, Deccâl’in bir değil, nice yalancı ve yaldızcı makûlesi insanlar olduğu ve bunların dünyâ târihinin son zamanlarında çokça görüleceği anlaşılır.
Bu hadîslerin birer rivayeti Medine’nin faziletle ri bölümünde de geçmişti.
70-…….Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)insanlar içinde hutbe için ayağa kalktı da lâyık olduğu sıfatlarla Allah’ı sena etti. Sonra DeccâTi zikredip şöyle buyurdu: “Ben sizleri kat’t olarak ondan korkutuyo rum. Peygamber lerden herbir peygamber, ümmetini muhakkak Deccâl’den inzâr edip korkutmuştur. Lâkin ben sizlere onun hakkında hiçbir peygamber in bilsinler diye kendi kavmine söylemediği bir vasfını söyleyeceğim: Deccâl şaşıdır (kötü kılavuzdur), Allah ise şaşı değildir!”74.
71-…….Bizeel-Leys, Ukayl’den; o da Sâlim’den; o da İbn Şi-
hâb’dan; o da Abdullah ibn Umer(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: “Ben bir defasında uyumuştum. (Ru’yâm-da) Ka’be’yi tavaf ediyordum . O sırada esmer, salıverilmiş düz saçlı bir kişi gördüm. Başı su döküyordu yâhud su akıtıyordu. Ben orada-kilere:
— Bu kimdir? diye sordum. Onlar:
— Meryem’in oğlu’dur, dediler.
Sonra ben ona yönelmek üzere ilerledim . Bu sırada bir de kırmızı yüzlü, uzun boylu, başı kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat, börtlek, sanki
74 Yânî Deccâl’İn gözü sakattır, insanları eğri yola da’vet eder, Allah ise Hâdî’-dir, İnsanları dâima doğru yola irşâd eyler.
salkımındaki emsalinde n dışan çıkmış iri bir üzüm tanesi gibi bir adam gördüm. (Onun kim olduğunu sordum.)
— Bu Deccâl’dir, dediler.
Ona benzerlikçe insanların en yakını İbnu Katan’dır ki, bu zât Huzâa kabilesin den bir adamdı”15.
72-…….Âişe (R): Ben Rasûlullah(S)’tan namazı içinde Deccâl
fitnesind en Allah’a sığınırken işittim, demiştir 76.
3-…….Bana babam Usmân,Şu’be’den; o da Abdulmeli k ibn
Umeyr’den; o da Rıb’î’den; o da Huzeyfe(R)’den haber verdi ki, Peygamber (S) Deccâl hakkında: “Deccâl’İn beraberin de bir su ve bir
75 Bunun bir rivayeti Ta’bîr’de, “Ru’yâda Ka’be’yi tavaf etmek bâbi”nda da geçmiş ve bâzı açıklama orada verilmişti. Hadîsteki İbnu Katan’in adı Buhârî’nin Sahth’inde ez-Zuhrî’den rivayetin e göre Abduluzzâ’dır ve Huzâa kabilesin den olup İslâm Dîni’nin zuhurunda n evvel ölmüştür. Abduluzzâ’nm anası Huvey-lid kızı Hâle’dir.
Bu sebeble Hadîce, İbn Katan’m teyzesi oluyor.
76 Bunun bir rivayeti Namaz Kitâbı’nm sonunda “Selâm’dan önce duâ bâbı”nda uzunca bir metinle geçmişti. “Fi’s-salât = Namazda” demekle, vakıa namazın hangi rüknünde bu duanın okunduğu kat’î olarak bilinmiş olmazsa da, duanın yeri namazın sonunda teşehhüdden sonra ve selâmdan evvel olmak lâzım geleceği aklî karineler den başka bâzı haberler ile de sabit oluyor. Nitekim ibn Mes’-ûd’un rivayetin in sonunda “Teşehhüdden sonra dilediği
duayı seçer’ buyurulmuştur…
Oradaki duanın metni şöyle İdi: “Allâhumme innieûzu bike min azâbVl-kabri. Ve eûzu bike min fitnetVl-MesîhVd-Deccâli ve eûzu bike min fitnetVl-mahya ve’l-memâti. Allâhumme innî eûzu bike mine’l-me’semi ve’l-mağrami
( = Yâ Allah! Ben kabir azabından Sana sığınırım ve Mesîh Deccâl’İn fitnesind en de Sana sığınırım. Hayât ve memat fitneleri nden de Sana sığınırım. Yâ Allah! Ben günâhtan ve borçtan da Sana sığınırım)/” (Tecrîd Ter., II, 710-714 “460″).
ateş bulunacak tır. Fakat onun ateşi soğuk bir sudur, onun suyu ise yakıcı bir ateştir” buyurmuştur.
Ebû Mes’ûd (Ukbe ibn Âmir el-Bedrî – R): Ben de bu hadîsi Ra-sûIuIlah(S)’tan işittim, demiştir77.
74-…….Bize Şu’be, Katâde’den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: “Ümmetini sakat gözlü ve pek yalancı olan Deccâl’den sakındırmadık hiçbir peygamber gönderilmedi. Haberiniz olsun ki, o sakat gözlüdür; Rabb’iniz ise sakat gözlü değildir. Şübhesiz Deccâl’in iki gözünün arasında ‘Kâfir’ yazılmıştır”.
Bu konuda Ebû Hureyre ile İbn Abbâs’ın da Peygamber’den rivayet ettikleri hadîsleri vardır 78.
28- BÂB:
MEDİNE’YE DECCÂL GİREMEZ
77 Hadîste bildirile n su ile ateş, belki de hakîkate hamlolunm ayıp cennet ile cehennemi n birer remzi olacaktır. Yânî Deccâl, cennet ile cehennemi temsil eden birtakım hârikalar gösterecektir. Bu da Yüce Allah’ın kullarını imtihan ettiği fitnelerd en birisidir . Fakat Allah müteakiben hakkı izhâr ve bâtılı ibtâl edecektir . Sonra onun kötülüklerini açıklayacak ve halka onun aczini gösterecektir.
78 Bu hadîslerde Deccâl’in sıfatı olan “A ‘veru” kelimesi “Aver” kökünden yapılmış bir sıfattır. “Aver” bir gözün hissi, yânî görme kuvveti zail olmaktır. Murâd bir gözü olmaktır. “A’veru” sıfatı şu ma’nâlara da gelmekted ir:
a. Kötü ve kemter nesne.
b. Şu korkak ve zaîf şahsa denir ki, haddizatında hayırsız ve faydasız olduğundan ne bir hayır ve menfaat semtine delîl olur ve ne de bir kimse onun tarafına bir delâlet eder ki, cemâd kabilinde n olmuş olur.
c. Mahareti olmayan bed-delâlet kılavuza denir.. (Kaamûs Ter.)
Bu hadîslerin bâzı rivayetle ri Peygamber ler Kitâbi’nda geçti. Bunların birçok rivayetle rini de Müslim, Fitneler ve Saat Alâmetleri Kitâbi’nda getirmiştir.
75-…….Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
bir gün bizlere Deccâl’den uzun bir hadîs tahdîs etti. O’nun bize tahdîs ettiği hadîs içinde şöyle buyurdu: “Deccâl (Medîne’ye de) gelecekti r. Fakat Medine kapılarından içeriye girmek ona haram kılınmıştır. Yalnız Medine etrafındaki bâzı çorak ve çakıllı arazîye inecektir . O gün Medine halkının en hayırlı birstmâsı, yâhud insanların hayırlılarından birisi, Deccâl’e karşı çıkar ve:
— Ben şehâdet ederim ki, muhakkak sen, Rasûlullah’ın bize haber verdiği Deccâl’sin! der.
Bunun üzerine Deccâl, başındaki şekaavet ehline:
— Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirs em, benim (ulûhi-yet) iddiası işinde şübhe eder misiniz? diye sorar.
Onlar da:
— Hayır şübhe etmeyiz, derler.
Deccâl hemen o adamı öldürür, sonra da diriltir. Ve diriltir diriltmez o adam:
— Vallahi benim, senin Deccâl olduğun hakkındaki şimdiki kanâatim, bundan evvelki îmânımdan daha kuvvetlid ir, der.
Bu defa Deccâl bu adamı tekrar öldürmek ister, fakat bir daha ona musallat edilmez (yânî onu öldürmeye muktedir olamaz)”79.
79 Müslim’in Sahîh’inde Deccâl’e karşı çıkacak bu yüksek iradeli zâtın Hızır olduğu bildirilm iştir. Ma’mer de Cami’inde: Deccâl’e karşı çıkan zâtın Hızır olduğu bize baliğ oldu, demiştir. Hızır’ın ölüp dirildikt en sonra: Vallahi senin Deccâl olduğun hakkındaki şimdiki kanâatim daha kuvvetlid ir, demesi, Rasûlullah’ın Deccâl’in şekaavet alâmetlerinden olarak ölüleri diriltmek hususunu da haber
76-…….Ebû Hureyre (R), Rasûlullah (S): “Medine’nin kapıları ve giriş yerleri üzerinde birtakım (koruyucu) melekler vardır. Medine’ye tâûn da, Deccâl de giremez” buyurdu, demiştir 80.
77-……. Bize Şu’be, Katâde’den; o da Enes ibn Mâlik(R)’ten
haber verdi ki, Peygamber (S): “Medine’ye de Deccâl gelecek ve birçok melekleri n onu korumakta olduklarını bulacak da, artık ona Deccâl giremiyec ek; inşâaltah tâûn da giremiyec ek” buyurmuştur8I.
29- YE’CÛC VE ME’CÛC BABI
vermiş olmasındandır. Bu hârikaların bir zaman için imtihan olarak DeccâP-den meydana gelmesi, ilâhî takdirin eseridir.
Bunun bir rivayeti Hacc Kitâbı’nın sonunda “Medîne Haremi’nin kapılarından bir bâb”da da geçmişti.
80 Bunun da bir rivayeti yine Hacc Kitâbı’nın sonunda geçmişti.
81 Bunun da bir rivayeti hem Hacc Kitâbı’nın sonunda, hem de Tıbb’da geçmişti. “Inşâatlah” istisnası, teberrük içindir, her ikisinin de girmiyeceğine şâmil olur denildi. Bir de bu istisna ta’lîk içindir, Deccâl’in girmiyeceğine hass olur, tâû-nun Medine’ye girmesi caiz olur, denildi.. . (Kastallânî)
78-…….Ebû Seleme’nin kızı Zeyneb, Urve ibnu’z-Zubeyr’e, Ebû
Sufyân’ın kızı ümmü Habîbe’den; o da Cahş kızı Zeyneb(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) bir gün korku ile Zeyneb’in yanına girerek:
— “Lâ ilahe illeHlah! Vukû’u yaklaşan bir şerrden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab’ın hâline! Bu gün Ye ‘cûc ve Me’cûc’un şeddinde şunun gibi bir delik açıldı” buyurdu da, baş parmağı ile ona yakın olan şehâdet parmağını halkaladı.
Zeyneb bintu Cahş dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! İçimizde bu kadar iyi kimseler varken biz helak olur muyuz? diye sordum.
Rasûlullah:
— “Evet, fısk vefucûr, zina ve ma’siyet çoğaldığı zaman (helak olursunuz)” diye cevâb verdi82.
79-…….Bize Adullah ibn Tâvûs, babası Tâvûs’tan; o da Ebû
Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S): “Redm, Ye’cûcveMe’-cûc şeddi şunun gibi açıldı” buyurmuştur.
Râvî Vuheyb ibn Hâlid, Peygamber’in “Şunun gibi” işaretini göstermek için baş parmağın sırtının bir tarafını, şehâdet parmağının iki
82 Buhârî bu hadîsi burada iki senedle getirdi. Bunun bir rivayeti Fitneler’in evvelleri nde, “Arab’a yazıklar olsun bâbı”nda, bir rivayeti de Peygamber ler Kitâ-bı’nda geçmiş ve oralarda bâzı açıklamalar verilmişti.
“Ye’cûc ve Me’cûc” isimleri Kur’ân-ı Kerîm’in İki sûresinde geçmektedir: el-Kehf: 83-98, el-Enbiyâ: 96-97. Bunlara âid tefsîri HakkDîniKur’ân Dili, IV, 3274-3292; IV, 3371-3374 sahîfelerinden okunmalıdır. Bunun bir özetini Müslim Tercemesi, VIII, 403-408 “2880″ rakamlı hadîsin haşiyesinde vermiştik.
boğumu arasına koymak ve şehâdet parmağının bir tarafını da onun üzerine koymak suretiyle “Doksan” işareti yapmıştır83.
83 Bunun da birer rivayeti Peygamber ler Kitabı, “Zu’1-Karneyn bâbı”nda ve Fit-neler’İn evvelinde geçmişti.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle
06.08.2009/ axi
KİTABU’L-FİTEN
Fitneler Kitabı
1- YÜCE ALLAH’IN
“Ve öyle bir fitneden sakının ki, hiç de içinizden yalnız zulmedenl ere dokunmakl a kalmaz ve bilin ki Allah’ın
azabı şiddetlidir” (el-Enfâl: 25)
KAVLİNİN BEYÂNI İLE PEYGAMBER(S)’İN FİTNELERDEN SAKINDIRM ASININ BEYÂNI HAKKINDA GELEN HADÎSLER BABI
1 Fiten, “Fitne”n\n cem’idir. Fitne, imtihan, mihnet, azâb, şiddet ve her türlü mekruh ma’nâsmadır. Küfür, günâh, fısk, fucûr, rüsvâyhk, insanlar arasında ihtilâl, şekaavet, kavga, musîbet ve bütün günâhlara da “Fitne” denir. Eğer bu Allah tarafından olmuşsa, hikmet üzere olmuştur. Allah’ın emri olmaksızın insanlar tarafından olmuşsa, bu kctülenmiştir. Allah insanları fitne çıkarmakla kötülemiştir: “Fitne katiden eşeddir… “; “Fitne katiden daha büyüktür” (el-Bakara: 191, 217); “Hakikat erkek mü’minlerls kadın müzminleri belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenle r; onlar için cehennem azabı vardır, onlar için bir de yangın âzâbı vardır” (el-Burûc: 10) kavilleri gibi.
2 Bâzı günâhlar vardır ki, zararı umûmî olur, sebeb olacağı fitne ve ihtilâl, getireceği mihnet ve musîbet yalnız o günâhı yapan, İşi yerinden oynatan ve bu suret-
1-…….Abdullah ibnu Ebî Muleyke şöyle demiştir: Esma bintu
Ebî Bekr (R) söyledi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Ben (kv-yâmet gününde) havzımın başında benim yanıma gelecek olanları beklerim. Derken benim yakınımda birtakım insanlar yakalanırlar. Ben:
— Onlar benim ümmetimdir; derim. Allah:
— Sen onların senden sonra dînlerinden arkalarına dönüp gittikler ini bilmezsin! buyurur”.
Abdullah ibn Ebî Muleyke:
— Allah’ım, bizler topuklarımız üzerinde arkamıza dönmekten yâhud (dînimizde) fitnelere uğratılmaktan Sana sığınırız! demiştir.
2-…….Abdullah ibn Mes’üd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle
buyurdu: “Ben sizin havuz başına ilk varan öncünüzüm. Yemîn olsun orada sizden bir takım adamlar bana kaldırılıp gösterilecek, hattâ ben onlara vermek üzere elimi uzatırım ki, bu sırada onlar çekilip benden uzaklaştırılırlar. Ben:
le kendine ve başkalarına zulmetmiş olan zâlimlere hass kalmaz da kurunun yanında yaşı da yakar. Meselâ münker i’lâm, ma’rûfu emr ve münkeri nehiyde gevşeklik, akîde bozmak, kelime ayrılığı, cihadda gevşeklik bu kabildend ir. Bir şahsın hatâsı orduyu batırabilir. Hadîste geldiği üzere bir geminin dibini delmeğe uğraşan bir şahsın fiili öyle bîr batma musibetin i meydana getirir ki, bu fitne, o geminin içinde bulunanla rdan yalnız onu delene veya ona yardım edenlere veya sükût edenlere değil, hiç haberi olmayanla ra varıncaya kadar hepsine isabet edecek şâmil bir musibet clur (Hakk Dîni, III, 238T-2388).
— Ey Rabb’im! Onlar benim sahâbîlerimdirler! derim. Yüce Allah:
— Sen onların senden sonra dînde neler îcâd ettikleri ni bilmezsin! buyurur” 3,
3-…….Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa’d(R)’dan işittim, o şöyle diyordu: Ben Peygamber (S)’den işittim, o şöyle buyuru-yordu: “Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Ona gelen içer, ondan içen ebediyyen bir daha susamaz. Ve muhakkak benim yanıma bir-takım kavimler gelecekle r ki, ben onları tanırım, onlar da beni tanırlar. Sonra benimle onlar arasına bir perde konulur”.
Ebû Hazım dedi ki: Ben bu hadîsi kendileri ne tahdîs ederken Nu’-mân ibn Ebî Ayyaş da işitti ve:
— Sen bu hadîsi Sehl’den bu şekilde söylerken işittin mi? diye sordu.
Ben de:
— Evet, dedim.
Ebû Hazım şöyle dedi: Ve ben Ebû Saîd el-Hudrî üzerine şehâ-det ediyorum ki, muhakkak surette ben ondan işittim, o şu sözler ziyâde ederek Peygamber’in şöyle buyurduğunu söylüyordu:
— “Onlar muhakkak bendendir ler, derim. Bana:
3 “Furat” ve “Font”, su başına kaafilede n önce gidip havuzlan, kovalan ve s alma İşlerinden benzer tedbîrleri alıp hazırlık yapacak kimseye denir. “Ben s zin furatınızım” demek, sizden önce havuzun başına gidip onu hazırlayıcıyı demektir (Nevevî).
Bunu ve bundan sonrakini Müslim, Peygamber’in Fadlı’nda getirmişti
— Sen onların senin ardından ne tebdiller yaptıklarını bilmezsin, denilir.
Ben de:
— Benden sonra (dînde) değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar! derim” A.
2- PEYGAMBER(S)İN:
“Sizler benden sonra hoşlanmayacağınız birtakım çirkin işler göreceksiniz”
KAVLİ BABI 5
Abdullah ibn Zeyd de:
Peygamber (S) “Havuz başında bana
kavuşuncaya kadar sabredini z” buyurdu, demiştir 6.
4-…….Bize Zeyd ibnu Vehb tahdîs etti: Ben Abdullah ibn Mes’-
ûd(R)’dan işittim, şöyle dedi: Rasûlullah (S) bizlere:
— “Sizler benden sonra istikbâlde (dünyâ işleri ve paylarında)
4 “Suhkun”, uzaklaşmak ve ırak olmak yâhud helak olmak ma’nâsma “Bu’d” gibi masdardır. “Haberiniz olsun ki Semûd kavmi ilâhî rahmetten nasıl uzak-laştıysa, Medyen kavmi de öylece uzaklaştı” (HM; 96) âyetindeki gibi, mukadder bir fiilin te’kîdî mef’ûlü mutlakı olarak, makaamma kaaim bir duâ cümlesi hâlinde ve “Kahrolsun” tarzında şiddetli bir zecr ifâde eyler…. (HakkDîni, VII, 5219).
5 Bu, bu bâbda gelecek olan hadîsten bir parçadır.
6 Buhârî Abdullah ibn Zeyd’den gelen bu hadîsi Mağâzî’de, “Huneyn gazvesi bâ-bıMnda getirmişti.
başkalarının size tercih edildiğini ve (dîn işlerinde de) hoşlanmayacağınız birtakım (bid’atlı) işler göreceksiniz” buyurdu. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Bu vaziyet karşısında bizlere nasıl hareket etmemizi emredersi niz? diye sordular.
Rasûlullah:
— “Emirlere istedikle ri haklarım eda ediniz, kendi hakkınızı da Allah’tan isteyiniz” buyurdu 7.
5-…….Ebû Recâ’dan; o da İbn Abbâs(R)’tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Her kim emîrinden meydana gelen bir hareketi fena görürse, sabretsin (isyankâr vaziyet almasın). Çünkü her kim sultândan (yânî ona itaatten) bir karış dışarı çıkarsa, o, Câhiliyet ölümüyle ölür”8.
7 Bu hadîsin bir rivayeti Alâraâtu’n-Nübüvve’de 107 rakamıyle geçmişti.
Hadîsin “Kendi üzerinize edası vâcib olan hakları eda edersiniz, lehinize olan (mahrum bırakıldığınız) kendi haklarınızı da Allah’tan istersini z” fıkrası “Allah’ın hakkım Allah’a, kralın hakkını krala veriniz” şeklindeki meşhur söze uygun düşmüştür. Bu söz Hz. îsâ’ya nisbet edilmekte dir. Lukâ încîli, Bâb: 20, Âyet: 26.
8 Rasûlullah bu hadîslerinde sahâbîlerini fitne ve ihtilâlden sakındırmış ve kendisind en sonra devlet adamlarında dînî umdelere aykırı hâl ve hareketle r gördüklerinde nasıl hareket edecekler ini öğütlemiştir. Peygamber âmme velayetin i taşıyan bir kısım âmirlerin dînen meşru’ olmayan hareketle rde bulunacak larını peygamber lik nuru ile görüp biliyordu . Bu vaziyet karşısında sabır ve sükûn ile hareket etmelerin i ve bozguncul uktan sakınmalarım vasiyet ediyordu. “Ve her kim sabırsızlanarak âmme velayetin i hâiz olan sultândan, yânî millî otoriteyi temsîl eden devlet reisinden ve İslâm Ümmeti’nden bir karış ayrılırsa, Câhiliyet ölümü ile Ölür” buyurmuştur ki, bu başsız ve içtimaî nizâmdan mahrum câhil milletler in âsî bir ferdi olarak Ölür demektir, yoksa kâfir olarak ölür demek değildir. Ancak bu mutlak itaatin bir sının vardır ki, o da Allah’a karşı küfür ve ma’siyete sebeb olmamaktır.
6-……. Bana Ebû Recâ el-Utâridî tahdîs edip şöyle dedi: Ben
İbn Abbâs(R)’tan işittim, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Her kim emîrinden hoşlanmayacağı bir şeyin meydana geldiğini görürse, onun fenalığına sabretsin (isyan etmesin). Çünkü herkim (İslâm) camiasından bir karış ayrılır da ölürse muhakkak o, Câhiliyet ölümü ile ölür”9.
7-…….Cunâde ibnu Ebî Umeyye şöyle demiştir: Bizler, hasta
hâlinde iken, Ubâde ibnu’s-Sâmit(R)’in yanma girdik ve ona:
— Allah seni iyileştirsin, sen bize Peygamber(S)’den işittiğin ve Allah’ın onunla seni faydalandıracağı bir hadîs tahdîs et, dedik.
O şöyle dedi: Peygamber (S) bizi (Ensâr cemâatini Akabe gecesi bey’at için) çağırdı. Biz de kendisiyl e bey’at ettik.
Ubâde dedi ki: Peygamber’e, Ensâr üzerine bir borç olarak bizden aldığı ahid ve mîsâkta şöyle söyleyip bey’at ettik: “Allah ve Ra-sûlü’nün emirlerin i dinleyip onlara hem neş’eli, hem kederli zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat etmek ve âmirlerimiz kendi arzularını nefisleri miz üzerine tercîh etseler dahî onlara itaat etmek ve niza (ve kıtal) etmemek üzere bey’at ettik, ancak emî-rin açık bir küfrünü görseniz, onun küfrü hakkında yanınızda Allah’ın Kitâbı’ndan kuvvetli bir deliliniz olması hâli müstesnadır” 10.
9 Bu da aynı hadîsin başka yoldan bir rivayetid ir.
10 Bu hadîs, devlet nüfuz ve kudretini temsîl eden emîre ve devlet başkanına itaat etmek ve ona karşı isyan ve kıtale girişmemek hususunda açık bir nastır. Bir de bunda itaatin son hududu bildirilm iştir ki, o da emîrin açık bir nassm delâlet
8-…….Bize Şu’be, Katâde’den; o da Enes ibn MâIik(R)’ten; o
da Useyd ibn Hudayr(R)’dan şöyle tahdîs etti: Ensâr’dan bir kimse Peygamber(S)’e geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Beni zekât âmili veya bir yere vâlî ta’yîn buyurmaz mısınız? Nitekim (Muhacirle r’den) fulânı ta’yîn ettiniz! diye ta’rîz eyledi.
Rasûhıllah:
— “(Ey Ensâr cemâati!) Şübhesiz sizler benden sonra yakında (böyle dünyâ işlerinde) başkalarının size tercîh edildiği zamana kavuşacaksınız. Bununla beraber yine de siz sabredini z! Nihayet (kıyamet günü) bana kavuşacaksınız” buyurdu n.
3- PEYGAMBER(S)’İN:
‘Ümmetimin helaki beyinsiz birtakım gençlerin elleriyle dir” KAVLİ BABI
ettiği açık bir küfrü tutması ve küfrü emretmiş olmasıdır. Bu surette onun velayetin i inkâr etmek caiz oluyor. “Çünkü ma’siyette itaat yoktur, itaat ancak ma’rûftadır”
Kötü emirlere karşı İtaat edilmeyip ne olacak? Dâvûdî şöyle demiştir: Zâlim emirler hakkında âlimlerin içtihadı şöyledir: Bir fitneye, bir zulme sebeb olmadan hafi ve düşürülmesi mümkin olursa, düşürülür. Mümkin olmazsa vâcib olan sabretmek tir. Bâzıları da şöyle demişlerdir: Fâsık kişiye başlangıçta âmme velayeti akdedilme melidir. Âdil olarak bey’at edilip de sonra zulme başlarsa, bir küfre tutunmadi kça, ona karşı çıkmak ve ihtilâl sahîh değildir. Küfre yapışırsa, ona karşı çıkmak ve ihtilâl vâcib olur…
Bu hadîsi Müslim de Mağâzî’de getirmiştir.
11 Bunun bir rivayeti Ensâr.’ın Faziletle ri’nde geçmişti. “Muhacirle r’den fulânı ta’yîn ettin” sözüyle kasdedile n, Amr ibnu’1-Âs’tır. Peygamber’in “Sizler ileride ter-cîhler göreceksiniz” sözüyle cevâb vermesi, zikredile n fulânm ta’yîni, ona hâss olan bir maslahatt an dolayı değil de, senin ve bütün müslümânlann maslahatı olduğu içindir, ma’nâsına işarettir (Kastallânî).
9-…….Bize (Emevîler’den) Amr ibnu Yahya ibn Saîd tahdîs edip
şöyle dedi: Bana dedem Saîd ibn Amr haber verip şöyle dedi: Ben (bir kerre Muâviye zamanında) Medine’de Peygamber’in mescidind e, Ebû Hureyre ile beraber oturuyord um. Yanımızda Mervân ibnu’l-Hakem de vardı. Ebû Hureyre (R):
— Ben (kendisi fıtraten) doğru sözlü olan ve (Allah tarafından) doğruluğu tasdik olunan Rasûlullah(S)’tan: “Ümmetimin helaki, Ku-reyş’ten birkaç gencin ellerinde dir” buyururke n işittim, dedi.
Mervân:
— Allah’ın la’neti o gençlerin üzerine olsun! dedi. Ebû Hureyre:
— Eğer Fulân oğulları ve Fulân oğulları diye isimlerin i söylemek isteseydi m, muhakkak söylerdim, dedi.
Emevîler’den Amr ibnu Yahya dedi ki:
— Mervân oğullan İslâm hükümetini alarak Şam’a mâlik oldukları sırada büyükbabam Saîd ibn Amr ile beraber Mervân oğullan’-na giderdik. Bir kerresind e büyükbabam orada birtakım genç genç Mervân oğulları’nı gördü de bize: Belki şu gençler bu ümmetin helakine sebeb olacak gençlerden olabilirl er, dedi (de Ebû Hureyre hadîsine işaret etti). Biz de büyükbabama: (Rasûlullah’ın bu haberini) sen daha iyi bilirsin! dedik 12.
12 Tıybî’nin beyânına göre, Rasûlullah (S) bir kerre ru’yâsında Mervân’ın babası Hakem ibn Ebi’l-Âs’ın çocuklarının minber üzerinde top oynar gibi oynadıklarını görmüştü. Peygamber’in minberi, Peygamber lik ve Hilâfet makaamı idi. Bu ru’yâ günün birinde Mervânîler’in Hilâfet makaamına geçeceklerinin ve ümmetin riyaset makaamım çocuk oyuncağına çevireceklerinin bir remzi idi ve böyle olmuştur. Bu sebeble Peygamber, Hakem’e işaret ederek: “Şunun sulbünden gelecekle rin çıkaracağı fitneden dolayı yazıklar olsun ümmetime!” buyurmuştur.
4- PEYGAMBER(S)’İN:
“Vukû’u yaklaşan bir şenden dolayı vay Arab’ın hâline!” KAVLİ BABI
10-…….Zeyneb bintu Cahş (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)
uykudan yüzü kıpkırmızı olarak uyandı da:
— “Lâ ilahe ille’ttah! Vukû’u yaklaşan bir şenden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab’ın hâline! Bu gün Ye’cûc ve Me’cûc şeddinden şunun gibi bir delik açıldı!” buyuruyor du.
Sufyân ibn Uyeyne (şağ şehâdet parmağının ucunu dibine getirip yummakla bu parmağın iki boğumu Sürülmüş yılan gibi olmasıy-le) doksan işareti yaptı yâhud yüz işareti bağladı.
(Zeyneb dedi ki:)
—Bizim içimizde bu kadar sâlih kimseler varken, biz helak olur
muyuz? denildi. Peygamber:
Hakem, Rasûlullah’ın hayâtı zamanında işlediği kötülüklerden dolayı Taife sürülmüş ve Mervân orada dünyâya gelmişti. Ebû Bekr ve Umer devrinde de orada sürgün yaşayan bu baba ve oğul, Hz. Usmân halîfe olunca, Hakem, Halîfe’nin amcası olduğundan Medine’ye gelmeleri ne müsâade edilmişti. Ve en sonu, Peygamber’in hadîsi gerçekleşerek, Mervân Hilâfet makaamına geçmiş, Muhammed Ümmeti arasında türlü ayrılıklara sebeb olmuştur.
Bunun bir rivayeti Alâmâtu’n-Nübüvve’de geçmişti. Müslim de rivayet
etmiştir.
Tenbth; Taftazânî şöyle dedi: Yezîd il Muâviye’nin la’netinin cevazında ihtilâf edilmiştir. Hulâsa ve diğerlerinde: Ona ve Haccâc’a la’net yakışmaz. Çünkü Peygamber (S), namaz kılanlara ve kıble ehlinden olanlara la’netten nehyet-tî… demiştir (Kastallânî).
— “Evet, pislik (yânî fısk, fucûr, fuhuş ve ma’siyet) çoğaldığı zaman (helak olursunuz)” buyurdu I3.
11-…….Usâme ibn Zeyd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) yüksek bir yerden Medîne evleri arasından yükselen köşklere baktı da:
— “Benim görmekte olduğum fitneleri sizler görebiliyor musunuz?” buyurdu.
Sahâbîler:
— Hayır, dediler. Rasûlullah:
— “Şübhesiz ben, evleriniz in aralarına dökülen fitne ve felâket mahalleri ni, şiddetli yağmur sellerini n açtığı yarlar gibi (gözümle) görüyorum” buyurdu 14.
5- FİTNELERİN MEYDANA GELMELERİ BABI
13 Bunun bir rivayeti, Peygamber ler ile Alâmâtu’n-Nübüvve’de Ye’cûc ve Me’cûc konusunda geçmişti.
14 Bunun bâzı rivayetle ri Hacc, Mezâlim, Alâmâtu’n-Nübüvve’de de geçmişti.
Müslim de bunu Fiten’de getirmiştir. Peygamber’in bu haberi de aynen meydana gelmiştir. Hz. Usmân’ın şehîd edilmesiy le başlayan bu fitneler, musîbetler aralıksız devam etmiş, Cemeî, Sıffîn, Nehrevân harbi, Hz. Alî’nin ve Hüseyin’in öldürülüşü, Harre vak’ası gibi acı vak’alar bunları ta’kîb etmiştir.
12-…….Bize Ma’mer, ez-Zuhrî’den; o da Saîd ibnu’l-Müsey-
yeb’den; o da Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
— “(Kıyametin yaklaşması alâmetleri şunlardır:) Zaman birimleri birbirine yakın olur (yıllar ay, aylar gün, günler de saat gibi hızla geçer). Allah ‘a kulluk ve hayır amelleri eksilir, kalblere şiddetli cimrilik atılıp yerleştirilir, birçok fitneler meydana gelir ve hercümerc çoğalır” buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! O here nedir? diye sordular. Rasûlullah da iki kerre:
— “Öldürme, öldürme!” buyurdu 15.
Şuayb, Yûnus, el-Leys, ez-Zuhrî’nin kardeşinin oğlu; bu üçü de ez-Zuhrî’den; o da Humeyd’den; o da Ebû Hureyre’den; o da Pey-gamber(S)’den olmak üzere söylediler 16.
13-…….Şakîk şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes’ûd’un ve Ebû
Mûsâ el-Eş’arî’nin beraberin de idim, bu ikisi: Peygamber (S) “Kıyametin kopmasının önünde öyle bir takım günler vardır ki, onlarda Yeryüzüne cahillik inip yayılır, ilim kaldırılır ve öldürmekten ibaret olan hercümerc çoğalır” buyurdu, dediler.
15 Tirmizî’nin rivayet ettiği merfû’ Enes hadîsinde “Zaman birimleri birbirine yaklaşıp da sene ay; ay hafta; hafta gün; gün saat; saat de hurma yaprağının yanması gibi olmadıkça kıyamet kopmaz” buyurulmuştur. Hakk olan bundan muradın tâ zamana varıncaya kadar herşeyden bereketin çekilmesidir. Bu da kıyametin yaklaşması alâmetlerindendir (Kastallânî).
16 Buharı hadîsin başka geliş yollarını göstermektedir.
14-…….Bize Şakîk tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibn Mes’-
ûd ile Ebû Mûsâ oturdular da birbirler ine hadîs söylediler. Ebû Mûsâ:
— Peygamber (S): “Kıyametin önünde öyle günler vardır ki, onlarda ilim kaldırılır, cahillik inip yayılır, katiden ibaret olan hercü-merc çoğalır” buyurdu, dedi.
15-…….Ebû Vâil şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Mes’ûd ile
Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin beraberin de oturmakta idim. Ebû Mûsâ (R): Ben Peygamber(S)’den bundan önceki hadîsin benzerini işittim. “Here” Habeş dilinde “Öldürmek”tir, dedi17.
16-…….BizeŞu’be, Vâsıl ibn Hayyân’dan; odaEbû Vâil’den;
o da Abdullah ibn Mes’ûd’dan tahdîs etti. Zannediyo rum ki, Abdullah bu hadîsi Peygamber’e yükselterek şöyle buyurdu, dedi: “Kıyametin kopmasından önce here günleri vardır ki, onlarda ilim zail olur ve cehalet meydana çıkar”.
Ebû Mûsâ: “Here”, Habeş dilinde “ÖIdürmek”tir, dedi.
Ebû Avâne, Âsım’dan; o daEbû Vâil’den söyledi ki, Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Abdullah ibn Mes’ûd’a:
17 Bunlar hep ayrı yollardan gelen ve birbirler ini te’kîd eden hadîslerdir.
— Sen Peygamber (S)’in zikretmiş olduğu kıyametten önceki o here günlerini biliyorsu n, deyip bundan önceki hadîs tarzında söylemiştir.
İbn Mes’ûd:
— Ben Peygamber(S)’den: “Kendileri hayâtta bulunup da kıyametin koptuğu zamana erişen kimseler, insanların şerrlilerindendir” buyururke n işittim, demiştir 18.
6- BÂB:
“Bundan sonra gelecek zaman, muhakkak evvelkind en daha şerrli olacaktır”
17-…….Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs etti ki, ez-Zubeyr ibnu Adiyy
şöyle demiştir: Biz Haccâc’dan karşılaştığımız_zulümden dolayı Enes ibn Mâlik’e gidip şikâyet ettik. Enes ibn Mâlik (R):
— Sabredini z! Çünkü bundan sonra üzerinize gelecek zaman, muhakkak bundan daha şerrli olacaktır. Ve bu fenalık (siz ölüp de) Rabb’inize kavuşuncaya kadar (asırlarca) böyle sürüp gidecekti r. Ben
bu sözü Peygamber iniz(S)’den işittim, dedi19.
18 Müslim’in Abdullah ibn Mes’ûd’dan rivayetin de, Rasûlullah (S): “Kıyamet ancak insanların şerrlileri üzerine kopacaktır” buyurmuştur. Ebû Hureyre’den bir rivayette: “Lâ ilahe ille ‘ilah diyen hiçbir kimse üzerine kıyamet kopmayaca kttr” buyuruhnuştur. Bu rivayetle rin delâletlerine göre, kıyamet ancak kâfirler, münafıklar, şerirler üzerine kopacaktır. Salih mü’minler tamâmiyle ölmüş bulunacak tır. Ebû Hureyre’den bir rivayette: “Kıyametin yaklaşması zamanında Allah latîfbir rüzgâr gönderecek ve gönlünde zerre kadar îmânı olan hiçbir kimseyi bırakmayıp ruhunu alacak” buyurulmuştur ki, bu da yukanki rivayetle rin te’-yîd edicisidi r.
19 Bu şikâyet Haccâc’m Irak valiliği sırasında yapılmıştı. Tâifli bir hocanın oğlu olan Haccâc, cesaret ve iyi konuşmasiyle Abdulmeli k ibn Mervân’m gözüne girip Hicaz Vâlîsi olmuş, Abdullah ibnu’z-Zubeyr’in halifelik da’vâsı vesilesiy le Mekke ve Medine’yi sahabe kanıyle boyadıktan sonra, Irak Vâlîliği de mükâfat
18-…….Peygamber’in zevcesi Ümmü Seleme (R) şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (S) dehşetle uyandı da şöyle buyuruyor du: “Subhânallah! Allah bu gece ne hazîneler indirdi! Ve ne fitneler indirildi! Hücrelerin sahibeler i olan kadınları (yânî zevceleri ni) namaz kılmaları için kim uyandırır? Dünyâda nice giyinik kadınlar vardır ki, âhirette çıplaktırlar”20.
olarak ona verilmişti. Haccâc burada da aynı zulümleri yapmaya başlayınca, bu hadîsin râvîsi olan Kûfeli Zubeyr ibn Adiyy, beraberin de bir’hey’etle Enes İbn Mâlik’e gidip şikâyet etmişlerdi. O sırada Enes ibn Mâlik Basra’da yerleşmişti. Bu şikâyetin ona yapılması, Enes’in resmî bir sıfatı olduğundan değil, Peygamber’in mühim bir sahâbîsi olması i’tİbâriyle bir dert yanmaktı. Ve yakın bir ihtimâl ile Haccâc’a karşı isyankâr bir vaziyet almak hususunda Enes’in fikrini sormaktı. Enes, Haccâc’ın daha acı ve kanlı bir fitne kapısını açmaması İçin, şikâyetçilere sabır tavsiye etmiş ve daha büyük bir fitnenin önünü almıştır.
Taberânî’nin Abdullah ibn Mes’ûd’dan sahîh senedle rivayet ettiği hadîste de Peygamber (S): “Dün bu günden, bu gün de yarından hayırlıdır” buyurmuştur. Şu da kaydedilm elidir ki, mazinin hâlden, hâlin de istikbâlden hayırlı olması umûmî ve mutlak bir kaaide değildir. Bâzı zaman olur ki, onda şerr, geçenden daha az olur. Meselâ Umer ibn Abdilazîz zamanı, Haccâc’m zulüm devrinden bir müddet sonra idi. Şübhesiz ki, Râşid Halîfeler devrini andıran âdil bîr idare hâkimdi. Bunun için Hasen el-Basrî; hâlin mâzîyi aratması kaai-desi, mutlak değil, ekseriyet e hamledilm iştir, demiştir.
20 Başlığa uygunluğu “Ve ne fitneler indirildi” sözünden alınır. Buhârî bunu burada iki senedle getirdi. Bunun bir rivayeti ilim Kitabı, “Geceleyin ilim ve va’z bâbı”nda geçmişti.
Peygamber’in ru’yâda görüp de haber verdiği fitneler ve ni’metler Allah’ın bildirmes i olan vahy yoluyla kendisine bildirile n şeylerdendir. Peygamber’in ru’-yâlan da vahiydir: “Üigil ıi’ fW J *sj ji = Ben ru’yâda seni boğazlıyorum diye görüyorum” (es-Sâffât: 102) âyeti, İbrahim’in İsmâîl’i yâhud İshâk’i kesmeye me’-mûr olduğunu haber veren âyettir.
Bu hadîste nice mu’cizeler vardır: Peygamber, ümmetine kendisind en sonra uğrayacakları fitneler ve musibetle ri, hem de nail olacakları hudûdsuz nİ’-met ve rahmet hazînelerini haber vermiştir. Bir de “Giyinik çıplaklar” zümresinden yâhud örtülü olmakla beraber elbisesin de israf ve tebzîr edecek nice kadınların zuhur edeceğini de haber veriyor. Mü’minlerin annelerin i uyandırmaya
7- PEYGAMBER(S)’İN:
‘Kim bize silâh çekerse, o bizden değildir”
KAVLİ BABI
19-…….Bize Mâlik, Nâfi’den; o da Abdullah ibn Umer(R)’den
haber verdi ki, Rasûlullah (S): “Her kim biz müslümânlara silâh çekip kıtal ederse, artık o biz müslümânların camiasından değildir” buyurmuştur21.
20-……. Bize Ebû Usâme; Bureyd’den; o da Ebû Burde’den;
o da Ebû Mûsâ eI-Eş’arî(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S): “Her kim bize silâh çekerse, artık o bizden değildir” buyurmuştur 22.
teşvik etmesi de, kendileri ne va’z etmek, sadaka vermeyi ve israfı terketmeyİ, Peygamber kadınları olmalarıyle aldanmaya rak ibâdet ve tâatlerden gaflet etmemeler ini bildirmek içindir. Müsriflikle giyinenle rin âhirette çıplak olmaları, haseneler den soyunmuş olmalarındandır.
21 Bu hadîsi Müslim, îmân’da, Ebû Hureyre’den: “Kim bize silâh çekerse, o bizden değildir” fıkrasıyle başlatır, “Kim bize hîle ve hıyanet ederse, o bizden değildir” suretinde rivayet eder. Taberânî ile Ebû Nuaym’m Abdullah ibn Mes’ûd’dan rivayetle rinde, hadîsin sonunda: “Htle ve hud’a sahihleri cehennemd edir” ziyâdesi vardır. Her iki rivayete göre, hadîsin tamâmı bu fıkraların birleşmesiy-ledir.
Bu şiddetli tehdîd, bu adam İslâm camiasından çıkar ve tevbe ederse, tev-besi kabul olunmaz, cehenneml ik olur ma’nâsına değildir; sakındırmak içindir.
22 Bu da vukarıki hadîsin hasVa bir sahâbîden rivayetid ir.
21-…….Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Ben Ebû Hu-
reyre(R)’den işittim, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Sakın sizin biriniz silâhını (çıkarıp da) dîn kardeşine işaret etmesin! Çünkü işaret eden kimse bilmez, belki şeytân eline hız verip çeker de (dîn kardeşini vurur) bu suretle cehennemd en bir çukura yuvarlanır”>23,
22-…….Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben Amr
ibn Dînâr’a;
— Yâ Ebâ Muhammedi Sen Câbir ibn AbdilIah(R)’tan: Bir adam mescidden geçti, yanında (demirleri meydanda) okları vardı. Rasû-Iullah (S) ona “Demirleri nden tut (da kimseye dokunmasınlar)” buyurdu, derken işittin mi? diye sordum.
Amr ibn Dînâr:
— Evet işittim, diye cevâb verdi.
23 Bu hadîslere göre fsiâm Devleti’ne karşı silâhlı isyan edip bu tecâvüzü meşru’ saymak, İslâm birliği ni’metine nankörlüğü gerektire n büyük bir suçtur. İslâm hukukuna göre bunun tenkili vâcibdir. Rasûlullah, müslümânları böyle silâhlı ihtilâlden men’ edip sakındırarak Veda Haccı’nda Minâ’da yaptığı hutbesind e: “Sakın benden sonra küfür hâlindeki bedevîlik hayâtınıza dönüp de birbirini-zin boynunu vurmaya kalkışmayınız” buyurmuştur. Son hadîs şaka bile olsa, kardeşine silâhla işaret etmenin ne kötü bîr sonuca götürebileceğini en belîğ şekilde belirtmek tedir.
23-…….Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dînâr’dan; o da Câbir ibn Abdillah(R)’tan şöyle tahdîs etti: Bir adam mescidden geçti, yanında demirleri m meydana çıkarmış olduğu birçok okları vardı. Rasûlullah (S) tarafından, okların herhangib ir müslümâna dokunup yaralamam ası için, demirli taraflarından tutması emrolundu .
24-……. Bize Ebû Usâme, Bureyd’den; o da Ebû Burde’den;
o da Ebû Mûsâ(R)’dan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Herhangib iriniz mescidimi zin yâhud çarşımızın birinden yanında demirli oklar varken geçecek olursa, okların demirlen üzerinden tutsun -yâhud: Onlardan birini müslümânlardan bir kimseye isabet ettirmeme k için demirleri ni avucunun içiyle alıp tutsun-!” buyurdu 24.
8- PEYGAMBER(S)’İN:
“Benden sonra birbirini zin boyunlarını vuracak kâfirlere dönmeyiniz”
KAVLİ BÂBÎ
24 Bu hadîslerin birer rivayeti Namaz Kitâbı’nda, Mescid’lerin evvelinde geçmişti. Bunlardan anlaşılan, meskûn yerlerde, ibadethan elerde, çarşı, pazar gibi insanların toplu bulundukl arı yerlerde herhangib ir kazaya sebeb olmamak için, silâhla dolaşılmaması, şayet silâhı varsa tedbîrini alarak iyice emniyetin i korumaktır.
25-…….Bize Şakîk tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibn Mes’
ûd (R): Peygamber (S): “Müslümâna sövmek fısk, onunla kıtal etmek küfürdür” buyurdu, demiştir 25.
26-……. Bana Vâkıd, babası Muhammed ibn Zeyd’den haber
verdi ki, İbn Umer (R) Peygamber(S)’den: “Benden sonra birbirler i-nizin boyunlarını vuracak kâfirlere dönmeyiniz” buyururke n işitmiş-ür 26.
25 Peygamber’in maksadı -Allah, Rasûlü’nün murâdını en bilendir-, müslümân ile sövüşmek fısk ve fucûr ehlinin; müslümânla kıtal de küfür ehlinin sânından olduğunu beyân olsa gerektir. Küfür ehlinin sânından olan ahlâk ve fiiller vakıa insanı âsî mertebesi nden de düşürüp hemen îmânını selbetmez . Fakat îmânı yaralayıp sahibini Allah korusun, küfür ve nifak helak vâdîlerine sürüklemesinden korkulur. ..
26 Yânî benden sonra hakkı örtücü kâfirlere dönmeyiniz. Çünkü küfrün ma’nâsı, lügatte “Örtmek”tir. Bu fiiller insanı küfre götürür. Dâvûdî: Bunun ma’nâsı: Mü’minlere, kâfirlere yapacağ niz fiilleri yapmayınız, demektir dedi (Kastallâ-nî).
27-…….Bize İbnu Şîrîn, Abdurrahmân ibn Ebî Bekre’den; o
da babası Ebû Bekre’den ve diğer bir adamdan -ki o, kimse (yânî Hu-meyd ibn Abdirrahmân) benim nefsimde Abdurrahmân ibn Ebî Bekre’den daha faziletli dir- tahdîs etti ki, Ebû Bekre (R): Rasûlullah (S) Minâ’da Nahr gününde insanlara hutbe yaptı da:
— “Bu hangi gündür biliyor musunuz?” buyurdu. Sahâbîler:
— Allah ve Rasûlü en bilendir! dediler.
Hattâ biz, Rasûlullah bu güne eski adından başka bir ad verecek sandık.
Rasûlullah:
— “Bu, nahr günü değil midir?” buyurdu. Biz:
— Evet yâ Rasûlallah, nahr günüdür! dedik. Rasûlullah:
— “Bu içinde bulunduğunuz hangi beldedir? Bu, Mekke beldesi değil midir?” buyurdu.
Bizler:
— Evet yâ Rasûlallah, Mekke’dir! dedik. Rasûlullah:
— “Şu hâlde iyi biliniz ki, bu ayınızda, bu beldenizd e, bu gününüzün haram olduğu gibi kanlarınız, mallarınız, namuslarınız ve bedenleri nizin dış yüzü olan derilerin iz birbirini ze haramdır (Her türlü saldırıdan korunmuştur). Dikkat edin! Bunu sizlere tebliğ ettim mi?” buyurdu.
Bizler:
— Evet tebliğ ettin! dedik. Rasûlullah:
— “Allah’ım, şâhid ol!” dedikten sonra:
— “Bunu burada hazır bulunanla r, burada hazır bulunmaya nlara (yânî müstakbel nesillere) tebliğ etsin. Çünkü bâzı tebliğ edici bunu kendisind en daha iyi belleyece k olana tebliğ edebilir” buyurdu.
Muhammed ibn Kesîr: Tebliğ böyle olmuştur (yânî tebiîğ çok ker-re böyle hafızlardan daha iyi hafız olanlara yapilagel miştir), dedi. Rasûlullah:
— ”Benden sonra birbirini zin boyunlarını vuracak kâfirlere dönmeyiniz” buyurdu.
Abdurrahmân ibn Ebî Bekre şöyle dedi: Câriye ibnu Kudâme onu yaktığı vakit, el-Hadramî’nin yakıldığı gün olunca, Câriye kendi askerleri ne:
— Ebû Bekre Nufey’e bakınız; o teslîm ve inkıyâd üzere mi yâ-hud değil mi? dedi.
Askerler ona:
— İşte bu Ebû Bekre’dîr ki, o senin el-Hadramî’ye yaptığın işi görmektedir (belki o seni söz yâhud silâhla reddetmek tedir), dediler.
Abdurrahmân ibn Ebî Bekre, geçen senedle şöyle dedi: Bana annem, Ebû Bekre Nufey’den: Onun (onların: Belki o seni silâh yâhud sözle inkâr etmiştir, dedikleri ni işittiği zaman): Eğer onlar evimde üzerime girmiş olsalardı, ben onlara karşı kendimi müdâfaa etmek için bir kamış deyneğini de uzanıp tutmazdım! dediğini tahdîs etti 27.
28-…….İbn Abbâs (R): Peygamber (S): “Benden sonra (gerisin geri giderek) dîninizden dönüp de birbirler inizin boyunlarını vuracak kâfirler olmayınız” buyurdu, demiştir 28.
27 Hadîsin bir rivayeti Hacc Kitabı, “Minâ günlerinde hutb^e bâbi”nda geçti.
Sanki Ebû Bekre: Ben kendimi savunmak için bir kamış deyneğine bile el uzatmadım ve elime almadım. Çünkü ben müslümânların birbirler iyle kıtal yapmalarım doğru görmem, onlarla nasıl olur da silâhla mukaatele ederim, demiş oluyor. Bu hâdisenin sebebi şudur: Muâviye, İbnu’l-Hadramî’yi Basra’ya gönderip, onların Alî’ye karşı harbe girmeleri ni istemişti. Alî de Câriye ibn Kudâ-me’yi gönderdi. O da onu muhasara etti. İbnu’l-Hadramî de bir eve girip orada saklandı. Câriye onun bulunduğu evi üzerine yaktı. Bunu el-Askerî zikretti. Ta-berî de otuzsekiz inci yıl hâdiseleri içinde Ebû’l-Hasen el-Medâinî yolundan böyle tahrîc etmiştir… (Kastallânî)
Ebû Bekre’nin sözü, kendisini n İslâm’da fitneye karışmayı doğru görmediğini ve iki taifeden birinde yer almayı da doğru görmediğini göstermektedir.
28 Bunun bir rivayeti, bundan daha bütün olarak Hacc Kitâbı’nda geçmişti.
29-…….Cerîr ibn Abdillah el-Becelî (R) şöyle demiştir: Rasû-
lullah (S) Veda Haccı’nda bana:
— “İnsanları sustur da dinlesinl er!” diye emretti. İnsanlar sükût ettikten sonra:
— “Benden sonra birbirini n boyunlarını vuran kâfirlere dönmeyiniz!” buyurdu 29.
9- BÂB:
‘Fitne zamanında oturanın fitnesi, ayakta durandan hayırlı olur”.
30-…….(Buradaki iki senedle) Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S)
şöyle buyurdu, demiştir: “Yakın gelecekte birtakım fitneler olacaktır. Fitne zamanında (ona karışmayıp) oturan kişi, ayakta durandan hayırlıdır. O zaman ayakta duran da (fitne sebebleri ni hazırlamaya) gidenden hayırlıdır. Bu yolda yürüyen de bi’Ufiil fesada çalışandan
29 Yânı amellerin iz müslümânların boyunlarını vurmakta kâfirlerin amellerin e benzemesi n. el-Muzhirî: Yânî ben dünyâdan ayrıldığım zaman bizler benim ardımdan, üzerinizde bulunduğunuz îmân ve takva üzerinde sabit olunuz; hiçbir kimseye zulmetmey iniz ve müslümânlarla muharebe etmeyiniz . Bunun bir rivayeti ilim Kitâbı’nda geçmişti (Kastallânî).
hayırlıdır. Her kim fitne olacağını bilip de, onu görmeğe çalışırsa, muhakkak onun kahrına uğrar. Her kim o fitne
zamanı iltica edecek veya sığınacak bir yer bulursa, hemen sığınsın (fesâdcılara karışmasın)/”30.
31-…….Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle
buyurdu: “İleride birtakım fitneler olacaktır. Fitne zamanlarında oturan kimse, ayakta durandan hayırlıdır. Ayakta duran da yürüyenden hayırlıdır. Yürüyen de koşandan hayırlıdır. Fitneyi görmeğe çalışan onun şerrini görür. Her kim fitne zamanı iltica edecek veya sığınacak bir yer bulursa, hemen ona sığınsın!*’31.
10- BÂB: “İki müslümân kılıçları ile karşılaştıkları zaman…
30 Başlık, hadîsten bir parça olduğu İçin, uygunluk tamdır. Bunu Müslim de Fi-ten’de getirmiştir.
“Men teşerrefe lehâ” Ona teşebbüs edip girişmek suretiyle onu görmeye ve muttali’ olmaya çalışan ve ondan yüz çevirmeyen ma’nâsınadır.
Testeşrifhû: Helake bakması sebebiyle fitne onu helak eder demektir.
el-îstişrâf: Bir adama zulm ve cevr eylemek ma’nâsınadır ve gözünü yukarı kaldırarak güneşe bakar şekilde bir nesneye bakmak ma’nâsınadır ki, dikkat ve mübalağa zımmmda olur (Kaamûs Ter.).
31 Bu da aynı hadîsin başka yoldan bir rivayetid ir. Bu hadîslerde fitnelerd en sakındırma ve fitnenin şerri, ona girmekle olacağı hükmü vardır. Fitneden mu-râd, her çeşit fitnedir, yâhud İktidar talebi hususunda ki ihtilâftan çıkan fitnedir. İnsan bunda haklı olanla bâtıl olanı bilemez.. . Bir taife evlere girip karışmamayı söyledi. Diğerleri de fitne beldesind en başka yerlere gitmeyi öğütledi… (Kas-tallânî).
32-…….Bize Hammâd, ismini söylemediği bir adamdan; o da
Hasen Basrî’den tahdıs etti ki (Ahnef ibn Kays) şöyle demiştir: Ben Alî ile Muâviye arasındaki harb fitnesi günlerinde silâhımla çıkmıştım. Akabinde beni Ebû Bekre karşıladı da:
— Nereye gitmek istiyorsu n? diye sordu. Ben de:
— Rasülullah’ın amcası oğluna (yânî Alî’ye) yardım etmek istiyorum, dedim.
Ebû, Bekre bana şöyle dedi:
— Rasûlullah (S): “İki müslümân kılıçlarıyle birbirler ine yöne-lip vuruştukları zaman, ikisi de (yânî öldüren de, ölen de) ateştedir” buyurdu. Öldüren böyledir, ama ölene ne oldu? diye soruldu. Rasûlullah: “Ölen de arkadaşını öldürmek istemiştir” buyurdu.
Hammâd ibn Zeyd şöyle dedi: Ben bu hadîsi Eyyûb es-Sahtıyânî ile Yûnus ibn Ubeyd’e zikrettim de, bunu onların da bana tahdîs etmelerin i istiyordu m. Onların ikisi de: Bu hadîsi Hasen Basrî ancak el-Ahnef ibn Kays’tan; o da Ebû Bekre’den olmak üzere rivayet etmiştir, dediler 32.
32 Bu hadîsler, İslâm Dîni’nin beşer hayâtına ne derece kıymet verdiğinin delilleri dir.
Öldüren ateşe girmeye hakk kazanır, fakat ölenin günâhı nedir ki, ateşe girecekti r? Buna şöyle cevâb verildi: Bunların suçları bir ve eşit değildir. Bunda silâhla yönelme fiili ve kıtal vukû’u vardır. Öldüren, kıtal ve öldürmeye karşılık azâb olunur; ölen de yalnız kıtale karşılık azâb olunur, sırf azm üzerine azâb olunmaz (Kastallânî).
33- Bize Süleyman tahdîs etti. Bize Hammâd bu hadîsi tahdîs etti.
Ve Muemmel de şöyle dedi: Bize Hammâd ibn Zeyd tahdîs etti. Bize Eyyûb, Yûnus, Hişâm ibn Hasan ve Muallâ ibnu Ziyâd, Hasen Basrî’den; o da el-Ahnef ten; o da Ebû Bekre’den; o da Peygam–ber(S)’den olmak üzere tahdîs ettiler.
Ve bunu Ma’mer, Eyyûb’dan rivayet etti. Bunu Bekkâr ibnu Ab-dilazîz, babasından; o da Ebû Bekre’den rivayet etti.
Ğunder de şöyle dedi: Bize Şu’be, Mansûr’dan; o da Rıb’î ibn Hırâş’tan; o da Ebû Bekre’den; o da Peygamber’den tahdîs etti.
Hâlbuki Sufyân es-Sevrî bunu Mansûr’dan diye yükseltmedi33.
11- BÂB: BİR DEVLET BAŞKANI ÜZERİNDE TOPLANMIŞ BİRCEMAAT BULUNMADIĞI ZAMAN (BU FİTNE, DAĞINIKLIK VEİHTİLÂF HÂLİNDE) MÜSLÜMÂNIN İŞİ NASIL OLACAKTIR?
34-…….Ebû îdrîs el-Havlânî, Huzeyfe ibnu’l-Yemân(R)’dan şöyle derken işitmiştir: İnsanlar Rasûlullah(S)’a (geleceğe âid) hayırdan sorarlardı. Ben de (İslâm Ümmeti’ne gelecek) şerrden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım. Bu endîşe ile bir kerresind e:
— Yâ Rasûlallah! Biz vaktiyle Câhiliyet devrinde şirk ve küfür içinde idik. Sonra Allah bize şu büyük İslâm hayrını getirdi. Bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şerr ve fitne var mıdır? diye sordum.
Rasûlullah:
— “Evet vardır” buyurdu. Ben:
— O şerrden ve fitneden sonra bir hayır ve salâh var mıdır? dedim.
Rasûlullah:
— “Evet bir hayır ve salâh vardır. Fakat onun içinde bâzı şerr ve fesâd bulunacak (hayrı bulandıracak, duruluğunu bozacak)” buyurdu.
Ben:
— O hayrın (temizliğini bulandıracak) kiri nedir? diye sordum. Rasûlullah:
— “O devrin âmirlerinden bir zümre ümmeti benim sünnetim ve yolumun hilâfına idare edecekler . Sen o devrin âmir ve valilerin den bâzılarının hareketle rini (doğru bulup) tasvîb, bâzılarının hareketle rini de (çirkin bulup) reddedece ksin!” buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Bu karışık hayır devrinden sonra, yine bir şerr ve fesâd devri gelecek midir? -dedim.
Rasûlullah:
— “Evet gelecekti r. O devirde birtakım da’vetçiler (propagand acılar) halkı cehennem kapıları üzerine çağıracaklar. Her kim onların da’vetine icabet ederse, onu cehenneme atacaklar” buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Bu da’vetçileri bize vasfetsen iz!? dedim. Rasûlullah:
— “Onlar bizim milletimi zden insanlardır. Bizim dillerimi zle ko-
nuşurlar (hâlbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur)” buyurdu. Ben:
— Yâ Rasûlallah! O devir bana yetişirse (yânî ben o devirde yaşarsam) nasıl hareket etmemi emredersi niz? dedim.
Rasûlullah:
— “İslâm cemâatine mutâbaat et ve onların devlet başkanlarına itaat eyle!” buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Onların bir cemâati yoksa, başlarında devlet başkanları da yoksa? dedim.
Rasûlullah:
— “O takdirde sen bu fırkaların hepsinden ayrıl (evine çekil). Velev ki, bu ayrılman bir ağaç kökünü ısırman suretiyle (meşakkatli) olsa bile. Artık ölüm sana erişinceye kadar, sen bu ayrılık üzere bulun!” buyurdu 34.
12- FİTNELER VE ZULÜMLER EHLİNİN FERDLERİNİ ÇOĞALTANKİMSELER BABI
34 Başlığa uygunluğu “Onların bir cemâati ve devlet başkanları bulunmazs a” sözünden alınır. Ağaç dibini ısırmaktan murâd, şartlarıyle bir imâm bulunup ona bey’at edinceye kadar fitnelerd en ayrı kalmaktır.
Bunun bir rivayeti Nübüvvet Alâmetleri Kitâbı’nda da geçmişti. Bunu Müslim de Fitneler’de getirmiştir. Rasûlullah’ın mutlak surette hayır ve saadet olan zamanlard an sonra geleceğini haber verdiği fitneler, musibetle r, Hz. Usmân’ın şehîd edilmesiy le başlamış, Cemel, Sıffîn, Kerbelâ, Hârre, Ka’be’nin tecâvüze-uğraması faciaları birbirini ta’kîb etmiştir. Bunlardan sonra şerr ile karışık hayır devrine, Kaadı Iyâd, “Umer ibn Abdilazîz zamanıdır” demiştir. Umer ibnu’l-Abdilazîz “Emîru’l-Mü’minîn” unvânıyle anılır. O tamâmiyle İslâm umdelerin e göre idare ettiği için,’ ‘İkinci Umer” diye anılır. İkİbuçuk seneye yakın devri, Râşid Halîfeler devrine katılarak, hakîkî hilâfet devri kapanır. Bundan sonra “Emirlik ve Saltanat” üzerine kurulan ve babadan oğula ageçen mutlakıyet sistemi idareler devri başlamıştır. Bunu Muâviye, oğlu Yezîd’i halef ta’yîn etmekle başlatmıştı. Muâviye bu emaret saltanatına Umer devrinde Şâm VâlîIİ-ği zamanında başlamıştı. Umer Şâm ve Filistin’i ziyaretin de Muâviye’nin bu ziyaretin den hoşlanmayarak “Bu da Arablar’m kisrâsıdır” demiştir.
35-…….Ve el-Leys, Ebû’l-Esved’den söyledi ki, Ebû’l-Esved
şöyle demiştir: (İbnu’z-Zubeyr zamanında Şâm ehli ile mukaatele etmeleri için) Medine ehli üzerine bir ordu ayrılmıştı. Ben de kendimi bu orduya yazdırmıştım. Akabinde İkrime’ye kavuştum da kendimi bu orduya yazdırdığımı ona haber verdim. O beni bundan şiddetle nehyettik ten sonra, şöyle dedi:
— Bana İbn Abbâs (R) şöyle haber verdi: Müslümanlardan birtakım insanlar (Mekke’de kalıp hicret etmeyerek) müşriklerin beraberin de oluyorlar ve Rasûlullah’a karşı müşriklerin şir}c camiasını çoğaltıyorlardı. Harbde düşman saffları arasında bulunan bu kimselere ok geliyor ve vuruluyor yâhud bunlardan bâzılarına isabet ediyor da onu öldürüyor yâhud da ona vuruyor da öldürüyordu. İşte Yüce Allah, bunun üzerine şunu indirdi: “Öz nefisleri nin zâlimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki: ‘Ne işte idiniz?’ Onlar: ‘Biz Yeryüzü ‘nde (dînin emirlerin i uygulamak tan) aciz kimselerd ik’ derler. Melekler de: ‘Allah’ın Ârzh geniş değil miydi? Siz de orada hicret edeydiniz yaV derler. İşte onların barınakları cehennemd ir. O ne kötü bir yerdir” (en-Nisâ: 97)35.
13- BÂB: MÜSLÜMAN, DEĞERSİZ VE HAYIRSIZ İNSANLAR İÇİNDE KALDIĞI ZAMAN (NE YAPACAKTI R)? 36
35 Bunun bir rivayeti Tefsîr’de de geçmişti.
Aynî’nin Vâkıdî’den naklettiği nuzûl sebebi şudur: Bu âyet, Mekke’de ikaa-met eden ve müslümân olduklarım söyleyen birtakım kimseler hakkında inmiştir. Onlar Medine’ye hicret etmeyip, zahirde îmân etmiş görünürlerdi. Hakikatte nifaklarını gizlerler di. Bedir harbi açıldığı zaman da bunlar müşriklerle beraber Mekke’den çıkıp müslümânlarla harbetmey e gelmişlerdi. Fakat melekler bunların suratlarına çarparak, omuz köklerine vurarak bunları öldürmüşlerdi. Buniar ölürken yâhud cehenneme sevkolunu rken, melekleri n bunlara: Niye bu zuîmü İşlediniz? suâlleri ve onların cevâblan bu âyette bildirilm iştir.
36 Bu başlık, Taberî’nin Ebû Hureyre’den rivayet ettiği hadîsin lafzıdır, denildi. (Aynî).
36-…….Huzeyfe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bize iki hâdise haber verdi. Bunlardan birini gördüm, öbürüsünü görmeyi de gözlüyorum. Rasûlullah bize (emânetin nasıl indiğim şöyle) haber verdi: “Emânet (yânî dîn duyguları, adalet ve emniyet umdeleri ilk önce) sâlih kimseleri n gönüllerinin derinliğine iner (fıtrî duygulanırlar). Sonra o kullar, Kur*ân’dan bilgi alırlar, daha sonra sünnetten öğrenirler (kesbî duygulanırlar)”,
Rasûlullah bize emânetin ref ini (geri kaldırıldığını) de haber verip şöyle buyurdu: “(Fıtrî ve kesbî duygulana n bilgin) kişi gece uykusunu uyur. O, uyurken emânet hafızasından (silinip) alınır da, emânetin eseri (izi, yeri), rengi uçuk bir nokta hâlinde yanık yeri gibi kalır. Sonra o bilgin kişi bir uyku daha uyurken emânetin (geri kalan kısmı da) alınır. Bunun eseri ve yeri de balta sallayan bir işçinin avucunda-ki kabarcık gibi kalır, (bir zaman sonra o da söner gider). Şu hâlde (o mübarek) emânet, senin ayağına düşürdüğün bir kıvılcımın düştüğü yerişişirip, senin onu bir kabarcık hâlinde görmen gibidir. Hâlbuki bu kabarcıkta (vücûdun hayatî uzviyeti üzerinde te’sîr edici) birşey yoktur (bir zaman sonra söner gider).
Şu vaziyette halk, birbiriyl e alışveriş etmek ve medenî münâsebette bulunmak için (müşkil bir günün) sabahına erişmiş bulunur. Hiç kimse emâneti edâ etmek imkânını bulamaz. Şöyle ki: (Kâh) Fulân oğulları içinde emîn bir kimse vardır (emâneti ona veririm) denilir.
(Kâh) birisinin lehine “O ne akıllıdır, ne tedbirlid ir, o ne zerâfetli zâttır, o ne kahramandır” diye şehâdet olunur. Hâlbuki hakkında propagand a yapılan şahsın kalbinde hardal tanesi kadar îmân eseri yoktur.” Huzeyfe dedi ki: Bana öyle bir zaman karşı geldi (öyle bir zamanda yaşadım) ki, o meymenetl i devirde ben kiminle alışveriş edeceğim diye tasalanma zdim. Çünkü medenî münâsebette bulunacağım kimse müslümânsa onu İslâmı (bana hıyanet etmekten) men’ ederdi, Eğer Hrıstiyan (ve Yahûdî) ise onu (bulunduğu yerin) vâlîsi hıyanetten men’ ederdi. (Bu suretle o devirde umûmî bir emniyet vardı). Bugün ise ben Fulân ve Fulân’dan başka kimse ile alışveriş edemez oldum37.
14- FİTNE SIRASINDA (FESAD YERİ OLAN ŞEHİRLERDEN KAÇARAK) ÇÖL ARABLARI’YLA OTURMAK BABI 38
37 Hadîsin başlığa uygunluğu ma’nâsmdan alınır. Buhârî bu hadîsin aynını, sened olarak da Rikaak Kitabı, “Emânetin kaldırılması bâbı”nda getirmişti.
Kur’ân âyetlerinde, hadîslerde hem devlet ve ulü’I-emr gibi mühim konularda zikroluna n bu “Emânet” kelimesin in, zikrolund uğu konulara göre ma’-nâlan vardır. Hepsinde “Emânet”, umûmî bir ta’bîr ile “Hıyanet” mukaabili kullanılmıştır. Bu hadîsin baş tarafındaki “Emânet” kelimesin in ma’nâsı, fıtrî dîn duygusuyl a kesbî ibâdet, adalet ve medeniyet umdeleri olduğu açık olarak anlaşılmaktadır. Bu kutsal duygunun ve Allah’a karşı ubudiyet, insanlar arasında içtimaî bir nizâm ve emniyet te’mîn eden umdelerin Allah tarafından insanların gönüllerine nasıl ilham ve vahy olunup, sonra birer birer nasıl silinip gittiğini Huzeyfe en belîğ bir uslûb ile Peygamber’in dilinden nakletmiştir…
Hadîsin ikinci fıkrasında da İslâm nuru doğduğu ve yayıldığı müddetçe ziyasını saçtığı yerlerde müslim- gayrimüslim bütün ferdler arasında umûmî bir emniyet ve i’timâd kurulup, o nurun sönmesiyle bütün gönülleri umûmî bir emniyetsi zlik karanlığı kapladığı tasvir olunmuştur.
Hadîsin üçüncü fıkrasında Huzeyfe, hem bu emniyet devrinde yaşadığım, hem de İçtimaî nizâm bozulup emniyetsi z bir muhît içinde kalarak, Fulân’dan ve Fulân’dan başka kimse ile muamelede bulunmadığını bildiriyo r. Huzeyfe, Usmân’ırt şehîd edilmesin den kırk gün sonra, yânî hicretin otuzaltin ci yılında vefat ettiğine göre, o faciayı meydana getiren günlerin çetinliğini ve emniyetsi zliğini görüp ifâde etmiş oluyor… “Fulân ve Fulân’dan başka” kinâyesiyle, muamele yapılmağa hakk kazanacak kimseleri n azlığını bildirmek istiyor. Buradaki “Mubayaa” lafzıyle, siyâsî ve umûmî bey’at ma’nâsı da kasdoluna bilir… 38 Bu başlık “Ayn” yerine “Ğayn” harfiyle de rivayet edilmiştir ki, buna göre ma’nâ garîb yaşamak, bir zabta göre “Ğayn” ve keskin “Zây”
ile “Teazzub” gelmiştir ki, buna göre şehirlerden uzakta ve yalnız yaşamak ma’nâsına olmuş olur.
37-…….Bize Hatim ibn İsmâîl, Yezîd ibn Ebî Ubeyd’den tah-
dîs etti ki, Seleme ibnu’1-Ekva’ (R) Medine’de Haccâc’ın yanına geldiğinde, Haccâc:
— Ey İbnu’1-Ekva’, sen ayağının iki ökçesine basarak dîninden geri döndün, (Medine’yi bırakıp) çölde bedevî Arablar’la yaşadın! dedi.
İbnu’1-Ekva’:
— Hayır (ben hicret ettiğim Medine’den yüz çevirmedim), fakat Rasûlullah (S) bana çölde oturmağa izin verdi, diye karşıladı.
Ve yine Yezîd ibn Ebî Ubeyd şöyle demiştir: Usmân ibn Affân’-ın şehîd edilmesi vak’asından sonra Seleme ibnu’1-Ekva’ Medîne’den çıkıp Rebeze’ye gitmiş, orada bir kadınla evlenmiş, o kadın kendisine birtakım çocuklar doğurmuştu. Orada (uzun yıllar) ikaamet etti. Nihayet vefatından beş-on gün önce Medine’ye gelmişti39.
39 Seleme ibnu’1-Ekva’ (R) Medine’de 74 târihinde ve 80 yaşında vefat etmiştir. O sırada Haccâc, Hicaz Vâlîsi olarak Medine’de ikaamet edip türlü bahaneler le Peygamber’in sahâbîlerini öldürüyordu. Seleme (R) çölden Medine’ye döndüğünde, onu da yanma çağırıp: Ey Seleme, sen mürtedsin. Çölden Medine’ye hicret ettikten sonra tekrar dönüp çöle gitmişsin! diye 80 yaşındaki bu ihtiyar sahâbî-yi korkutup tehdîd etmişti. Haccâc bu sözü ile Abdullah ibn Mes’ûd’un şu hadîsine işaret etmek istiyordu: “Allah faiz malı yiyen kişiye la’net etsin… ve Medine’ye hicret ettikten sonra çöl hayâtına dönen kişi de mürteddir”. Haccâc bu sözüyle, Rıdvan ağacı altında Rasûlullah’a üç kerre bey’at eden bir sahâbîyi öldürmek yâhud da gözünü yıldırmak istiyordu . Seleme, çölde yaşamasına Rasû-Iullah’ın izin verdiğini bildirmek le cevâb vermiş oluyor. Rebeze, Medine civarında bir bâdiyenin adıdır. Umer zamanında zekât develerin in yayılması için koru edinilmişti.
38-…….Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle
buyurdu: “Müslümânın hayırlı malı koyun olması yakındır. Müslüman onunla dînine sâhib olmak üzere fitnelerd en kaçarak kâh dağların başını, kâh vadilerin yağmur düşen yerlerini (otlak olarak) seçer”40.
15- FİTNELERDEN ALLAH’A SIĞINMAK BABI
40 Hadîs, fitne zamanında sürülerini alıp dağlara ve otlak arazîlere kaçmak ve selâmette kalmak bakımından koyunun önemini ve hayırlılığını ifâde etmektedi r.
39-……. Bize Hişâm ed-Destevâî, Katâde’den tahdîs etti ki, Enes
(R) şöyle demiştir: Sahâbîler Peygamber(S)’e birtakım sorular sordular ve nihayet sormakta ısrar ettiler. Bunun üzerine Peygamber bir gün minbere çıktı da:
— “Bana her neden soracak olursanız, muhakkak sizlere beyân ederim” buyurdu.
Ben bu sırada sağa ve sola bakmaya başladım ki, herbir insan başı elbisenin içinde olarak ağlıyordu. Bu sırada bir adam söze başladı ki, o birisiyle kavga ettiği zaman kendisi babasından başkasına nisbet olunurdu. O zât:
— Ey Allah’ın Peygamber i! Benim babam kimdir? diye sordu. Peygamber:
— “Baban Huzâfe’dir!” buyurdu. Bunun üzerine Umer söze başlayıp:
— Biz Allah’ın Rabb’imiz olduğuna, İslâm’ın dînimiz olduğuna, Muhammed’in rasûl olduğuna razı olduk. Bizler fitneleri n kötülüğünden Allah’a sığınırız! dedi 4I.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— “Ben hayırda veşerrde asla bu günün benzerini görmüş değilim. Şu muhakkak ki bana cennet ve cehennem sûretlendi de nihayet ben bu ikisini şu duvarın önünde gördüm” buyurdu.
Katâde dedi ki: Bu hadîs şu âyetin yanında zikrolunu yor: “Ey îmân edenler, A ilah yın affettiği şeyleri -ki, eğer size açıklanırsa ve siz bunları Kur’ân inerken sorup da hükmü kendinize izhâr edilirse fenanıza gidecekti r -sormayın. Allah çok mağfiret edicidir, çok halimdir” (el-Mâide: 101) 42.
Ve Abbâs en-Nersî şöyle dedi: Bize Yezîd ibn Zura’ tahdîs etti. Bize Saîd ibn Ebî Arûbe tahdîs etti. Bize Katâde tahdîs etti ki, onlara da Enes (R): Allah’ın Peygamber i bu hadîsi söyledi, demiş ve şunu ilâve etmiştir: Herbir insan başım elbisesi içine dönerek ağlıyor ve:
— Ben fitneleri n kötülüğünden Allah’a sığınıcıyım, diyordu. Yâhud da:
— Ben fitneleri n kötülüğünden Allah’a sığınıyorum, diyordu.
Buhârî dedi ki: Ve bana Halîfe ibn Hayyât müzâkerede şöyle dedi: Bize Yezîd ibn Zura’ tahdîs etti. Bize Saîd ibn Ebî Arûbe ve Mu’te-mir, babası Süleyman ibn Tarhân’dan; o da Katâde’den tahdîs etti ki, onlara da Enes, Peygamber(S)’den bu hadîsi tahdîs etmiş ve: Peygamber:
41 Umer’in bu sözü şöyle de tercüme edilmiştir: “Biz Allah Taâiâ’yı Rabb, İslâm’ı dîn, Muhammed’i rasûl olarak kabul ve tasdik ettik”.
42 Bu âyetin nuzûl sebebi bu kıssa olmuştur diye tefsirler de zikrolunm uştur.
“Fitneleri n şerrinden Allah ‘a sığıma hâlde bulunuyor um” buyurdu, demiştir 43.
16- PEYGAMBER(S)’İN:
“Fitne doğu cihetinde dir
KAVLİ BABI
40-…….Bize Hişâm ibn Yûsuf, Ma’mer’den; o da ez-Zuhrî’den;
o da Sâlim’den; o da babası Abdullah ibn Umer(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S) minberin yanında ayağa kalktı da (doğuyu işaret ederek iki kerre):
— “Fitne şu taraftadır, fitne şu taraftadır: Şeytânın boynuzu doğduğu yerdedir -yâhud: Güneşin boynuzu doğduğu yerdedir-” buyurmuştur.
43 Başlığa uygunluğu “Biz fitneleri n şerrinden Allah’a sığınırız” sözündedir. Bu hadîsin bir rivayeti Duâlar’da da geçmişti. Peygamber’İn fitnelerd en Allah’a sığınması, ümmetine öğretmek içindir. Bunun bâzı rivayetle ri İlim ve Kusûf’ta da geçti.
Bu hadîste babasının kim olduğunu soran zât, Kisrâ’ya elçi olarak gönderilen Abdullah ibn Huzâfe es-Sehmî’dir. Müslim’in rivayetin e göre, bu Abdullah, babasından başka bir babaya nisbet ve bir kavga ettikçe: “Fulân’in oğlu” dîye ayıplanirdı. Anası böyle bir suâl sorduğunu işitince: Senden daha fena bir evlâd görmedim. Ananın Câhiüyet günlerinde kadınların işlediği şeylerden birini işlemediğini nereden biliyordu n? Ya ananı âlem nazarında rüsvây edeydin iyi mi olurdu? diye azarlamış. O da cevaben: Vallahi eğer beni zencî köleye ilhak etmiş olaydı, onu kabul ederdim! demiştir (Tecrîd Ter., I, 79).
41-…….BizeLeys, Nâfi’den; o da İbn Umer(R)’den tahdîs etti
ki, o: Rasûlullah (S) gündoğusu tarafına yönelmiş olduğu hâlde:
— “Dikkat edin! İyi biliniz ki, fitne işte bu taraftadır; şeytânın boynuzu doğduğu yerdedir!” buyururke n işitmiştir 44.
42-…….İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) zikretti ve:
— “Yâ Allah, Şam’ımızda bize bereket ihsan et! Yâ Allah, Ye-men’imizde bize bereket ihsan et!” diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, Necd’imizde de! diye niyaz ettiler. Rasûlullah:
— “Yâ Allah, bize Şam’ımızda bereket ihsan eyle! Yâ Allah, bize Yemen’imizde bereket ihsan eyle!” diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, Necd’imizde de! dediler.
İbn Umer dedi ki: Zannediyo rum Rasûlullah, üçüncü defasında:
— “Zelzelele r ve fitneler işte oradadır. Şeytânın karn’ı (yânı hi-zib ve ümmeti) de orada çıkacaktır!” buyurdu 45.
44 Peygamber bu hadîslerde meydana gelecek fitneleri n, musibetle rin çıkış yerini, cihetini bildirmiştir. Peygamber’in vefatından sonra çıkan fitneleri n hepsi, doğu tarafından çıkmıştır. İlerideki fitneleri n çıkış yerleri de orası olacağını ifâde eder. “Şeytânın boynuzu” ta’bîri de temsilden İbarettir.
45 Bunun bir rivayeti Yağmur Duâsi’nda geçmişti. “Kam”, bir asırda yaşayan insanların tabakası ma’nâsma geldiği gibi, içinde bir peygamber zuhur eden bir müddette yaşamış olanlara da, ilim ehlinden bir tabakaya da denir… Buna göre “Şeytânın karnı”, şeytânın hizbi ve ümmeti demek olur. Nitekim Deccâl o havaliden, Irak cihetinde n yıkacaktır, demişlerdir…
43-…….Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: Bizim yanımıza Abdullah
ibn Umer çıktı, biz de kendisind en bize (rahmet ve ruhsatı şâmil) güzel hadîs tahdîs etmesini ümîd ettik.
Saîd dedi ki: Bizden önce bir insan ona doğru ileri geçti de:
— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Bize fitnedeki kıtalden tahdîs et! Yüce Allah “Fitne kalmayıncaya, dîn de Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın… ” (el-Bakara: 193; el-Enfâl; 39) buyuruyor, dedi.
Bunun üzerine İbn Umer (R):
— Sen fitne nedir bilir misin? Anan seni zayi’ etsin! Muham-med (S) ancak müşriklerle mukaatele ederdi. Onların dînlerine girmek bir fitnedir. O’mın kıtali, sizin kıtaliniz gibi mülk, yânı iktidar üzerine değildi, dedi46.
46 Başlığa uygunluğu, içinde fitne bulunması yönündendîr.
Bunun bir rivayeti Tefsîr’de de geçmişti. O zât, âyetle fitnedeki kıtalin meş-rû’Iuğuna delîl getirmişti, ibn Umer gibi kıtalden çekinenleri redd vardı. İbn Umer verdiği cevâbla, fitne harbinin müslümânlar arasında olan iktidar ve me-liklik harbi olmadığını, fitne harbinin müşrik baskılarından kurtulmak için yapılan harb olduğunu anlatmış oluyor.
Âyetin ma’nâsı, fitne yânî şirk ve tefrika olmasın da dîn hep Allah için olsun, yalnız Allah’a boyun eğilip itaat edilsin. Hâlbuki “Allah katında dîn, islâm’dır”. Bunlarda Tevhîd dîni olan İslâm’dan başka bir dîn bulunmasın, fitnenin başı olan şirk kalksın… Allah’ın kullarım başkalarına mahkûm tutan bâtıl dînler Hakk Dîn karşısında yıkılsın, hakk hâkim olsun da fitne ve mihnetle kimse hakk ma’bûddan başkasına itaat ve inkıyada sevk ve cebredilm esin… (Hakk Dîni, I, 698; III, 2403).
17- DENİZİN DALGALANM ASI GİBİ DALGALANA CAK OLAN FİTNE
BABI
Ve Sufyân ibn Uyeyne, Halef ibnu Havşeb’den söyledi
ki, selef, fitne inmesi sırasında İmru’u'l-Kays’ın
söylediği şu beyitleri misâl edinip inşâd etmeyi
severlerd i47:
el-Harhu evvelu mâ iekûnu fetiyyete n Tes’â bi-zînetihâ îi-kulli cehûii
Hattâ izâ’ş-taalet ve şebbe dırâmuhâ Vellet azûzen gayre zâti haîîli
Şemtâe yunkeru îevnuhâ ve îeğayyeret Mekrûhaten li’ş-şemmi ve’t-takbîli
( = Harb evvelinde her câhil erkek için zînetiyle koşan
genç bir kız olur.
Nihayet ateşlendiği ve yanacak şeyleri yandığı zaman
zevci olmayan bir koca karı olarak geri döner.
Ki siyah saçları beyazla karışmış, renkleri sevilmez
koklamak ve öpmek için sevimsiz bir hâle değişmiştir.)
47 Buhârî bunu et-Târthu’s-Sagîr “inde Abdullah ibn Muhammed el-Müsnîdî’den se-nedli olarak rivayet etmiştir. Bu İmru’u'1-Kays ibn Abis el-Kindî’dir. Bu beyitleri n Amr ibn Ma’dikerb’e âid olduğunu Ebû’l-Abbâs el-Muberred el-Kâmilfî’t-Târîhİnde, es-Suheylî de Ravdu’l-unffî TefsiriSîretiibn Hişâm ‘mda kesin olarak belirtmişlerdir (Kastallânî).
44-…….Bize Şakîk Ebû Vâil ibn Seleme tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Huzeyfe ibnu’î-Yemân’dan işittim, şöyle diyordu: Bizler Umer ibnu’l-Hattâb’m yanında oturuyord uk. Umer bir ara:
— Peygamber (S)’in fitne hakkındaki sözlerini hanginiz ezberinde tutuyor? diye sordu.
Huzeyfe:
— İnsanın ehli, malı, evlâdı, komşusu yüzünden uğrayacağı fitnelere namaz, sadaka, ma’rûf ile emr ve münkerden nehy amelleri keffâret eder, dedi.
Umer, Huzeyfe’ye:
— Benim senden sormak istediğim bunlar değildir, lâkin ben Pey-gamber(S)’in “Denizin dalgalanm ası gibi dalgalana cak” buyurduğu fitneyi soruyorum, dedi.
Huzeyfe, Umer’e:
— Yâ Emîra’l-Mü’minîn! O fitneden senin üzerinde bir korku yoktur. Çünkü muhakkak seninle onun arasında kilitli bir kapı vardır, dedi.
Umer, Huzeyfe ‘ye’
— Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı? diye sordu. Huzeyfe:
— Evet kırılacaktır, dedi. Umer:
— Demek ki, o takdîrde ebediyyen kilitlenm eyecek, dedi. Huzeyfe dedi ki: Ben:
— Evet, dedim.
Şakîk dedi ki: Biz Huzeyfe’ye:
— Umer kapıyı biliyor muydu? diye sorduk. Huzeyfe:
— Evet, yarından evvel bu gece olduğunu bilmekte olduğum gibi (biliyordu). Bunun sebebi şudur: Ben ona öyle bir hadîs tahdîs ettim ki, onda yalan yanlış hiçbirşey yoktur, dedi.
Şakîk ibn Seleme el-Esedî: Huzeyfe’ye kendimiz “Kapı kimdir?” diye sormağa cesaret edemezdik de, Mesrûk ibnu’I-Ecda’a sormasını emrettik. Mesrûk, Huzeyfe’ye:
— Kapı kimdir? diye sordu.
O da:
— Umer’dir, dedi48.
48 Bu hadîsin birer rivayeti Namâz’da, Mevâkît bâbı’nda; Zekât’ta, Oruç’ta ve Nübüvvet Alâmetleri’nde de geçmişti. Oralarda da bildirild iği gibi Fitne, aslında imtihan ve denemedir ki, Türkçe’si sınama demektir. Hâlisi karışıktan belli olsun diye altını, gümüşü potada eritmeğe fitne dendiği gibi, İyiliği, kötülüğü belli olsun diye insana edilen her muameleye de fitne denilir. Bu lafzın ma’nâlan çoktur, hepsi de bu ma’nâdan dallanıp budaklanır.
Umer kapının kendi zâtı olduğunu bildiği hâlde, kendisind en sonra gelecek fitneden suâl etmesi, fitnenin azametini bildiği ve şayet tafsilâtını unutmuş-sa hatırlaması içindir. Kendi zamanında belki mukaddime leri meydana çıkar diye korkuyorm uş.
45-……. Bize Muhammed ibrm Ca’fer, Şerîk ibn Abdillah’tan;
o da Saîd ibnu’I-Müseyyeb’den haber verdi ki, Ebû Mûsâ el-Eş’arı (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün bir ihtiyâcı için Medine bus-tânlarından bir bustâna doğru çıktı, ben de O’nun izi üzerinde arkasından çıktım. Peygamber bustânın içine girince, ben O’nun kapısı önünde oturdum ve kendi kendime: “Ben bugün kendisi bana emretmediği hâlde, muhakkak Peygamber’in kapıcısı olacağım” diye ahdettim.
Peygamber gidip ihtiyâcını yerine getirdi ve oradaki kuyunun ağzında örülmüş bileziğin üzerine oturdu ve (serinleme k için) iki baldırını açarak ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Bu hâlde iken akabinde Ebû Bekr geldi de yanına girmek için izin istiyordu . Ben Ebû Bekr’e:
— Sen olduğun gibi burada dur da ben senin için izin isteyeyim, dedim.
Ebû Bekr durdu. Ben Peygamber’e gelip:
— Ey Allah’ın Peygamber i, Ebû Bekr yanına gelmeğe izin istiyor, dedim.
Peygamber:
— “Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Bekr girdi ve Peygamber’in sağ yanına gelip oturdu. O da baldırlarını açıp ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Akabinde Umer geldi. Ben ona da:
— Olduğun yerde bekle de ben senin için izin alayım, dedim. Peygamber:
— “Umer’e izin ver ve onu da cennetle müjdele!” buyurdu. Akabinde Umer de gelip Peygamber’in sol tarafında oturdu. O
da baldırlarını açıp ayaklarını kuyuya sarkıttı. Bu suretle kuyunun bileziği doldu ve orada oturacak başka bir yer kalmadı. Sonra Usmân geldi. Ben ona da:
— Olduğun yerde dur da ben senin için izin alayım! dedim. Peygamber:
— “Usmân için de izin ver ve onu kendisine isabet edecek belâ ve imtihan ile beraber cennetle müjdele!” buyurdu.
Usmân da içeriye girdi ve onların yanında oturacak bir yer bulamadı da değişik bir yere çekildi ve nihayet.o nların karşılarına gelip kuyunun bir tarafı üzerine oturdu. O da baldırlarım açtı, sonra ayak- larmı kuyunun içine sarkıttı.
Ebû Mûsâ dedi ki: Ben bu sırada bir kardeşim için temenni etmeye ve Allah’a onun da buraya gelmesini duâ etmeye başladım.
Saîd ibnu’l-Müseyyeb: Ben bu iki sahâbînin Peygamber din beraberin de ve Usmân’ın yalnız oluşunu, onların kabirleri nin burada birleşmesi ve Usmân’ın da onlardan ayrı olmasıyle te’vîl ettim, demiştir 49.
46-…….Süleyman ibn Mıhrân şöyle demiştir: Ben Ebû Vâil Şa-
kîk ibn Seleme’den işi:tim, o şöyle dedi: Usmân aleyhinde vuku’ bulan fitne esnasında Halîfe’nin sevgili dostu olan Usâme’ye:
— Usmân’a gitsen de halk arasındaki fitneyi anlatarak gidermeye çalışsan! denilmişti.
Usâme cevaben:
— Şübhesiz ben Usnıân’a bu işleri fitne kapısı açmaksızın gizlice söylemişimdir ve o kapıyı açan ilk kişi ben olmam. Ben, Rasûlul-Iah’tan işittiğim bir sözden sonra, insanlard an iki kişi üzerine emîr olmasının ardından bir adama “Sen hayırlısın” diyecek değilim: Ra-sûlullah şöyle buyuruyor du: “Kıyamet gününde bir adam getirilir ve cehenneme atılır da cehennem, değirmen eşeğinin değirmen taşlarıy-le öğütmesi gibi onu öğütür. Bunun üzerine cehennem halkı onun başına toplanırlar da: Ey Fulân! Sen ma’rûfile emrediyor ve münkerden nehyediyo r değil miydin? derler. O da: Evet ben ma’rûfile emreder-
49 Başlığa uygunluğu “Usmân’a izin ver, onu da kendisine isabet edecek belâ ve imtihan ile beraber cennetle müjdele” sözünden alınır. Bu da denizin dalgalanm ası gibi olan fitneler topluluğundandır. Bunun için Peygamber belâyı ona tahsis etti. Umer üzerine cereyan edecek birşey zikretmed i. Çünkü Umer, Usmân’ın imtihanı gibi üzerine tasallut, imamlığın geri alınması isteği, haremine taarruz ve çirkin işlere nisbet gibi imtihan edilmedi. Bunun bir rivayeti, Ebû Bekr’İn fadlı bölümünde geçmişti. Bunun birkaç rivayetin i Müslim de Fadâil’de getirmiştir.
dim de onu kendim yapmazdım ve yine ben münkerden nehyeder-dim de onu kendim işlerdim, der”50.
18- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)
47-…….Ebû Bekre (R) şöyle demiştir: Yemîn olsun, Allah beni Cemel vak’ası günlerinde (daha önce Peygamber’den işitmiş olduğum) bir kelime ile menfaatla ndırmıştır: Peygamber(S)’e Fars halkının Kisrâ Pervîz’in kızını kendileri ne şehinşâh seçtikleri haberi ulaşınca:
— “Mukaddera tını bir kadının eline veren kavim, asla felah bulmaz” buyurmuştu 51.
50 Başlığa uygunluğu Usâme’nin sözünden alınabilir. Bunun bir rivayeti Cehen-nem’in sıfati’nda geçti. Müslim de bunu, kitabının sonunda “Ma’rûfu emr bâ-bı”nda getirmiştir. Bu hadîs devlet adamlarıyle güzel muaşeret ve onlara karşı lütuf ile muamele edilmesi, halkın dilekleri ni tatlı dil ile tebliğ ve gizlice Öğüt verilmesi hükümleri alınır…
51 Başlığa uygunluğu, Cemel günlerinin şiddetli bir fitne olması, vak’ası meşhur olup Alî ile Âişe arasında vâki’ olması bakımındandır. Çünkü Âişe bunda bir deve üzerinde bulunduğu için bu isimle isimlendi rilmiştir.
Mağâzî’nin sonunda geçen rivayet daha geniştir. Orada Ebû Bekre: Cemel vak’ası günlerinde cemel yaranma katılarak (Alî’ye karşı) onlarla birlikte harb etmeğe başladıktan sonra, daha önce Rasûlullah’tan işittiğim bir kelime ile Allah bana hayır ve menfâat ihsan buyurdu (da Cemel yaranma katılmadım).. demiş ve hadîsi nakletmiştir. Ebû Bekre, Kisrâ’nul kızı hadîsinden, Âişe’nin deve üzerinde bir asker birliği idare etmesine intikaal edip hareketin i yeniden ta’yîn etmiş ve onlara katılmamıştır.
48-…….Bize Ebû Meryem Abdullah ibnu Ziyâd.el-Esedî tahdîs
edip şöyle dedi: Talha, ez-Zubeyr ve Âişe (R) Basra’ya doğru yürüdükleri zaman, Alî ibn Ebî Tâlib (R) Ammâr ibn Yâsir ile Hasen ibn Alî’yi (insanları seferber etmeleri için) yolladı. Onlar ikisi Kûfe’ye, bizim yanımıza geldiler (ve mescide girdiler). İkisi de minbere çıktılar. Alî’nin oğlu Hasen, minberin üzerinde üst tarafında oldu. Ammâr ise (minber üzerinde) Hasen’den daha aşağıda ayağa kalktı. Bizler ona doğru toplandık.
Ebû Meryem dedi ki: Ben Ammâr’dan şöyle derken işittim: — Âişe, Basra’ya doğru yürümüştür. Ve Allah’a yemîn ederim ki, Âişe elbette dünyâda ve âhirette sizin Peygamber’inizin zevcesi-dir. Lâkin Allah Tebâreke ve Taâlâ, Alî ibn Ebî Tâlib’e mi itaat ediyorsun uz yâhud da Âişe’ye mi itaat ediyorsun uz? diye belli etmek için, Âişe ile sizleri imtihan etmiştir 52
19- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)
49-…….Ammâr ibn Yâsir (R), Küfe minberi üzerinde ayağa kalktı da Âişe’yi ve onun (beraberin dekilerle ) Basra’ya doğru yürüyüşünü zikretti ve:
— Muhakkak ki Âişe, dünyâda da, âhirette de sîzin Peygambe-
52 Bunun cfa başlığa uygunluğu, bundan Öncekinin uygunluğu gibidir.. .
riniz(S)’in zevcesidi r. Lâkin o, kendisiyl e imtihan olunduğunuz zâtlardan biridir, dedi53.
50-…….Ben Ebû Vâü’den işittim, şöyle diyordu: Alî, Ammâr’ı,
Küfe ehlinin Alî’nin mâiyyetinde harbe çıkmalarını hazırlamak üzere Küfe erilinin Alî’nin mâiyyetinde harbe çıkmalarını hazırlamak üzere sâ ile Ebû Mes’ûd girdiler ve:
— Biz senin İslâm’a girdiğinden beri bizim yanımızda bu işe sür’-atle girmenden daha sevimsiz bir işi yaptığını görmüş değiliz, dediler.. .
Ammâr da onlara:
— Ben de sizin İslâm’a girmenizd en beri benim katımda bu işten geri durmanızdan daha sevimsiz bir iş yaptığınızı görmedim, dedi.
Ve Ebû Mes’ûd da Ammâr ile Ebû Musa’ya birer takım elbise giydirdi de sonra beraberce mescide gittiler.
53 Bu da bundan önceki hadîsin bir tarafıdır. Buhârî bunu getirmekl e Ebû Meryem’in hadîsini kuvvetlen dirmek istemiştir… (Aynî).
51-…….Şakîk ibn Seleme şöyle demiştir: Ben Ebû Mes’ûd, Ebû
Mûsâ ve Ammâr’ın beraberin de oturuyord um. Ebû Mes’ûd, Ammâr’a:
— Ben senden başka arkadaşlarından herbirine, isteseydi m muhakkak şöyle derdim: Ben senin Peygamber’e sahâbîlik yaptığından beri benim nazarımda bu işe sür’atle girişinden daha ayıplı bir iş yaptığını görmedim! derdim, dedi.
Ammâr da:
— Yâ Ebâ Mes’ûd! Ben de ne senin, ne de arkadaşlarının, Peygamber’e sahâbî olmanızdan beri benim nazarımda bu işten geri durmanızdan daha ayıplı bir iş yaptığınızı görmedim, dedi.
Bunun üzerine zengin hâlde bulunan Ebû Mes’ûd, hizmetçisine:
— Yâ Gulâm! İki takım elbise getir de onlardan bİFİni Ebû Mû-sâ’ya, diğerini de Ammâr’a ver! dedi ve onlara da:
— Bu yeni elbiseler içinde cumua namazına gidin, dedi54.
20- BÂB: “Allah bir kavme azâb indirince …”?55
52-…….İbnu Umer (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S): “Allah
bir kavme azâb indirince, o kavim içinde bulunan (iyi, kötü) her ferde azâb isabet eder. Sonra (kıyamet gününde) herkes kendi amellerin e eöre diriliîlîrit***’ v.’.^»-”” ^
ne göre diriltili rler” buyurdu
54 Bunların da asıl başlığa bir fasıl gibi olan unvansız bâb’a fer’î bir ilgisi olduğu meydandadır. Kirmânî: Bu işte ağır davranmak nasıl ayıp olur? dedi. Ben de: Çünkü bu (geri kalmak) “Mü ‘minler kardeştirler, kardeşlerinizin arasını iyüeş-tirin…” (el-Hucurât: 10) gereğinden geri kalmaktır, derim (Aynî).
55 “lzâ”nın cevâbı, hadîste zikredile n ile yetinildiği için hazfedilm iştir.
56 Yânî iyiler mükâfatlanır, kötüler cezalanıp azâb olunurlar . Dünyâda amelleri iyi olanlar, âhirette durumları iyi olur. Dünyâda amelleri kötü olanlar, âhirette kölü (jlurlar.
21- PEYGAMBER(S)’İN ALÎ’NİN OĞLU HASEN İÇİN:
“Benim bu oğlum elbette bir seyyiddir . Umarım kit
Allah bu oğlum sebebiyle müslümânlardan iki büyük
fırkanın arasını ıslâh eder”
KAVLİ BABI
53-…….Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bize İsrâîl Ebû Mûsâ
el-Basrî tahdîs etti.
Sufyân şöyle dedi: Ben İsrail’e Kûfe’de kavuştum. O Küfe Kaa-dısı Abdullah ibn Şubrume’nin yanına gelmişti. Ona:
— Beni Küfe Emîri îsâ ibn Musa’nın huzuruna girdir de, ben ona va’z edeyim! dedi.
İbnu Şubrume, İsrâîl üzerine emîrden bir tehlike gelir diye korktu da bunu yapmadı.
İsrâîl şöyle dedi: Bize Hasen Basrî şöyle tahdîs etti: Alî’nin oğlu Hasen, Muâviye îbn Sufyân’a büyük birlikler le yürüdüğü zaman, Amr
ibnu’1-Âs, Muâviye’ye:
— Ben arkada olanları geri dönmedikçe,, geri dönüp kaçmayacak olan bir ordu görüyorum! dedi.
Muâviye, Amr’a:
- Babalan öldürülürse müslümânların zürriyetlerine bakmaya bana kim tekeffül eder? dedi. Anın
— Ben tekeffül ederim -yâhud: Muâviye: Nerede ve nasıl tekeffül olunacaktır? dedi.-
Bundan sonra Abdullah ibnu Âmir ile Abdurrahmân ibnu Se-mure -bunların ikisi de Kureyş’in Abduşşems oğulları’ndandir-:
— Biz Muâviye’ye kavuşur da ona barış istemesin i söyleriz, dediler.
Hasen Basrî (geçen senedle) şöyle dedi: Yemîn olsun ki, ben Ebû Bekre(R)’den işittim, şöyle dedi: Peygamber (S) minberde hutbe yaparken torunu Hasen içeriye geldi. Bunun üzerine Peygamber (S):
— “Şübhesiz benim bu oğlum bir seyyiddir (şeref sahibi bir efendidir). Umarım ki Allah bu oğlum sebebiyle müslümânlardan iki büyük fırkanın arasını ıslâh eder” buyurdu 57.
54-…….Amr ibnu Dînâr şöyle dedi: Bana Muhammed ibn Alî
(ibn Hüseyn ibn Alî Ebû Ca’fer el-Bâkır) haber verdi ki, ona da Usâme ibn Zeyd’in himayesin de bulunan Harmele haber vermiştir.
Yine Amr ibnu Dînâr: Ben bu Harmele’yi görmüşümdür, demiştir. Harmele şöyle dedi: Usâme ibn Zeyd beni Medine’den Kûfe’ye, Alî’nin yanına gönderdi (de ondan mal istiyordu). Usâme, Harme-le’ye dedi ki:
— Alî senden şimdi soracak ve arkadaşın Usâme (Cemel ve Sıf-fîn vak’alarında) bana yardımdan niçin geri kaldı? diyecekti r. Alî’ye şöyle de: Usâme sana şunu söylüyor: “Eğer sen arslanm ağzının içinde olaydın, ben muhakkak orada seninle beraber olmamı arzu ederdim.
57 Başlığa uygunluğu açıktır. Buhârî bunun birer rivayetin i Hasen ibn Alî’nin faziletle rinde ve Peygamber lik Alâmetleri’nde de getirmiştir. Orada da bâzı açıklamalar verilmişti..
Lâkin bu müslümânlarla kıtal öyle bir iştir ki, ben bunu doğru bulmam!”
Harmele dedi ki: Ben bu sözü getirip Alî’ye haber verdim. Fakat Alî ona hiçbir mal vermedi.
Harmele dedi ki: Ben akabinde Abdullah ibn Ca’fer’in oğulları Hasen ve Hüseyin’in yanına gittim de onlar beni binek deveme kadar yüklediler, dedi58.
22- BÂB: BİR İNSAN BİR KAVMİN YANINDA BİRŞEY SÖYLER DE SONRA ONLARIN YANINDAN ÇIKAR VE SÖYLEDİĞİNİN ZIDDINISÖYLERSE?
55-…….Nâfi’ şöyle demiştir: Medîne ahâlîsi,Yezîd ibnMuâvi-
ye’nin bey’atinden çıktıkları zaman İbn Umer kendine hass cemâatini ve oğullarını topladı da onlara hitaben şöyle dedi:
— Ben Peygamber(S)’den işittim: “Verdiği sözünde durmayıp cayan gaddar herbir kişi için kıyamet gününde bir bayrak dikilir” bu-yuruyordu. Ve şübhesiz bizler bu adama (yânî Muâviye’nin oğlu Yezîd’e) Allah’ın ve Rasûlü’nün bey’at emri üzere bey’at etmişizdir. Ve ben bir adama Allah’ın ve Rasûlü’nün bey’at emri üzere bey’at edilip de sonra o adam için kıtal bayrağı dikilmesi nden daha büyük bir gadr ve sözünden cayma bilmiyoru m. Ve yine ben sizden hiçbir kimseyi Yezîd’in bey’atinden çıkıp da bu işte başka bir kimseye bey’at
58 Başlığa uygunluğu “Akabinde ben Abdullah ibn Ca’fer’in oğullan Hasen ve Hüseyin’in yanına gittim” sözlerinden alınabilir. Çünkü bu sözde Hasen’in cömertliği ve seyyidliğîne bir delâlet vardır. Zîrâ cömerdin seyyid olması sâlih olur… (Aynî).
ettiğini bilmiyoru m. Şayet böyle birşey olmuşsa, onunla benim aramda muhakkak bir kesici ve ayırıcı olmuş olur! dedi ».
56–……Ebû’l-Minhâl Seyyar ibn Selâme şöyle dedi: (Ebû Suf-
yân’ın oğlu) Abdullah ibnu Ziyâd ve Mervân ibnu’l-Hakem Şam’da hâkim oldukları, Abdullah ibnu’z-Zubeyr de Mekke’de hilâfet üzerine hareket ettiği, Basra’da da Kurrâ (yânî Haricîler) yine hilâfete karşı isyan ettikleri zaman, ben babam Selâme er-Riyâhî ile beraber Ebû Berze el-Eslemî(R)’nin yanına gittik, nihayet evinde huzuruna girdik. O kendisine âid olan kamıştan yapılmış yüksek bir odanın gölgesinde oturuyord u. Biz onun yanma oturduk ve babam ondan hadîs tahdîs etmesini istedi de:
59 Başlığa uygunluğu gaybette, huzurunda söylenenin aksini söylemenin bir nevi’ gadr olması bakımındandır. Hadîsin bir rivayeti Cizye’de geçmişti. Müslim de bunu Mağâzî’de getirmiştir. Bu hadîste kendisi lehine bey’at yapılmış olan imâma itaat vucûbu ve onun aleyhine çıkıştan men’ hükmü ve o imâm cevr etse bile fâsıklığı sebebiyle bey’ati çözülmiyeceği hükmü vardır.
Yezîd, Medîneliler’in kendisini n bey’atini reddettik leri haberi ulaşınca, onlar için Müslim ibn Ukbe el-Murrî maiyyetin de bir ordu hazırladı ve ona, Medîne-liler’e üç kerre dönmelerini, yoksa kendileri yle harb edeceğini bildirmes ini emretti, sonunda gâlib gelince Medîne’yi orduya mübâh kıldı (Kastallânî).
— Yâ Ebâ Berzete! İnsanların içine düştükleri hâli görmez misin? dedi.
Onun ilk konuştuğunu işittiğim söz şudur:
— Şübhesiz benim Allah katında sevâb istediğim birşey şudur: Ben Kureyş’ten birtakım kabileler e Öfkelendim: Şübhesiz sizler, ey Arab topluluğu; sizler bilmekte olduğunuz şu zillet, azlık, sapıklık hâli üzere idiniz. Muhakkak ki, Allah sizleri îslâm Dîni ile ve Mu-hammed (S) ile kurtardı, nihayet sizler görmekte olduğunuz şu izzet, çokluk ve hidâyete ulaştınız. Ve şu dünyâ sizin aranızı ifsâd edip bozdu. Ve şu Şam’da bulunan adam (yânî Mervân ibnu’l-Hakem) vallahi eğer mukaatele ederse muhakkak dünyâ üzerine harb eder. Şu sizlerin arasında bulunan kimseler (yânî Basra kurrası olan Haricîler) vallahi mukaatele ederlerse muhakkak dünyâ üzerine mukaatele ederler. Şu Mekke’de bulunan kimse (yânî Abdullah ibnu’z-Zubeyr) de vallahi ancak dünyâ üzerine mukaatele eder! dedim 60.
57-…….Huzeyfe ibrtu’l-Yemân (R): Bugün zamanımız münafıkları, Peygamber (S) zamanındaki münafıklardan daha şerirdirler. Çünkü saadet asnndaki münafıklar nifaklarını gizlerler di. Bugünküler ise bütün bütün açığa vuruyorla r, demiştir.
58-…….Yine Huzeyfe (R): Nifak, Peygamber (S) zamanında
mevcûd idi. Bugün ise nifak îmândan sonra küfürdür, demiştir61.
60 Başlığa uygunluğu, Ebû Berze’nin ayıpladığı kimseler zahirde dîn işini yerine getirmek ve hakka yardım etmek için mukaatele etmeyi izhâr ediyorlar, bâtında ise ancak dünyâ için mukaatele ediyorlar olması bakımındandır (Aynî).
61 Nifak, kişinin diliyle îmân açıklayıp, gönlünde küfrü saklamasıdır. Huzeyfe’-nin bildirdiği gibi, nifak ile sıfatlanan münafıklar, saadet asrında Abdullah ibn Ubeyy ibn SelûTun başkanlığı altında teşekkül etmiş habîs bir zümre idi. Bunlar
23- BÂB:
‘Kabirlerd e olanlar (diriler tarafından) gıbta edilmedikçe kıyamet kopmaz”.
59-…….Bana Mâlik, Ebu’z-Zinâd’dan; o dael-A’rec’den; oda
Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S): “Hayâttaki bir kişi, kabirdeki bir adamın yanından geçerken: ‘Keski şu ölünün yerinde ben olaydım’ diye ölüm temenni etmedikçe kıyamet kopmaz” buyurmuştur 62.
24- ZAMANIN (İLK HÂLİNDEN) DEĞİŞTİRİLMESİ, NİHAYET PUTLARA İBÂDET ETMELERİ BABI
îmân ile küfür arasında bir nifak perdesine bürünerek hayâtlarını korumuşlardı. Fakat saadet asrı geçtikten sonra, îmân ile küfür arasında bir nifak merhalesi kalmamıştır. Çünkü bir müslümân gönlünde küfrü gizlemekl e mürted olur. Bâzı âlimler de Huzeyfe hadîsini şöyle te’vîl etmişlerdir. Saadet asrında münafıklar harb gibi içtimaî birliği gerektire n her işte yan çizerlerdi. Fakat görünüşte îmân izhâr ettikleri nden Peygamber bunların Uhud, Tebûk seferleri ndeki döneklikleri gibi birçok bozguncu hareketle rine rağmen, ceza ta’yîn etmezdi.. .. Hu-zeyfe’nin dediği gibi,bilâhare İslâm Dîni tamâmiyle kuvvet kazanınca, artık îmân ile küfür arasında bir ayırıcı sınır olan nifak maskesi atılmış “Ke lâ teferrakû = Birbirini zden ayrılmayınız” (Âlu îmrân: 103) düstûruna göre bozguncul uk, îmândan sonra işlenen bir isyan, bir küfür olarak görülmüştür ki, cezası tenkildir .
62 Bunun sebebi şudur: Belâ ve şiddet o kadar şiddetli olur ki, musibetle rin en büyüğü olan ölüm bile kişiye daha hafif gelir de i’tikaadmda iki musibetin hafifini temenni eder. Bu, fitneleri n zuhuru, bâtılın ve bâtıl ehlinin galebesi ile dînin gitmesi korkusu ve ma’siyetleri n meydana gelmesi zamanıdır…
Yânî dîninden vazgeçirmek ve vatandan çıkarmak gibi, insanları azaba uğratacak belâ ve mihnet, ölümden daha ağırdır. Ölümü temennî ettiren hâl, ölümden daha ağırdır. “Fitne ölümden daha beterdir”; “Fitne öldürmekten daha büyüktür” (el-Bakara: 191, 217).
60-……. ez-Zuhrî şöyle dedi: Saîd ibnu’l-Müseyyeb şöyle dedi: Bana Ebû Hureyre (R) haber verdi ki, Rasûlullah (S): “Devs kabilesi kadınlarının kıçları (tekrar) Zu’l-Halasaputhânesinin etrafında (tavaf ederek) çalkalanmadıkça, kıyamet kopmaz” buyurmuştur.
“Zu’l-Halasa”, Devs kabilesin in Câhiliyet devrinde ibâdet ede-geldikleri bir puttur 63.
61-…….Bana Süleyman itgı Bilâl, Sevr’den; o da Ebû’1-Gays’-
tan; o da Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): “Kah-tan oğullarından bir adam çıkıp insanları asâsiyle sevk ve idare etmedikçe kıyamet kopmayaca ktır” buyurmuştur 64.
63 Devs, Ebû Hureyre’nin kabîlesidir. Zu’l-Halasa onların putu idi.
Zu’l-Halasa, Yemen’de bir puthânenin veya onun içinde bulunan bir putun ismidir. Buna Yemen Ka’besi denilirdi . Asıl Ka’be’ye de “Ka’betu’ş-Şâmiyye” denilirdi . “Halasa” kelimesi “Hâlis” ismi failinin cem’idir. Gûyâ orada tavaf ve İbâdet edenler, hâlis ve temiz olurlarmış da onun için böyle isimlendi rilmiştir. Rasûlullah, Yemen’deki bu put evini Cerîr ibn Abdillah kumandasında yüzelli kişilik süvari göndererek yıktırıp yok ettirmişti. Bu vak’ayı Cerîr bizzat tafsîlâtiyle anlatır: Müslim Ter., Fadâilu’s-Sahâbe, Cerîr’in faziletle rinden bir bâb, VII, 399-400.
İbnlBattâl şöyle dedi: Bu hadîs ve benzerler inden murâd, dînin bütün yeryüzünde tamamen kesilip hiçbir eseri kalmayaca k demek değildir. Çünkü İslâm Dîni’nin kıyamete kadar bakî kalacağı sabittir. Ancak dîn zayıflayıp başladığı gibi garîbliğe dönecektir (Kastallânî).
64 Başlığa uygunluğu, Kahtân’dan çıkacak bir adamın insanları sevketmes i, ancak zamanın değiştirilmesi ve İslâm hâllerinin tebdilind e olması bakımındandır. Çünkü bu adam, Allah’ın hilâfeti kendileri nde kıldığı şerefli kimseler topluluğundan ve Peygamber kabîlesindtn değildir. Bu adam gayrı meşru bir gasbla idareyi ele alıp insanları zorbalıkla ve hiçbir hürriyet tanımayarak sevk ve idare edecektir ki, bu şekilde idare, fitneleri n en şiddetli olanlarmd andır.
25- (HİCAZ ARAZÎSİNDE) ATEŞ ÇIKMASI BABI
Enes ibn Mâlik de: Peygamber (S):
“Kıyamet alâmetlerinin ilki, doğudan çıkıp da insanları
batıya doğru sürüp toplayaca k olan bir ateştir”
buyurdu, demiştir 65.
62-……. Saîd ibnu’l-Müseyyeb şöyle demiştir: Bana Ebû Hu-
reyre (R) haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: “Hicaz Ar-zı’nda bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmayaca kttr. Öyle bir ateş ki, Busrâ’daki develerin boyunlarını ziyâlandıracaktır” 66.
65 Bu Enes hadîsi, Hicret Bâbı’mn sonlarında Humeyd yolundan, Abdullah ibn Selâm’m İslâm’ı hakkında ulaştırılmış olarak geçmişti. Bir rivayeti de Nübüvvet Alâmetleri’nde geçmişti.
66 Busrâ, Suriye’deki Harran kasabasıdır. Vaktiyle Doğu Roma İmparatorluğu’-nun ma’mür bir şehri ve Hnstiyanlığın dînî merkezler inden biri idi. İslâm Âle-mİ’nin Rûmlar’la ve Hrıstiyanlık’la ilk siyâsî ve askerî çatışması, Busrâ’da olduğundan, hadîste ve İslâm târihinde çok zikrolunu r.
Sarihleri n ve tarihçilerin bir kısmı, hicrî 654 yılında bir volkan patlamasıy-le birlikte meydana gelen büyük ateşin, Peygamber in bu hadîsinde haber verdiği ateş olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Buna göre, Peygamber’in yedi asır önce haber verdiği bu tabiat hâdisesi, haber verildiği gibi tahakkuk etmiştir ki, şübhesiz bu peygamber liğinin doğruluğunun en canlı şâhidlerinden birisidir . Bâzıları da bunun, kıyamete yakın büyük alâmetlerden olup, o zaman meydana gelecekti r diye anlamak istemişlerdir.
63-…….Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Furat (nehrinin suyu çekilerek) kıymetli altın hazînesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim o zaman orada hazır bulunursa, ondan birşey almasın!”
Ukbe şöyle dedi: Ve bize Ubeydulla h tahdîs etti: Bize Ebu’z-Zinâd, el-A’rec’den; o da Ebû Hureyre’den; o da Peygamber’den geçen hadîsin benzerini tahdîs etti. Ancak burada “Furat altın bir dağ açıklayacaktır” demiştir67.
26- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gihidir.)
64-……. Bize Ma’bed tahdîs edip şöyle dedi: Ben Harise ibnu
Vehb(R)’den işittim, şöyle dedi: Ben RasûluIlah(S)’tan işittim, şöyle buyuruyor du: “Sadakalarınızı veriniz. Zîrâ insanlar üzerine ileride öyle bir zaman gelecek ki, o sırada kişi, sadakasıyle dolaşır da onu kabul edecek bir kimse bulamaz”.
67 Furât, Erzurum dağlarından doğup Küçük Asya kıt’asmm birçok yerlerim dolaştıktan sonra Basra Körfezi’ne dökülen en büyük ırmaklardan birisidir . Furât, birçok vesileler le Rasülullah’m hadîslerinde geçer. Hilkatten beri akan bu muazzam nehrin bu uzun mecrasında kimbilir ne hazîneler saklıdır! Rasûlullah “Nehir kuruyarak kıymetli altın hazînesini açıklaması zamanı yaklaşıyor” buyurmakl a, bu büyük hâdisenin kıyamet alâmetlerinden olduğunu, dünyânın ömrü sona ereceği günlerin yaklaşmakta olduğunun alâmeti bulunduğunu haber vermiş oluyor…
Müsedded: Harise, Ubeydulla h ibn Umer’in ana-bir erkek kardeşidir, dedi.
Müsedded’in bu sözünü Ebû Abdillah el-Buhârî söyledi 68.
65-…….Bize Ebu’z-Zinâd, Abdurrahmân ibn Hürmüz’den; o
da Ebû Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
“İki büyük ordu birbiriyl e harb etmedikçe kıyamet kopmaya-caktır. Bu iki camianın ikisi de bir iddiada oldukları hâlde, aralarında büyük bir harb olacaktır. Otuza yakın yalancı mel’ûn Deccâller türemedikçe kıyamet kopmayaca ktır. Bu Deccâl’lerin hepsi: ‘Ben Allah’ın Rasûlü’yüm! iddiasında bulunacak tır. Yine (hakîkî âlimlerin vefâtıyle) İslâmî ilimler inkıraza uğramadıkça, zelzelele r çoğalmadıkça, zaman tekaarub edip gece-gündüz bir olmadıkça, fitneler zuhur etme-
68 Bunun bir rivayeti Zekât’ta, “Sadaka vermeyi teşvîk bâbi”nda daha geniş olarak geçmişti. Zekât kabul edecek kimse bulamamak, İktisâdı değerlerin alt-üst olduğu, maddeye ihtiyâcın kalmadığı, kıyamet alâmetlerinin başladığı zamanlardır.
Bundan sonraki hadîs daha tafsîllidir.
dikçe, here yânı adam öldürme vak’aları çoğalmadıkça kıyamet kopmayaca ktır. Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça, hattâ mal o derece çoğalacak ki, mal sahibi malının zekâtını kim kabul eder diye endişelenecek, hattâ mal sahibi bâzı kimselere zekât vermek isteyecek, fakat zekât arzettişi kimse ‘Benim zekâta ihtiyâcım yok’ diyecek; işte bunlar olmadıkça kıyamet kopmayaca ktır. Yine halk yüksek binalar yapmak yarışına çıkmadıkça ve bir kimse ölen bir kimsenin kabri yanından geçerken ‘Keski bunun yerinde ben olaydım!’ diye ölümü temenni etmedikçe kıyamet kopmayaca ktır. Yine böyle güneş batı tarafından doğup insanlar bu (âdete aykırı) hâdiseyi görünce toptan îmân edecekler . Fakat ‘Bu îmân, evvelce îmân etmemiş olan yâ-hud îmânında hayır ve fazilet kazanmaya n kimseleri n îmânları kendileri ne fayda vermeyeceği bir zamandır’69.
Muhakkak ki kıyamet şübhesiz kopacaktır. Hem de (alım-satım için) satıcı ile alıcı aralarında elbise açacaklar da satış-alış tamam olmadan ansızın kıyamet kopacak da, o elbisenin dürülmesi mümkin olmayacak tır. Yine muhakkak kıyamet kopacaktır. Hem de sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye sütü içmek nasîb olmayacak, hem de kişi havuzunu sıvayıp ta’mîr edecek, fakat kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak nasîb olmayacak . Kıyamet muhakkak kopacak, hem de yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek, kıyamet ansızın kopacak da o lokmayı yemek nasîb olmayacak”1®.
27- DECCÂLİN ZİKRİ BABI
69 Hadîs içinde îmânın fayda vermeyeceği zamanı bildiren bu ifâdenin tamâmı şöyledir: ‘ ‘Onlar hâlâ kendileri ne ille azâb melekleri nin gelmesini yâhud Rabb ‘leri-nin gelmesini veya Rabb’inin âyetlerinden birinin gelmesini mi bekliyorl ar? Rabb ‘inin âyetlerinden biri geldiği gün, daha evvelden îmân etmiş veya îmânında bir hayır kazanmış olmayan hiçbir kimseye (o günkü) îmânı asla fayda vermez…” (el-En’&m: 158).
70 Bu sayılan şeylerin hepsi kıyametin kopmasından Önce meydana gelecek alâmetlerdir. Bunlar kıyametin kopmasının yaklaştığına delâlet ve işaret ederler. Son taraftaki alâmetler ise kıyametin ansızın kopacağını gösterir. Bunların en sür’at-lisi ise lokmanın ağıza kaldırılıp yutulmama sıdır.
66-…….Kays ibn Ebî Hazım şöyle dedi: Mugîre ibn Şu’be (R)
bana şöyle dedi: Hiçbir kimse benim sorduğum kadar Peygamber(S)’e Deccâl’den sormamıştır. Peygamber (S) bana:
— “Deccâl sana zarar vermiyece ktir” buyurdu. Ben:
— (Yâ Rasûlallah, ondan korku vardır.) Çünkü insanlar onun beraberin de ekmek dağı ve su nehri vardır diye söylüyorlar! dedim.
Rasûlullah:
— “Mü’minlerin sapıtmasına sebeb olacak bu nevi’den birşey yapmak Allah üzerine pek kolaydır” buyurdu ?},
67-…….Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, Nâfi’den; o da îbn Umer(R)’-
den: Zannediyo rum ki, o da Peygamber(S)’den: “Deccâl’in sol gözü şaşıdır, sanki onun gözü, emsalinde n dışa doğru fırlamış üzüm tanesi gibidir” buyurduğunu tahdîs etti.
68-…….Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle bu-
71 Bunu Müslim de Fiten’de (rakam: 114 “2939″) getirmiştir.
Kaadi Iyâd dedi ki: Bunun ma’nâsı şudur: O, Allah’a göre, onun elinde halk ettiği şeyleri mü’minleri delâlete düşürücü ve kalblerin i şübheye sokucu kılmaktan hakirdir. Fakat Allah’ın ona o şeyleri yaptırması, ancak îmânlılann îmânlarının artması, kâfir, münafık ve benzerler inin aleyhine de hüccet sabit olması içindir…
yurdu: “Deccâl gelecek, nihayet Medine’nin bir tarafına inecek. Sonra Medine üç kerre sallanaca k da orada bulunan her kâfir ve münafık ona doğru çıkıp gidecek”12.
69-…….Biz Sa’d ibn îbrâhîm, babası İbrahim’den; o da Ebû Bek-
re(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Medine’ye Mesih Deccâl’in (değil kendisi) korkusu (bile) giremiyec ektir. O fitne günlerinde Medine’nin yedi kapısı olacak, herbir kapıda (muhafız) iki melek bulunacak tır”.
Dedi ki: Ve bize îbnu îshâk, Salih ibn İbrahim’den; o da babasından söyledi ki, o şöyle demiştir: Ben Basra’ya geldim, Ebû Bekre bana: Ben Peygamber (S)’den bu hadîsi işittim, dedi73.
72 Bu hadîslerin birer rivayeti Hacc Kitâbı’nm sonunda Medine’nin faziletle ri bâ-
bı’nda da geçmişti.
Kaadı Iyâd dedi ki: Bu hadîsler Deccâl’in varlığının sahîhliği hakkındaki Ehli Sünnet mezhebi lehine hüccettir. O aynı ile bir şahıstır ki, Allah onunla kullarını imtihan edecektir . Ve onu ilâhî mukaddera ttan olan bâzı şeyleri yapmağa muktedir kılacaktır… Ve “Allah, îmân edenlere dünyâ hayâtında da, âhi-rette de o sabit söz indînde sebat ihsan eder. Allah zâlimleri şaşırtır. Allah ne dilerse yapar” (İbrâhîm: 27). Sünnet ehlinin bütün muhaddîsler, fakîhler ve mütefekkirlerin mezhebi işte budur… (Nevevî) (Müslim Ter., VIII, 471).
73 Deccâl, zamanın âhirinde meydana çıkıp peygamber lik veya ulûhiyet iddia edecek bir yalancı olarak ta’rif edilmiş ve mePûn ma’nâsma “Mesîh” ile vasıflan-mışsa da, bir hadîste “o^U-a OLijii ^ J ö£ş = Zamanın âhirinde birçok Dec-câller olacaktır” buyurulduğu ve sarihler “Deccâlun” lafzını “Kezzâbün” ve “Mumerrihûn” ile tefsîr ettikleri nden, Deccâl’in bir değil, nice yalancı ve yaldızcı makûlesi insanlar olduğu ve bunların dünyâ târihinin son zamanlarında çokça görüleceği anlaşılır.
Bu hadîslerin birer rivayeti Medine’nin faziletle ri bölümünde de geçmişti.
70-…….Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)insanlar içinde hutbe için ayağa kalktı da lâyık olduğu sıfatlarla Allah’ı sena etti. Sonra DeccâTi zikredip şöyle buyurdu: “Ben sizleri kat’t olarak ondan korkutuyo rum. Peygamber lerden herbir peygamber, ümmetini muhakkak Deccâl’den inzâr edip korkutmuştur. Lâkin ben sizlere onun hakkında hiçbir peygamber in bilsinler diye kendi kavmine söylemediği bir vasfını söyleyeceğim: Deccâl şaşıdır (kötü kılavuzdur), Allah ise şaşı değildir!”74.
71-…….Bizeel-Leys, Ukayl’den; o da Sâlim’den; o da İbn Şi-
hâb’dan; o da Abdullah ibn Umer(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: “Ben bir defasında uyumuştum. (Ru’yâm-da) Ka’be’yi tavaf ediyordum . O sırada esmer, salıverilmiş düz saçlı bir kişi gördüm. Başı su döküyordu yâhud su akıtıyordu. Ben orada-kilere:
— Bu kimdir? diye sordum. Onlar:
— Meryem’in oğlu’dur, dediler.
Sonra ben ona yönelmek üzere ilerledim . Bu sırada bir de kırmızı yüzlü, uzun boylu, başı kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat, börtlek, sanki
74 Yânî Deccâl’İn gözü sakattır, insanları eğri yola da’vet eder, Allah ise Hâdî’-dir, İnsanları dâima doğru yola irşâd eyler.
salkımındaki emsalinde n dışan çıkmış iri bir üzüm tanesi gibi bir adam gördüm. (Onun kim olduğunu sordum.)
— Bu Deccâl’dir, dediler.
Ona benzerlikçe insanların en yakını İbnu Katan’dır ki, bu zât Huzâa kabilesin den bir adamdı”15.
72-…….Âişe (R): Ben Rasûlullah(S)’tan namazı içinde Deccâl
fitnesind en Allah’a sığınırken işittim, demiştir 76.
3-…….Bana babam Usmân,Şu’be’den; o da Abdulmeli k ibn
Umeyr’den; o da Rıb’î’den; o da Huzeyfe(R)’den haber verdi ki, Peygamber (S) Deccâl hakkında: “Deccâl’İn beraberin de bir su ve bir
75 Bunun bir rivayeti Ta’bîr’de, “Ru’yâda Ka’be’yi tavaf etmek bâbi”nda da geçmiş ve bâzı açıklama orada verilmişti. Hadîsteki İbnu Katan’in adı Buhârî’nin Sahth’inde ez-Zuhrî’den rivayetin e göre Abduluzzâ’dır ve Huzâa kabilesin den olup İslâm Dîni’nin zuhurunda n evvel ölmüştür. Abduluzzâ’nm anası Huvey-lid kızı Hâle’dir.
Bu sebeble Hadîce, İbn Katan’m teyzesi oluyor.
76 Bunun bir rivayeti Namaz Kitâbı’nm sonunda “Selâm’dan önce duâ bâbı”nda uzunca bir metinle geçmişti. “Fi’s-salât = Namazda” demekle, vakıa namazın hangi rüknünde bu duanın okunduğu kat’î olarak bilinmiş olmazsa da, duanın yeri namazın sonunda teşehhüdden sonra ve selâmdan evvel olmak lâzım geleceği aklî karineler den başka bâzı haberler ile de sabit oluyor. Nitekim ibn Mes’-ûd’un rivayetin in sonunda “Teşehhüdden sonra dilediği
duayı seçer’ buyurulmuştur…
Oradaki duanın metni şöyle İdi: “Allâhumme innieûzu bike min azâbVl-kabri. Ve eûzu bike min fitnetVl-MesîhVd-Deccâli ve eûzu bike min fitnetVl-mahya ve’l-memâti. Allâhumme innî eûzu bike mine’l-me’semi ve’l-mağrami
( = Yâ Allah! Ben kabir azabından Sana sığınırım ve Mesîh Deccâl’İn fitnesind en de Sana sığınırım. Hayât ve memat fitneleri nden de Sana sığınırım. Yâ Allah! Ben günâhtan ve borçtan da Sana sığınırım)/” (Tecrîd Ter., II, 710-714 “460″).
ateş bulunacak tır. Fakat onun ateşi soğuk bir sudur, onun suyu ise yakıcı bir ateştir” buyurmuştur.
Ebû Mes’ûd (Ukbe ibn Âmir el-Bedrî – R): Ben de bu hadîsi Ra-sûIuIlah(S)’tan işittim, demiştir77.
74-…….Bize Şu’be, Katâde’den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: “Ümmetini sakat gözlü ve pek yalancı olan Deccâl’den sakındırmadık hiçbir peygamber gönderilmedi. Haberiniz olsun ki, o sakat gözlüdür; Rabb’iniz ise sakat gözlü değildir. Şübhesiz Deccâl’in iki gözünün arasında ‘Kâfir’ yazılmıştır”.
Bu konuda Ebû Hureyre ile İbn Abbâs’ın da Peygamber’den rivayet ettikleri hadîsleri vardır 78.
28- BÂB:
MEDİNE’YE DECCÂL GİREMEZ
77 Hadîste bildirile n su ile ateş, belki de hakîkate hamlolunm ayıp cennet ile cehennemi n birer remzi olacaktır. Yânî Deccâl, cennet ile cehennemi temsil eden birtakım hârikalar gösterecektir. Bu da Yüce Allah’ın kullarını imtihan ettiği fitnelerd en birisidir . Fakat Allah müteakiben hakkı izhâr ve bâtılı ibtâl edecektir . Sonra onun kötülüklerini açıklayacak ve halka onun aczini gösterecektir.
78 Bu hadîslerde Deccâl’in sıfatı olan “A ‘veru” kelimesi “Aver” kökünden yapılmış bir sıfattır. “Aver” bir gözün hissi, yânî görme kuvveti zail olmaktır. Murâd bir gözü olmaktır. “A’veru” sıfatı şu ma’nâlara da gelmekted ir:
a. Kötü ve kemter nesne.
b. Şu korkak ve zaîf şahsa denir ki, haddizatında hayırsız ve faydasız olduğundan ne bir hayır ve menfaat semtine delîl olur ve ne de bir kimse onun tarafına bir delâlet eder ki, cemâd kabilinde n olmuş olur.
c. Mahareti olmayan bed-delâlet kılavuza denir.. (Kaamûs Ter.)
Bu hadîslerin bâzı rivayetle ri Peygamber ler Kitâbi’nda geçti. Bunların birçok rivayetle rini de Müslim, Fitneler ve Saat Alâmetleri Kitâbi’nda getirmiştir.
75-…….Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
bir gün bizlere Deccâl’den uzun bir hadîs tahdîs etti. O’nun bize tahdîs ettiği hadîs içinde şöyle buyurdu: “Deccâl (Medîne’ye de) gelecekti r. Fakat Medine kapılarından içeriye girmek ona haram kılınmıştır. Yalnız Medine etrafındaki bâzı çorak ve çakıllı arazîye inecektir . O gün Medine halkının en hayırlı birstmâsı, yâhud insanların hayırlılarından birisi, Deccâl’e karşı çıkar ve:
— Ben şehâdet ederim ki, muhakkak sen, Rasûlullah’ın bize haber verdiği Deccâl’sin! der.
Bunun üzerine Deccâl, başındaki şekaavet ehline:
— Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirs em, benim (ulûhi-yet) iddiası işinde şübhe eder misiniz? diye sorar.
Onlar da:
— Hayır şübhe etmeyiz, derler.
Deccâl hemen o adamı öldürür, sonra da diriltir. Ve diriltir diriltmez o adam:
— Vallahi benim, senin Deccâl olduğun hakkındaki şimdiki kanâatim, bundan evvelki îmânımdan daha kuvvetlid ir, der.
Bu defa Deccâl bu adamı tekrar öldürmek ister, fakat bir daha ona musallat edilmez (yânî onu öldürmeye muktedir olamaz)”79.
79 Müslim’in Sahîh’inde Deccâl’e karşı çıkacak bu yüksek iradeli zâtın Hızır olduğu bildirilm iştir. Ma’mer de Cami’inde: Deccâl’e karşı çıkan zâtın Hızır olduğu bize baliğ oldu, demiştir. Hızır’ın ölüp dirildikt en sonra: Vallahi senin Deccâl olduğun hakkındaki şimdiki kanâatim daha kuvvetlid ir, demesi, Rasûlullah’ın Deccâl’in şekaavet alâmetlerinden olarak ölüleri diriltmek hususunu da haber
76-…….Ebû Hureyre (R), Rasûlullah (S): “Medine’nin kapıları ve giriş yerleri üzerinde birtakım (koruyucu) melekler vardır. Medine’ye tâûn da, Deccâl de giremez” buyurdu, demiştir 80.
77-……. Bize Şu’be, Katâde’den; o da Enes ibn Mâlik(R)’ten
haber verdi ki, Peygamber (S): “Medine’ye de Deccâl gelecek ve birçok melekleri n onu korumakta olduklarını bulacak da, artık ona Deccâl giremiyec ek; inşâaltah tâûn da giremiyec ek” buyurmuştur8I.
29- YE’CÛC VE ME’CÛC BABI
vermiş olmasındandır. Bu hârikaların bir zaman için imtihan olarak DeccâP-den meydana gelmesi, ilâhî takdirin eseridir.
Bunun bir rivayeti Hacc Kitâbı’nın sonunda “Medîne Haremi’nin kapılarından bir bâb”da da geçmişti.
80 Bunun da bir rivayeti yine Hacc Kitâbı’nın sonunda geçmişti.
81 Bunun da bir rivayeti hem Hacc Kitâbı’nın sonunda, hem de Tıbb’da geçmişti. “Inşâatlah” istisnası, teberrük içindir, her ikisinin de girmiyeceğine şâmil olur denildi. Bir de bu istisna ta’lîk içindir, Deccâl’in girmiyeceğine hass olur, tâû-nun Medine’ye girmesi caiz olur, denildi.. . (Kastallânî)
78-…….Ebû Seleme’nin kızı Zeyneb, Urve ibnu’z-Zubeyr’e, Ebû
Sufyân’ın kızı ümmü Habîbe’den; o da Cahş kızı Zeyneb(R)’den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) bir gün korku ile Zeyneb’in yanına girerek:
— “Lâ ilahe illeHlah! Vukû’u yaklaşan bir şerrden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab’ın hâline! Bu gün Ye ‘cûc ve Me’cûc’un şeddinde şunun gibi bir delik açıldı” buyurdu da, baş parmağı ile ona yakın olan şehâdet parmağını halkaladı.
Zeyneb bintu Cahş dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! İçimizde bu kadar iyi kimseler varken biz helak olur muyuz? diye sordum.
Rasûlullah:
— “Evet, fısk vefucûr, zina ve ma’siyet çoğaldığı zaman (helak olursunuz)” diye cevâb verdi82.
79-…….Bize Adullah ibn Tâvûs, babası Tâvûs’tan; o da Ebû
Hureyre(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (S): “Redm, Ye’cûcveMe’-cûc şeddi şunun gibi açıldı” buyurmuştur.
Râvî Vuheyb ibn Hâlid, Peygamber’in “Şunun gibi” işaretini göstermek için baş parmağın sırtının bir tarafını, şehâdet parmağının iki
82 Buhârî bu hadîsi burada iki senedle getirdi. Bunun bir rivayeti Fitneler’in evvelleri nde, “Arab’a yazıklar olsun bâbı”nda, bir rivayeti de Peygamber ler Kitâ-bı’nda geçmiş ve oralarda bâzı açıklamalar verilmişti.
“Ye’cûc ve Me’cûc” isimleri Kur’ân-ı Kerîm’in İki sûresinde geçmektedir: el-Kehf: 83-98, el-Enbiyâ: 96-97. Bunlara âid tefsîri HakkDîniKur’ân Dili, IV, 3274-3292; IV, 3371-3374 sahîfelerinden okunmalıdır. Bunun bir özetini Müslim Tercemesi, VIII, 403-408 “2880″ rakamlı hadîsin haşiyesinde vermiştik.
boğumu arasına koymak ve şehâdet parmağının bir tarafını da onun üzerine koymak suretiyle “Doksan” işareti yapmıştır83.
83 Bunun da birer rivayeti Peygamber ler Kitabı, “Zu’1-Karneyn bâbı”nda ve Fit-neler’İn evvelinde geçmişti.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Buraya Bir Yorum bırakarak sayfaya değer katabilirsiniz..
❗ Yorumlar Denetlendikten sonra yayınlanır ❗